ABD'de yeni başkanı ve Kongre'deki yeni üyeleri belirleyecek olan seçimler için geri sayım sona erdi. Demokrat aday Kamala Harris ile Cumhuriyetçi aday Donald Trump arasında kafa kafaya seyreden yarışın galibi belli olacak.
BEYAZ SARAY'A GİDEN YOL
ABD Başkanlık seçimlerinde, seçmenler, esas olarak destekledikleri partinin delegelerine oy veriyor. "Delegeler Kurulu" adı verilen bu sistemde her eyalete farklı ağırlıklarla dağıtılmış toplam 538 delege belirleniyor. Bu sayının yarıdan 1 fazlasına yani 270 delegeye ulaşan aday, Başkan olmaya hak kazanıyor.
Toplamda daha fazla oy alan değil, daha fazla delegeye ulaşan kişinin başkan olması, eyaletler arasındaki dengenin gözetildiği Amerikan siyasal sisteminin dikkat çekici özelliklerinden biri olarak biliniyor.
- Trump seçilirse Türkiye-ABD ilişkilerinde nasıl bir süreç başlar?
- Harris'in seçilmesi durumunda Türkiye ile ilişkiler ne yöne evrilir?
- Trump'ın seçilmesi halinde İsrail'e yönelik tutumda bir değişiklik olur mu?
- Türkiye yeniden F-35 sürecine dahil edilir mi?
"ABD DIŞ POLİTİKASI SİYONİZMİ MUHAFAZA EDECEK ŞEKİLDE"
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli de milliyet.com.tr'ye yaptığı değerlendirmeler şöyle;
Amerikan seçimlerinde Trump ya da Harris seçilmesi halinde Türkiye üzerindeki etkisi ne olacak diye baktığımızda bir politik değişiklik, bir ideoloji değişikliği olabilecek şeklinde romantik bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Amerika'nın ortaya koymuş olduğu dış politika tamamıyla siyasi ve ideolojik bir zeminde siyonizmi muhafaza edecek şekilde hareket etmektedir.
Normalleşme adımlarının bu kapsamda daha iyi noktaya ilerletilmesi özellikle Trump ya da Harris açısından baktığımızda Gazze meselesinde bunun mümkün olmadığını görüyoruz. Çünkü Gazze'de şartsız ve koşulsuz İsrail desteğinin Orta Doğu savaşını yayacak şekilde sürdürülmesine tam gaz destek verildiği görülmektedir.
S-400 VE F-35'LER
İlaveten S-400'ler konusu dikkate alındığında Trump öneminde; S-400 gerekçe gösterilerek Türkiye F-35 programından çıkarılmıştı. Dolayısıyla Trump'ın gelmesi demek bu sıkıntının F-35'ler önünde sürdürmeye devam etmesi demektir. Harris'in de bu noktada Biden döneminde bir değişiklik olmadığını dikkate aldığımızda (S-400 ve F-35'ler konusunda) aynı şekilde devam edeceğini görmekteyiz.
TÜRKİYE'NİN SAVUNMA SANAYİİ ALANINDAKİ GELİŞMELERİ
Ayrıca Türkiye'nin savunma sanayiisinde HÜRJET ve KAAN ile diğer savunma sanayii unsurlarının Amerikan silah pazarı sanayisinde Amerikan uçaklarının yerini alacak şekilde şimdiden talep edilen bir noktaya gitmesi bir kere Amerikan derin devletindeki silah pazarındaki kesimleri rahatsız edecektir. Şu an bu sorun halen normalleşmeden devam ediyor. Çünkü burada Türkiye'nin ortaya koyduğu ciddi bir yakın bir savunma gücü görüyoruz.
F-16'LARA ONAY VE İSVEÇ'İN NATO ÜYELİĞİ
İsveç'in NATO'ya üye yapılması şartıyla F-16'lar konusunda bir onay vermişti ama bu konuda yavaş bir süreç ilerletiliyor. Bununla ilgili olarak Türkiye'nin beklentilerinin yanıtını tam aldı diyemeyiz. Bunların netleşmesi henüz olmadı ve seçimlerden sonra özellikle Trump'ın öngörülemez bir siyasi duruşu dikkate alındığında Biden'ın demokratların Türkiye ile ilişkilerinde gösterdiği refleksler dikkate alındığında bu konuda şu aşamada bir belirsiz durum içerisinde olduğunu en azından söyleyebiliriz.
Her ne kadar son dönemde bu konuda olumlu adımlar atılacağı şeklinde haberler ve tavırlar ortaya konulsa da sahada bunu görmemiz gerekmektedir.
SURİYE VE TERÖR ÖRGÜTÜ PKK/YPG
Suriye ve PKK konusunda özellikle Trump'ın sözde DEAŞ'a karşı 'Biz buradayız, savaş istemiyoruz' söylemleri tamamıyla sahadaki realiteye yansıtmayan dış politika çıktılarına baktığımızda esasen bu dönemde Biden döneminde Suriye'deki CENTCOM merkezli dahil olmak üzere asker sayısını çok daha fazla artırmıştır.
