01.05.2018 - 07:54 | Son Güncellenme:
ABD'nin ardından İsrail'in de topa girip İran'ı suçlaması, dünya gündeminde deprem etkisi yarattı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, televizyonların canlı yayınladığı bir sunumla ezeli düşmanlarının nükleer silah üretmek amacıyla bir program yürüttüğünü savundu. Netanyahu, gizli servis Mossad tarafından ele geçirilen belgeleri dünyaya gösterdi ve 'İran yalan söylüyor' dedi.
İsrail Başbakanı'nın ortaya koyduğu kanıtlar, dünya kamuoyunda ikna edici bulunmadı. Netanyahu'nun gündeme getirdiği belgeler ilk kez ortaya çıkmış değil. İngiliz The Guardian gazetesi, söz konusu belgelerin bir kısmının 2011 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından yayınlandığını hatırlattı.
Sunumun hemen ardından İsrail Parlamentosu Knesset, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya savunma bakanının onayını aldıktan sonra savaş ilan etme yetkisi verdi.
Netanyahu ile hafta sonu görüşen ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise, Tel Aviv'in sunduğu kanıtların gerçek olduğunu söyledi. Pompeo, "Yıllardır İran rejimi, nükleer programının barışçıl olduğu konusunda ısrar etti. İsrail tarafından İran'dan ele geçirilen belgeler, İran rejiminin doğruları söylemediğine dair bir şüphe bırakmadığını gösterdi" dedi.
Beyaz Saray da, yazılı açıklamasında İsrail'e destek verdi: "Bu durum, ABD'nin uzun zamandır bildiği bir gerçeği ortaya koyuyor: İran dinamik ve gizli bir nükleer silah programını sürdürüyor. Bunu dünyadan ve kendi halkından saklamaya çalıştı ancak başaramadı."
İran'dan anında yanıt
Washington ve Tel Aviv'den gelen açıklamalara İran anında yanıt verdi. Netanyahu'yu hedef alan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Twitter mesajında "Son Dakika: Yalancı çoban yine iş başında. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki karikatür fiyaskosu da azmini kıramadı. Artık sadece küçük bir kesimi kandırabilirsin" diye yazdı.
BREAKING: The boy who can't stop crying wolf is at it again. Undeterred by cartoon fiasco at UNGA. You can only fool some of the people so many times. pic.twitter.com/W7saODfZDK
— Javad Zarif (@JZarif) 30 Nisan 2018
Zarif, birkaç saat sonra ikinci bir tweet daha attı: "Başkan Trump, anlaşmayı ortadan kaldırmak için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun çoktan gündeminden çıkmış eski iddiaların üzerine atlıyor. Ne kadar da uygun. Yalancı çoban tarafından dile getirilen bu koordine istihbarat iddiaları 12 Mayıs'ın hemen birkaç gün öncesine denk geldi. Ama Trump'ın kutlamaya başlamaktaki aceleciliği tüm gizliliği ortadan kaldırdı."
Zamanlama dikkat çekici
Yalnızca Ortadoğu'yu değil bütün dünyayı sarsan gelişmeler, İran ve P5+1 ülkelerinin nükleer anlaşmasının kaderini belirleyecek. Netanyahu'nun çıkışı tam da ABD Başkanı Donald Trump'ın vereceği kritik İran kararından 11 gün önce geldi.
Trump, başkanlık koltuğuna oturduğundan beri anlaşmayı eleştirip yerin dibine sokuyor.
2015'te imzalanan anlaşmanın yol haritası kapsamında, 12 Mayıs'a kadar ABD'nin İran'a yaptırımlara devam edip etmemesi yönünde bir karar alması gerekiyor. ABD'nin dondurulmuş olan yaptırımları yeniden devreye sokması durumunda anlaşmanın tamamen çökmesi riski var.
ABD'nin yanı sıra Almanya, Fransa, Rusya, Çin, İngiltere ve Avrupa Birliği'nin de imzacısı olduğu anlaşma, İran'ın nükleer faaliyetlerini kısıtlaması karşılığında ülkeye uygulanan uluslararası yaptırımların gevşetilmesini öngörüyordu.
Trump yönetimi, İran'ın anlaşmaya uyup uymadığı konusunda Kongre'ye yapması gereken bilgilendirmeyi iki kez atladı. Ancak Beyaz Saray yönetimi dondurulmuş durumda olan yaptırımlara geri dönme seçeneğini de henüz kullanmış değil.
Trump Ocak ayında yaptığı bir konuşmada 12 Mayıs'a kadar anlaşmanın iyileştirilmemesi halinde ABD'nin yaptırımlara geri döneceğini söylemişti.
Netanyahu da dün yaptığı ve televizyonlardan canlı yayınlanan sunumunda anlaşmanın iyileştirilmesi gerektiğini, mevcut haliyle İran'ın nükleer güç olma yolunda ilerlemeye devam edeceğini savunmuştu.
