22.11.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
3 apple (3 elma) dünyayı değiştirdi. Birincisi Havva’yı baştan çıkardı. İkincisi Newton’ın başına düştü. Ve üçüncüsü Steve Jobs tarafından yarısı yarılmış olarak dünyaya takdim edildi.
Andy Carvin
Bazen ilerlemiyor kalemin ucu. Yorgunluk değil, bir engel var içinizde. Geçit vermiyor.
“Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?” demiş Hayyam. Bilemiyorsun aygıtı nasıl harekete geçireceğini. “Ayna düşünmediği için hatasız yansıtır. Çok düşünmek, çok hata yaptırır” Bir Portekiz deyişi.
Ne yapmalıyız ki, evlerde kalmışız aylarca. Ve nasıl biteceğini, daha ne yıkımların efendisi olabilecek bir virüsün koşullandırmasında kaygılı zamanlar. Hafta sonunun gelmesini heyecanla bekliyoruz, sevgilinin özlemi gibi. Ekranın içindeki maçlar, koşuşturmalar, olan ve kaçan goller, sevinenler, üzülenlerin dışa vurumlarıyla akıp giden zaman. İleriye dönük çıkar yol kalmayınca geriye dönüyor insan. Bıraktıklarına, vazgeçtiklerine sığınıyor. “Keşfedildikten sonra gerçekleri anlama da kolaydır. Önemli olan keşfetmektir” diyor Galileo Galilei. Orta Çağ karanlığında ışığa ulaşma yolculuğunun yapı taşlarını döşeyen ödünsüz, yürekli insanlar.
“Biz güle başka bir şey deseydik, o gene güzel kokacaktı” demiş W. Shakespeare. Yaşam denen süreci birkaç sözcükle anlatabilme sanatının yol göstericileri. Elinizdeki pusula ile kaybettiğiniz yolu bulabiliyorsunuz. Lakin kaybedilen yıllar için çözüm üretilemiyor. Yeniden başlamak, yitirenlerin acısını gidermek için bulunan taze bir yolculuk. Kötümserlik yıkıcı bir ruh hali. İyimserliğin olmadığı yerde kendine hareket alanı buluyor. Temel soru, iyimser olabilmek için parlayan bir yıldız görebiliyor musunuz?
Işıklar içinde uyuyan Melih Cevdet Anday, güzel Türkçemizi kullanma sanatının doruklarına taşıyan önderlerden. Yaşamın her satırına dokunmanın ustalarından. Şiir, yazım dalında, düşünce dünyasında ödünsüz başkaldırışlar, kavgayı yaşam biçimi belleyenler...
Futbolun yorumunu yapma uğraşında bir futbolcu eskisiyim. Yazmanın önce okumayla oluşacağını okuyarak öğrendim. İddialı ve zorlu bir alan. Üç beş satırla yazar olunmaz. Çok yoğun bir anlama, algılama, öğrenme sürecini zorunlu kılar. Koşmada, kazanmanın ne denli alın terinin payı varsa yazmada da akıl ile öğrenme terinin fazlasıyla payı var. Bu haftanın köşesini Akın Alıcı’nın, “Hayata Yön Veren Öyküler” isimli kitabından bir öykü ile bitiriyoruz. Duygusal, düşündürücü ve de insanların sevdiklerine ne denli tutkulu olduklarının bir tür belgesi. Şöyle, Dr. Ruskin, Amerikan Tıp Birliği Dergisi’nde yayınlanan aşağıdaki yazısında gülünç bir yanlış anlamanın kişide nasıl tümüyle farklı bir yaklaşım duygusu oluşturabileceğini anlatmaktadır:
Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken, onlara şu olayı okudu: “Hasta, ne konuşuyor ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. Son 6 aydır onun yanındayım. Ne görünüşü için bir çaba harcıyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok. Yiyeceklerinin püre halinde verilmesi gerekiyor. Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen. Fakat bazen ortada bir neden yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana dek yüksek sesle bağırıyor.”
Bu olayı okuduktan sonra Ruskin, öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sordu. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylediler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırdılar. Daha sonra Ruskin, hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başladı. Fotoğraftaki, doktorun 6 aylık kızıydı.
Esen kalın. Aydınlık günler.
Anı
Bir çift güvercin havalansa
Yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma.