02.03.2025 - 00:30 | Son Güncellenme:
Aslı Öktener / Fatih Tanfer
Aslı Öktener / Fatih Tanfer- Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Mütevazı bir Anadolu ailesinin 5 çocuğundan biriyim. Annem ev hanımı, babam kısmen esnaf, kısmen devlette dozer operatörlüğü yapıyordu. Tüm kardeşler okuduk. Birimiz avukat kalan herkes doktor oldu. 5 yaşında okula başladım, 16 yaşında üniversite öğrencisi olarak İzmir’e geldim. 1995’te Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum.
İş dünyasına ilk adımı ne zaman attınız?
Üniversite bitince memleketim Malatya’ya döndüm. İlk tercihimde TUS’u kazanamamıştım. O yıllarda babamın amcasıyla ortak olduğu küçük bir arsası vardı. İnşaat işi yapmak istiyorlar ama olmuyordu. 22 yaşındaydım, onlara “Ben bu işi yaparım” dedim. Kabul ettiler ve öylelikle müteahhitliğe başladım. Böylece ticari hayatım fakülteyi bitirdikten 15 gün sonra başladı. İş yaşamına adım atalı da tam 30 yıl oldu.
Özünde ben bilim insanıyım, doktorum değil mi? Yani düşündüğünüzde rasyonel bir insanım. Ama kısmete de çok inanan biriyim. Mesela yakın dostlarım bazen bir işte ortak olmak istiyor. Çok sevsem de olmuyorum. Çünkü bana göre kısmet paylaşımı denen bir şey vardır. Ve birinin kısmetinde yoksa o iş de olmaz. Şans ve kısmetimin açık olduğunu düşünüyorum.
22 yaşında müteahhitliğe başlamak büyük bir karar aslında değil mi?
Evet öyleydi. Ancak ben öğrencilik yıllarımda da girişimciydim. Öğrenci derneği başkanlığı yaptım; balolar, etkinlikler, geziler düzenlerdim. Ayrıca 7 yaşından bu yana da para kazanmayı biliyordum. Para kazanmak, ticaret yapmak dil bilmek gibi bir şey bana göre. Bu Allah vergisi bir yetenek.
Malatya’da inşaata başladıktan 3 ay sonra TUS’u kazandım. Hem ihtisas hem de müteahhitlik yapmaya devam ettim. 27 yaşında gencecik bir cerrah olmuştum. Ancak 1 yıl sonra fiilen çalışmayı bıraktım. Çünkü ailece sağlık sektörüne yatırım kararı alıp, klinik kurmaya karar verdik. Ondan sonra da hem hastane hem de inşaat sayımızı zamanla artırdık. Şimdilerde hekimlik yapmıyorum ama hastanede önemli bir toplantı olduğunda yine işin içindeyim.
Özlüyor musunuz doktorluğu?
Evet çok özlüyorum. Yıllar önce tedavi ettiğim hastalarımı gördüğümde çok mutlu oluyorum. Aslında hekimlik yapmayı isterdim. Ama şu anda yurt içinde 21, İngiltere’de de 2 yatırımımız var. Zamanla da inşaatın yanı sıra; sağlık turizminde acente, otelcilik ve enerji sektörüyle yatırım ağımız büyüdü. Ayrıca üniversite için vakıf kurduk, bu süreç de ilerliyor.
Başarınızın sırrı neydi size göre?
Öncelikle ailemin güvenip inşaat işini 22 yaşındayken bana teslim etmesiydi. Bu müthiş bir fırsat ve güvendi benim için. Ardından ablamın destekleri başta olmak üzere iyi bir ekibimin olması tabii. İşe ilk aldığımız kişiyle hala birlikte çalışıyoruz mesela... İnsanların acı ve mutlu günlerinde yanlarında olmaya çalışıyorum. Bu da bağlarımızı kuvvetlendiriyor. Ayrıca annem devrimci bir kadındı. Öyle bir ortamda çocuklarını ve ailesini bu noktalara taşıması büyük başarıdır bana göre. Babam da bizleri pozitif anlamda hep desteklemiştir.
Doktor olmasaydınız inşaat mühendisi olur muydunuz?
Aslında bilgisayar mühendisliği istiyordum. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 13. tercihimdi. Babama, “Beni İzmir’e gönderme, mühendis olacağım” diye yalvardım. “Git çalışıp yeniden sınava girersin” demişti. Ama İzmir’e geldiğimde havası, güneşi, üniversite arkadaşlıklarıyla defteri, kitabı bir yere attık tabii. (Gülüyor)
İzmir sizin için ne ifade ediyor?
Yaşım çok küçüktü geldiğimde. Gurbet de var, her zaman gidip gelemiyorsunuz... Çok acı çektiğimi biliyorum. Yıllar içinde İzmir bence çok da değişmedi aslında. Bu kent bana göre muhafazakâr bir şehirdir. İzmir değişime açık değildir.
