SERCAN DİNÇ / milliyet.com.tr - Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, Tahran'da kaldığı konutunda suikast sonucu öldürüldü. Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, Haniye'nin yeni İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katılmak için Tahran'da bulunduğu belirtildi. İran basını, Heniyye'nin bulunduğu konutun havadan saldırıya uğradığını duyurdu. İran'ın yarı resmi Fars Haber Ajansı, Haniye'nin Tahran'ın kuzeyinde Devrim Muhafızları Ordusu'nun korumasındaki gaziler için hizmet veren bir konutta 02.00 sularında havadan atılan bir mermiyle hedef alındığını duyurdu.
BEYRUT'DAKİ SALDIRI! FUAD ŞÜKÜR ÖLDÜ MÜ?
İsrail ordusu, dün gece Lübnan’ın başkenti Beyrut’a düzenlediği hava saldırısında Hizbullah’ın komutanlarından Fuad Şükür’ü öldürdüğünü duyurdu. İsrail ordusu yaptığı yazılı açıklamada, saldırının savaş uçaklarıyla gerçekleştirildiğini belirterek, öldürülen komutanın Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah’ın “sağ kolu” olduğunu iddia etti. Hizbullah ise İsrail'in hedef aldığı üst düzey komutanın yıkılan binanın enkazı altında olduğunu, arama ve kurtarma çalışmalarının devam ettiğini duyurdu.
"HER İKİ KIRMIZI ÇİZGİ DE İSRAİL TARAFINDAN AŞILMIŞ OLDU"
Peki bu saldırıların perde arkasında neler var? TEPAV Dış Politika Programı Direktörü ve eski diplomat Gülru Gezer ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, Milliyet.com.tr'den Sercan Dinç'e değerlendirmelerde bulundu.
Gülru Gezer: İsrail'in işgali altındaki Golan Tepeleri'ne yönelik saldırı sonrasında İsrail'den yanıt bekliyorduk. Dün gece Beyrut'ta Hizbullah mahallesinde saldırı düzenlendi. Fuad Şükür; Nasrallah'ın en kıdemli danışmanlarından birine yönelik suikast girişimi gerçekleşti. Hizbullah için bu kırmızı çizgi. Hizbullah'ın aslında iki kırmızı çizgisi var; Birincisi Beyrut'ta vurulmak. İkincisi ise sivil kayıpların olması. Her iki kırmızı çizgi de dün gece İsrail tarafından aşılmış oldu.
Hizbullah'tan bir yanıt beklerken sabahın erken saatlerinde Hamas'ın siyasi büro başkanı İsmail Haniye'nin İran'da bir suikast sonucu hayatını kaybettiğini öğrendik. Bunu İran Devrim Muhafızları açıkladı. İsrail'den henüz resmi bir yanıt gelmedi ama İsrail zaten bu tarz saldırıları üstlenmiyor. Tabi bu artık savaşın çok farklı noktaya evrildiğini gösteriyor. Çünkü nisanda İran'ın Şam Büyükelçiliğinin konsolosluk birimi vurulduğundan İran, 'Bu bizim topraklarımıza yönelik saldırıdır. Egemenliğimizin ihlalidir' diyerek 13 Nisan'da İsrail'e yönelik geniş çaplı İran İslam Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana ilk saldırısını gerçekleştirmişti.
"GERİ DÖNÜLMEZ BİR NOKTAYA GELMİŞ BULUNUYORUZ"
Bu sefer İsmail Haniye Tahran'da öldürüldü. Buna tabi ki hem Hamas'ın bir yanıtı olacaktır, hem İran'ın bir yanıtı olacaktır. Hamas'tan gelen ilk açıklamalarda bu saldırının yanıtsız kalmayacağı ifade edildi. Savaşın çok kritik bir noktaya evrildiğini görüyoruz. Küresel etkileri olabilecek bölgesel savaşa evrilme ihtimali an meselesi. Tüm dünyanın acilen devreye girip bu savaşın daha da tırmanmaması için yoğun bir diplomasi faaliyeti yürütmesi lazım ve artık Netanyahu'nun durdurulması gerekiyor. Geri dönülmez bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
"TAKTİKSEL BİR STRATEJİ"
Doç. Dr. Emete Gözügüzelli: Bu haince bir öldürmedir ve savaş suçudur. Bu nedenle Haniye'nin Hamas'ın lideri olarak ve Beyrut'ta gerçekleştirilen saldırılara baktığımızda Netanyahu'nun stratejisi ve temel amacı bölgesel çatışma alanını genişletmek. Ve bu genişletme programında bir strateji değişikliğine gidildiğini görüyoruz. Özellikle bu mücadeleyi veren Filistin halkının direnişiyle ilgili mücadeleyi veren, destekleyen liderlerin hedef alınarak öldürülmesi yoluna gidilmesinde taktiksel bir strateji var.