Trump anlaşmanın 3 temel noktasına karşı çıkıyor:
Resmi adı 'Ortak Geniş Eylem Planı' (JCPOA) olan anlaşma, İran ile kısaca P5+1 olarak adlandırılan ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ile Çin'in yanı sıra Almanya arasında imzalanmıştı. İmzacılar arasında Avrupa Birliği de bulunuyordu.
Anlaşma kapsamında İran, nükleer reaktör inşasının yanı sıra silah yapımında da kullanılan zenginleştirilmiş uranyum üretimini 15 yıl boyunca kısıtlamayı kabul etmişti.
Tahran yönetimi ayrıca 10 yıl boyunca uranyum zenginleştirmekte kullanılan santrifüjlerin sayısını da kısıtlamayı taahhüt ediyordu.
Ülkedeki ağır hidrojenli su üretim tesisinin de modifiye edilmesi konusunda uzlaşı sağlanmıştı. Ağır hidrojenli su, nükleer bomba üretiminde kullanılan plütonyum üretiminin bir parçası konumunda bulunuyor.
Anlaşma 2016'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
İran'ın taahhütlerini yerine getirip getirmediğinin denetimi ise Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (IAEA) sorumluluğu oldu.
Trump'ın anlaşmanın güncellenmesi yönünde 4 temel talebi var:
Cumhurbaşkanı Hasam Ruhani, ABD'yi alacağı karar konusunda uyararak yaptırımların geri dönmesinin ağır sonuçları olacağını ifade etmişti.
Her ne kadar Ruhani ağır sonuçların ne olabileceği konusunda bir detay vermese de, İranlı yetkililer yaptırımların geri dönmesi halinde uranyum zenginleştirme programına hız verilebileceğini ifade ettiler.
Anlaşmanın Avrupalı imzacıları İngiltere, Fransa ve Almanya ise anlaşma taahhütlerine bağlı kalınması yönünde çağrılar yapıyor.
Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Nisan ayında gerçekleştirdiği Washington ziyaretinin ardından, Trump'ı ikna edememiş olabileceğini söylemiş ve ABD'nin anlaşmadan çekilebileceğini ifade etmişti.
Macron, yeni bir anlaşma için diplomatik temasları başlatmaya hazır olduklarını da ifade etmişti. Macron, yeni anlaşmanın İran'ın balistik füze programını da kapsayabileceğini söylemişti.
Rusya ve Çin ise tüm tarafların imzaladıkları anlaşmaya bağlı kalmaları gerektiğini vurgulamaya devam ediyor.
Yine de en azından kağıt üzerinde ABD haricindeki imzacı ülkelerin taahhütlerini yerine getirmeye devam etmeleri durumunda anlaşmanın yürürlükte kalmaya devam etme ihtimali var.
Avrupalı ülkeler, ABD'nin yaptırımlarını uygulamayı reddedebilir. Yaptırımların etkin biçimde uygulanabilmesi için uluslararası işbirliği kilit önem taşıyor.
ABD'nin anlaşmadan çekilip çekilemeyeceği konusu da tartışılıyor.
Obama yönetimi Ortak Geniş Eylem Planı'nın uluslararası hukuk lugatındaki anlamıyla resmi bir anlaşma olmadığını ifade etmişti.
Avrupa Birliği'nin Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini de Ekim 2017'de yaptığı bir açıklamada, hiçbir ülkenin bu plandan geri adım atamayacağını savunmuştu.
Mogherini, "Bu ikili bir anlaşma değil. Tek bir ülkeye bağlı değil ve sonlandırılması kararı da tek bir ülkenin kararına bağlı olamaz" diyordu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 'İran yalan söyledi' temalı sunumunda da Tahran yönetiminin anlaşmanın imzalanmasından sonra taahhütlerini yerine getirmediği yönünde bir kanıt yoktu.
Ancak IAEA, İran'ın iki kez teknik ihlâl yaptığını raporlamıştı. Ağır hidrojenli su üretiminin iki kez belirlenen kotanın üzerine çıktığı ifade edilmişti.
IAEA müfettişleri ayrıca 2017 boyunca incelemelerde bulunmaları gereken tüm tesislere girebildiklerini de ifade etmişlerdi. Ancak müfettişler bugüne kadar hiçbir askeri tesise girmek için girişim başlatmadı. Tahran yönetimi, askeri tesislerin teftişe açılmayacağını söylüyor.
ABD taahhütlerini yerine getirdi mi?
İran, ABD'yi verdiği sözleri yerine getirmemekle suçluyor. İran, Tahran yönetiminin balistik füze programı gerekçe gösterilerek yürürlüğe konan yeni yaptırımların anlaşmayı ihlal ettiğini savunuyor.
İranlı yetkililer, ülkenin ABD finansal sisteminden dışlanmasının da anlaşmanın ihlali olduğunu dile getiriyor.