Bu çerçevede meseleye baktığımızda Trump, Türkiye'nin bölünmesini isteyen bölücülerin destek veren bir duruşu açık bir şekilde görülüyor. Yine İran'a karşı bu tip tavırların, kaosun desteklenmesini ön plana sunan duruşu görülürken buradaki öngörülemez ve Türkiye karşıtı politikaların değişikliğe uğramadan seçim sonucunda da devam ettirilmek isteneceğini görmekteyim.
Özellikle Rusya-Türkiye ilişkileri, İran ile Türkiye'nin normalleşen ilişkileri, Hamas ve Yunanistan ile ilişkiler dikkate alındığında Türkiye-Yunanistan dahil olmak üzere bir çatışmacı üslupla değil, tamamıyla bölgedeki dengeleri koruyarak, sahip olduğu doktrine sahip çıkan fakat burnu kaos ve problem yaratan bir ülke olarak değil diplomatik bir iş birliğine dayalı, daha yumuşak bir diplomasi anlayışıyla çözmeye çalışan refleksini bölge ülkeleri üzerinde sürdürmeye devam edeceğinden dolayı başta Amerika'nın kaos yaratarak, istikrarsızlık yaratarak, bölge ülkeleri üzerinde kurmak istediği hakimiyet alanını engelleyici politikasını sürdürmeye devam edecektir.
"TÜRKİYE İLE NORMALLEŞME SÜRECİ KISA ZAMANDA GERÇEKLEŞMESİ MÜMKÜN DEĞİL"
Trump da kazansa Harris de kazansa Türkiye ile bir normalleşme sürecinin kısa bir zamanda gerçekleşmesi çok mümkün değil. Çünkü her iki tarafta da bir ideolojik ve siyasi zeminde ilerleyen bir dış politika çıktısı var. Dış politika refleksini özellikle uluslararası ilişkiler teoriler konusunda dikkate aldığımızda tam anlamıyla realist perspektifte güç stratejisine dayandırılarak tamamen hukukun yok sayıldığı, güç uygulayarak bölge üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştıkları bir dönem içerisindeyiz.
"TÜRKİYE HUKUKSUZLUKLARA TAHAMMÜL EDECEK BİR ÜLKE DEĞİL"
Uluslararası sistemin özellikle erozyona uğradığı bir dönemde BM'nin işlevsiz kalması, savaş hukukun yok sayılması, uluslararası hukukun göz ardı edilmesiyle birlikte Amerika'nın da bölgedeki politikaları bu anlamda öngörülemez bir mantıkla ilerletilmek istendiğinin bize net bir şekilde gösteriyor. Türkiye böyle hukuksuzluklara tahammül edecek bir ülke değil.
AMERİKA'DAKİ TÜRK SEÇMENLER KİMİ DESTEKLİYOR?
Türkiye'nin yanında olan Amerika'daki Türk seçmenlerin, bu seçimlerde ne Trump ne de Harris'in yanında yer almayarak doğrudan sandığa gitmeden bu tepkisini de göstereceği dikkate almak zorundayız. Seçim sonuçlarında Türkler ve Türk tarafı esasen sonuç ne olursa olsun Amerika ile ilişkilerinde bir çatışma tarafı oluştu.
Bundan sonraki süreçte Amerikan dış politikanın izleyeceği adımlar, belirtilen konu başlıkları dahilinde Türkiye'yi rahatsız edici noktada olursa bu krizlerin Amerika ile zaman zaman oluşması çok normaldir. Bu başlıkların bir tanesi de KKTC'nin tanınması ve Kıbrıs'ta federal cumhuriyetin dışında iki devletli, iki egemenliğin çözüme dayalı kabul edilmesi gerçekliği üzerinde bir çatışmanın olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Son dönemde Amerika özellikle Biden döneminde Rum tarafıyla kurulan askeri, siyasi iş birliğine baktığımızda Amerika'nın Türkiye'yi rahatsız edecek şekilde KKTC'yi, Kıbrıs Türk halkını rahatsız edecek şekilde Kıbrıs Adası'nı bir askeri üs haline getirmeye çalıştığını Mari'de kurulmak istenen deniz üssüne ortak olmak çalıştığını görüyoruz.
Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerden sonraki süreç Orta Doğu, Akdeniz ve özellikle bizim bölge coğrafyamızda gerilimin, çatışma alanlarının artacağı bir dönem içerisine gireceğinin kanaatindeyim.