O da sahada arzu ettiği başarıyı elde edemeyen Netanyahu'nun sahanın dışındaki alanlarda sivil olarak liderleri hedef alarak, demolarize olan ordusuna moral depolamak ve aynı zamanda bundan sonra genişletilecek savaş stratejisinde kamuoyunu da etkileyerek kendisine destek sağlamak. Bunu da gerçekleştirirken kendi siyasi güvenliğini teminat altına almak. Bütün bu hadiselerin elbette savaş hukuk açısında ve uluslararası hukuk açısından da baktığımızda, uluslararası toplumun ahlaklılığının artık sorgulanır düzeye geldiği noktadayız.
NETANYAHU'NUN SAVAŞ STRATEJİSİ: ABD'NİN FİİLİ OLARAK BÖLGEDE ÇATIŞMAYA GİRMESİ
Bu saldırılar bize şunu da göstermektedir; Birincisi Netanyahu'nun savaş stratejisi taktiksel olarak gerginliği tırmandırıcı ve ABD'yi doğrudan fiili olarak bu çatışmaya sokacak şekilde bölgede konuşlanmayı sağlayacak bir atmosfer yaratmaya çalışıyor. Bu bilinçli bir hamledir. ABD askerlerinin bölgeye donanmasıyla yığılması ve özellikle Netanyahu'nun ortaya koyduğu savaş ve saldırı eylemlerinde önemli bir hamledir.
Bunu yaparken kasıtlı bir şekilde izlenmektedir. Zaten biz suikast konusuna baktığımızda 1863 Lieber Code'unda tanımlandığını ve o dönemden itibaren herhangi bir düşman ordusuna veya bir birey dahi olsa şunu söylüyor; 'Esir alınsa bile öldürülemez','Kanun kaçağı olsa bile öldürülemez'
"SAVAŞIN ÖNÜMÜZDEKİ YIL İÇERİSİNDE DAHA BÜYÜK POTANSİYELE EVRİMLEŞECEK SÜRECE DOĞRU GİDİYORUZ"
Ne misilleme, ne haince öldürülme uluslararası hukuk kabul etmez. Netanyahu bunu yapıyorsa belli bir amaç doğrultusunda planlı yapıyor.
Uzun vadeye yayılacak şekilde bir savaş sürecine girmek ve bu savaşın özellikle önümüzdeki yıl içerisinde daha büyük potansiyele evrimleşecek sürece doğru gidiyoruz. Çok tehlikelidir. Küresel ve dünya barışının bölgemizde hissedilmesi için ivedi olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Netanyahu'nun BMGK'nın alacağı olağanüstü toplantıyla derhalde diğer devletlerin içişlerine müdahale etmek, egemenliklerini ihlal etmek, haince suikast planları gerçekleştirmek gibi uluslararası hukuka aykırı ilkeleri yerlebir eden Netanyahu'ya dünya kamuoyu güçlü bir şekilde karşı durmak zorundadır. Bu kabul edilemez.
ABD'DEN ALDIĞI TAKTİK VE STRATEJİK DESTEK SÖZ KONUSU
Netanyahu'nun bunu ABD Kongresi'ndeki ziyaretinden sonra gerçekleştirmesi kesinlikle ve kesinlike ABD'den aldığı taktik ve stratejik destekle söz konusudur. Çünkü ABD ve İsrail'in aslında geçmişinde suikastle adam öldürmek sorun değil.
2006 öncesinde olaylara bakıldığında ölümler yüksek mahkemeye taşınmış ve yüksek mahkeme de 5 yıl boyunca bu davaya bakmayarak nihayetinde 14 Aralık 2006 verdiği kararla 'ne uygulanabilir, ne uygulanamaz' demiş. Dolayısıyla bunu sürümcemede belirsiz bırakarak İsrail'e yeşil ışık yakmıştır.
PHOENİX STRATEJİSİ
İkinci Vietnam Savaşı'ndan merkez istihbarat teşkilatının Vietkong Sempatizanlarını ortadan kaldırmak için Phoenix programı uygulayarak 40 bine yakın kişiye suikastlerle öldürüldüğü ve bu ABD'nin kendi içerisinde bir istihbarat biriminin kurulduğu stratejiydi. Bu strateji özellikle de 11 Eylül sonrasında çok daha somut, net bir şekilde 'hedefle öldürme' stratejisine girmiş, İsrail de bu merkezden aldığı eğitimler ve taktiksel destekle birlikte askeri personeline bu yönde eğitimler verilmiştir. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada ABD ziyareti sonrasında tamamıyla böyle bir stratejiye girilmesi aynı Phoenix Stratejisi bağlamında Vietnam'da ABD'nin uyguladığı taktikle Filistin'in önde gelen siyasi liderlerinin hedef noktasına getirilerek bu mücadeleyi, gerginliği tırmandırmak stratejisine girilmiştir.
Bunda uluslararası hukukta hedefli öldürme noktasında uygulamasının özellikle gerçekleştirilmesi ve bunun bu şekilde ortaya konması belli bir amaca hizmet ediyor. O da bölgesel çatışmayı daha fazla yaymak.