Mesela şöyle anlatayım; Özal Çeşme otobanını yaptırdığında yıllarca kimse kullanmamış. Eski yoldan 4, otobandan 1 saat süren yolu İzmirliler neden kullanmıyor kimse anlamıyormuş. Hatta yol ücretsiz yapılmış yine kullanmıyorlar. En son bir araştırma grubu gelmiş kente. Bu şaka değil gerçek… Neticede İzmirliler’in Çeşme’ye gitmesinin aslında bir seremoni olduğu ortaya çıkmış. Yani sabah kalkıyor, yolda kahvaltılarını yapıyorlar. Ardından kasaba, manava, bakkala uğruyorlar. 4 saatte yavaş yavaş yazlıklarına ulaşıyorlarmış.
O yüzden İzmirliler çok gelenekçidir, yoğurtçusunu bile değiştiremezsiniz. Yıllar önce Özel Sağlık Hastanesi’ni devraldığımda ben de adını değiştirebilir, Gözde diyebilirdim. Ama kentin bu gelenekçi yapısını bildiğim için değiştirmedim. Zamanla da İzmir’in en ileri teknolojiye sahip hastanesine dönüştürdüm.
Bu kentin, bu kentin insanının doğrusunu, yanlışını sorgulamamak lazım. İzmir’in sofrasını, kılığını kıyafetini, sokağını, sahil dalgasını bile öyle kabul etmek gerekiyor. İzmirliyi de öyle, olduğu gibi seveceksin. İzmirli değişmez, değiştiremezsin.
Bu gelişime engel bir şey mi peki?
Değişime açık olmak da önemli tabi. Anadolu’da pek çok kente baktığımızda hızlı yol kat ettiler. İzmir geride kaldı maalesef. O yüzden İzmir’i değiştirmeden, geliştirmek lazım. Yani kentin ilacı bu…
Bir açıklamanızda, “Sürekli konut yıkıp yenileyecek kadar zengin bir ülke değiliz. Daha sürdürülebilir bir konut sistemi planlanmalı” demişsiniz. “Sürdürülebilir konut” ne demek, bunu biraz açabilir misiniz?
Biz inşaat camiasını bu ülkenin gelişememesinde sorumlu olarak görüyorum. İngiltere’ye gidiyorsunuz 150-200 yaşında binalar var. Yıkmıyorlar, yerinde değiştiriyorlar. Yani cepheleri aynı kalıyor, içindeki dairelerin metrekareleri değişiyor. Oysa Türkiye’de bir binanın yaşı ortalama 25 yıl. Biz tüm verimli kaynağımızı binalara ve kaldırımlara harcıyoruz. O yüzden yapmamız gereken şey binaları eski yöntemlerle değil, daha uzun ömürlü yapmak. Mesela bugün bir evi 3+1 alıyorsunuz. Peki, yarın çocuklarınız gittiği an bu evi 1+1’e çevirebiliyor musunuz? Çeviremiyorsunuz. O zaman bu yanlış. Örneğin Londra’da villalar gördüm. İnsanlar yaşanınca o villalar 3 ayrı eve dönüşüyor. Projelerimde İngiltere örneğindeki gibi projelerimde modüler evler yapıyorum. Çelik sistemlerle lego gibi dönüştürülebiliyor. Örneğin konut, hastaneye, hastane, otele dönüşebiliyor. Ya da aldığınız 4+1’den 3 tane 1+1 çıkarabiliyorsunuz. Ona göre duvarları ayırıyor, tesisatı kuruyoruz. Hem bu şekilde yapıları da minimize ediyor, daha az inşaat malzemesi ve işçilik kullanıyoruz. Isınma ve enerjide de tasarruf ediyoruz.
Modüler konutlar maliyetli projeler mi?
Hayır hiç değil. Sadece düşünülmüyor. MyVia projelerimiz bu modüler sisteme en iyi örnektir. MyVia Bahçe 450 daireliktir. Büyük firmalar da bunu örnek almıştır. Maalesef İzmirli müteahhitlerin sorunu bu korkaklık. “Bunu yaparsam kimse almaz” diye düşünüyorlar. Tamam İzmir muhafazakâr bir kent dedik. Bir gevreği var mesela değil mi… Peki, dursun o bir kenarda. Ama siz yanına zeytinli gevrek de yapın. Belki çok güzel olacak. Ev konusu da böyle. Bence evler artık küçülmeli ve 8 katın üzerine çıkmamalı. Bir de dediğim gibi çok amaçlı, dönüştürülebilir olmalı.
Gözde Grubu’nun 2025 yılı hedefleri neler?