TRUMP DÖNEMİNDE S-400 MESELESİ VE TÜRKİYE'NİN F-35 PROGRAMINDAN ÇIKARILMASI
ABD'de başkanlık seçimleri kıyasıya devam ederken İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Hazar Vural Jane de milliyet.com.tr'ye şu değerlendirmelerde bulundu;
Donald Trump'ın başkanlık yaptığı 2017-2021 boyunca Türkiye-ABD ilişkilerinde çeşitli gerilimler (Rahip Brunson Krizi gibi) ve bunların ekonomiye etkileri yaşansa da, Türkiye-ABD arasındaki bu sıkıntılar diplomasi ve müzakerelerle yönetilmeye çalışıldı. Ancak S-400 alımı konusunda ABD'nin yaptırımları devam etti ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması engellenemedi; bu, çözümsüz kalan en kritik anlaşmazlıklardan biri oldu. Genel olarak bu dönemde yaşanan sorunlar yönetildi, ancak temel yapısal çözüm eksikliği nedeniyle pek çok mesele Biden dönemine devredildi.
Joe Biden'ın başkanlık dönemi Türkiye-ABD ilişkilerinde bazı kritik olaylarla şekillendi. Özellikle Suriye ve Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütü konusu, ABD’nin, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanan YPG/PYD’ye verdiği destek, Biden döneminde devam etti. Türkiye’nin sınır güvenliğiyle ilgili kaygılarını dile getirmesi üzerine, ABD bu desteğin IŞİD’le mücadele için olduğunu savunarak politikalarını sürdürdü. Bu durum, iki ülke arasında önemli bir gerginlik alanı olarak kaldı.
TRUMP-ERDOĞAN ARASINDAKİ DİYALOG
Donald Trump’ın yeniden ABD başkanı olması durumunda Türkiye ile ilişkilerin, Biden dönemine kıyasla daha pragmatik ve liderler arası kişisel ilişkiye dayalı bir şekilde gelişmesi muhtemeldir. Trump, geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakın bir diyalog kurmuştur. Trump, Türkiye ile ekonomik iş birliğine açık bir yaklaşım sergileyebilir ve ticari ilişkileri geliştirmek isteyebilir. Ancak, stratejik konularda Türkiye'nin ABD çıkarlarına ters düşen hamlelerinde (örneğin, Rusya ile iş birliği) Trump da ekonomik yaptırımlar veya silah ambargoları gibi önlemler alabilir. Trump’ın pragmatist yaklaşımı nedeniyle, Türkiye-ABD ilişkilerinde ekonomik ve askeri iş birliği imkânlarının artması muhtemel olsa da, Suriye, YPG ve Doğu Akdeniz gibi alanlarda anlaşmazlıklar sürmeye devam edebilir.
"HARRIS'İN YPG'YE DESTEĞİNİ SÜRDÜRMESİ MUHTEMEL OLUR"
Diğer yandan, Harris'in dış politika yaklaşımlarında da çok taraflı diplomasiye ve NATO gibi ittifaklarla güçlü iş birliğine önem vermesi beklenir. Bu durumda Türkiye ile bazı stratejik meselelerde ortak çalışma alanları oluşabilir, ancak Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri bu iş birliğini sınırlandırabilir. Suriye ve YPG’ye dair politikalarında ise Harris'in, ABD’nin YPG’ye desteğini sürdürmesi muhtemel olur, bu da Türkiye ile temel bir anlaşmazlık alanı olarak kalacaktır.
Bununla birlikte Harris’in Ermeni lobisiyle arasındaki ilişki kritiktir zira kendisinin başkan yardımcılığı döneminde 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları ilk kez soykırım şeklinde ifade edilmiştir.
İsrail ile ilgili konular ABD açısından devlet politikası şeklinde süreklilik göstermektedir.
Bununla birlikte Demokratlar, genellikle İsrail'in güvenliğini vurgularken, insani durum ve insan hakları konularında da “söylemde” duyarlılık göstermektedir. Bu nedenle, Gazze’de ve Lübnan’da yaşanan çatışmalar ve insani kriz durumunda, Harris yönetimi, İsrail’e destek vermeye devam etse de, bu desteği daha insani ve diplomatik bir çerçevede sunma eğiliminde olacağı düşünülmektedir. Özellikle, İsrail’in sivil hedeflere yönelik saldırılarının eleştirilmesi ve bu bağlamda uluslararası kamuoyuyla birlikte hareket etme isteği ön planda olabilir. Fakat öte yandan geçtiğimiz dönemde Biden’ın tüm bölge politikalarında Harris ile bir arada karar vermiş olduğu da gerçektir.
Sonuç olarak, Kamala Harris yönetiminde, seçimler geride kaldıktan sonra, Gazze’de yaşananlar ve insani krizler karşısında daha eleştirel bir tutum almasına olanak tanıyabilir. Unutmayalım şu an ki durumda Demokratların İsrail soykırımına olan desteği daha çok seçim döneminde oldukları ve bu seçim süreçte AIPAC etkisinden dolayı yorumlamak da mümkündür.