20 yeni projemiz gündemde. İzmir’de konut projeleri olacak. Aslında benim en büyük acım enerjide dışa bağımlı olmamız. 12 yıl önce Almanya’ya yenilebilir enerji fuarına gitmiştik. Güneş olmayan bu ülke bugün yenilebilir enerjide bizden daha fazla enerji üretiyor hale geldi. Ben yine umutluyum. 8 - 10 yıl sonra kendi enerjimizi de üretebileceğiz.
Sağlık turizmi milli mesele
İzmir sağlık turizminde hak ettiği noktada mı?
Maalesef değil. Türkiye de hak ettiği noktada değil. Bana göre sağlık turizmi ciddiyetle ele alınması gereken milli bir konu. Bu ülke için turizm önemli bir gelir kaynağı mıdır? Evet. Peki, bu hizmeti devlet mi özel sektör mü veriyor. Özel sektör. Sağlık turizminde de böyle olması gerekiyor. Türkiye’de görülen sağlık hizmetinin yüzde 90’ını devlet sağlıyor. Yüzde 10’u özel hastaneler. Peki, sağlık turizminin ne kadarını özel ne kadarını devlet yapıyordur sizce?
Tam tersi…
Evet, zaten böyle de olmalı. Türkiye pandemide sağlığı çok iyi yönetti; tüm dünyaya “sağlıkta hepinizden daha iyiyiz” imajı yarattı. Ölüm oranları dünyadaki rakamların altında seyretti. O dönemde bir İngiliz, bir Alman bu başarıyı gördü ve tedavide ülkemizi tercih etmeye başladı. Ama bu imajı korumamız gerekiyordu. Son yıllarda bunda ne kadar başarılıyız bilemiyorum. Pandeminin ardından yakaladığımız noktada değiliz. Nerede yanlış yaptığımızı bulmalıyız.
Yanlışlarımız ne oldu?
Bakmak lazım. Örneğin Mısır’da bir sahilde turiste köpekbalığı saldırı haberi ülkemize pozitif yansır. Ülkemizde olursa da bu Mısır’a olumlu yansır. O nedenle denizlerimiz güvenli ve berrak haberleri ülkemize pozitif etki eder. Sağlık turizminde de bu böyle. Algıyı iyi yönetmek gerekiyor.
Bence sağlık turizminde elbette Sağlık Bakanlığı da olmalıdır. Ancak asıl bayrak taşıyıcısı Turizm Bakanlığı olmalıdır. Çünkü ülkenin imajını, marka değerini o yönetiyor. Sağlıkta da bu konudaki tecrübesini Sağlık Bakanlığı ile birleştirmelidir. Çünkü sağlık turizmi ülkemizin cari açığını azaltacak çok önemli bir hizmettir. Bu konuda doğru adımları atacak bir kurul oluşturulmalıdır.
Hangi alanlarda iyiyiz?
Türkiye gerçekten sağlıkta çok iyi. Hükümetin en büyük katkısı da budur. Yurt dışında yaşayanlar farkı daha iyi anlıyor. Bakın Türkiye’de bir turist yere düşerse sağlık şemsiyesi altındadır, hemen bakılır. Devletimiz de bu konuda çok güçlüdür. Kamu ne kadar güçlü olursa biz özel sektör de o kadar güçlü oluruz.
Ülkemize daha çok estetik cerrahi, diş ve saç ekimi gibi konularda geliyorlar. Kanser tedavisi ve onkoloji alanında da tercih ediliyoruz. Kendi ülkelerine göre daha ekonomiğiz. Hizmet de hızlı. Ayrıca turistik anlamda da zenginiz. Ama sadece iyi olmamız yeterli değil. Dışarıda nasıl göründüğümüz önemli. Bu alanda dört kötü uygulama her şeyi etkiler. Önemli olan markamızı iyi yönetmektir.
İnadına yatırım
İş dışında neler yaparsınız?
Benim hobim inşaat yapmak. (Gülüyor)
Ben hobimi işe dönüştürdüm. Ama sanmayın her işin başındayım. Ben sadece proje geliştiririm. 2 oğlum var; Fenerbahçeliyim. Onlarla maçlara gitmek çok hoşuma gidiyor. Her gün dizi izliyorum. Kızıl Goncalar’ı, İnci Taneleri’ni izliyorum mesela... Bakın ben pozitif bir insanım. Bu ülkeye, gençlerimize daima güvendim, güveneceğim. Gerçekten baktığınızda bu ülkede yapılacak o kadar çok iş o kadar güzel fırsatlar var ki! Bence bu ülke insanı geleceğin Türkiye’sini görse sevinçten uyuyamaz. Bunu özellikle de gençlerimiz görecek. Çünkü böyle bir coğrafya yok! Her yerdeyiz. Son dönemlere bakarsak, ülkemiz tüm dünya için ne kadar önemli oldu bunu herkes de gördü. O yüzden inadına yatırım diyorum!