26.11.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
DIŞ HABERLER SERVİSİ - Hollanda’da geçtiğimiz Çarşamba günü yapılan seçimin sonuçları büyük şaşkınlıkla karşılandı. Zira ülkede yıllardır aşırı sağ ve yabancı karşıtı söylemleriyle gündemde olan Geert Wilders’in partisi seçimi yarışını açık ara önde göğüsledi.
Uzun zamandır Hollanda siyaset sahnesinde olan Wilders’in neden şimdi bu atağı yapmayı başardığı bir tartışma konusu.
Dünyanın diğer ülkelerinde de yükselişte olan aşırı sağcı ya da popülist akımların, Wilders’in yükselişiyle doğrudan bir ilgisi olduğu belirtilirken, Hollanda içindeki dengelerin ve değişen yaşam koşullarının da bu seçim sonucunu etkilediği ifade ediliyor. Hollanda’da daha önceki seçimlerde, sadece “İslam ülkelerinden göçü durdurmayı, camileri kapatmayı ve Kuran’ı yasaklamayı” içeren tek sayfalık bir program ile seçmenin karşısına çıkan aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Wilders’in yükselişinin arkasında yatan en önemli sebeplerden biri olarak, ülkede göçmen ve mültecilere karşı yükselen rahatsızlık gösteriliyor. Ülkedeki ana rahatsızlık, halkın refah seviyesinin düşmesine rağmen ‘mültecilerin çalışmadan rahat içinde yaşadıkları’ algısı. Bu birçok Avrupa ülkesinde paylaşılan bir duygu.
Göçmen rahatsızlığı
Özellikle Avrupa’ya yönelik göçmen akınının yoğun olarak yaşandığı yıllar sonrasında gelişen, Kovid döneminde ekonomik şartların kötüleşmesi, enflasyonun yükselmesi ve hayat pahalılığı gibi nedenlerle körüklenen bu hissiyat, Hollanda seçmenleri tarafından da paylaşılıyor. Ukrayna’da ve son olarak Gazze’de patlak veren savaşlar, bu durumun daha da kötüleşmesine neden oluyor.
Ukrayna’ya yardıma karşı çıkan ve bu paranın halka harcanması gerektiğini savunan Wilders’in bu nedenle de oy artırdığı belirtiliyor.
Öte yandan İsrail’in Gazze’ye yönelik harekatı sonrası Avrupa’da özellikle sol seçmenin Filistin yanlısı bir duruş sergilemesi, sağ görüşlü seçmende oluşan rahatsızlığı artırmış gözüküyor. Nitekim Hollanda’da Gazze’de saldırılar sonrası özellikle tren istasyonlarında gerçekleşen Filistin yanlısı gösterilerin toplumun bir kesiminde rahatsızlık yarattığı ve oyları Wilders’in partisine yönlendirdiği de konuşulan ihtimallerden biri.
Sağcı seçmenin merkezdeki Demokrasi İçin Halk Partisi (VVD) yerine Özgürlük Partisi’ni (PVV) tercih etmesi ise bir diğer dikkat çeken nokta. Bunun ana sebebi olarak VVD lideri Dilan Yeşilgöz’ün Wilders ile bir koalisyon ihtimaline kapıyı kapamamış olması gösteriliyor. Pieter Omtzigt liderliğindeki Yeni Sosyal Sözleşme Partisi’nin (NSC) önünü kesmek isteyen Yeşilgöz, Wilders’e kapıyı aralık tuttu ancak bu büyük bir hesap hatası oldu. Zira, Wilders’in hükümete gelme ihtimalinin belirmesiyle birlikte VVD’ye emaneten oy veren önemli bir kısım, sağcı politikaların asıl savunucusu PVV’ye geçiş yaptı. Tüm bu noktalar Wilders ve partisi PVV’nin yükselişine ışık tutan bazı noktalar olarak ön plana çıkıyor.
Aşırı sağın yükselişi sürüyor
Avrupa’da aşırı sağcı partiler oy oranlarını artırıyor, hatta hükümete gelecek oy oranlarına ulaşıyor. İtalya’da Giorgia Meloni ve Matteo Salvini koalisyonu seçimi kazanarak hükümete geldi. Macaristan’da Viktor Orban uzun yıllardır başbakanlığını sürdürüyor. Finlandiya’da neo-faşist Finler Partisi hükümete dahil oldu. Almanya’da aşırı sağcı AfD kamuoyu yoklamalarında ikinci parti durumunda gözüküyor. Fransa’da Marine Le Pen’in yıllarca liderlik ettiği Ulusal Birlik’in önümüzdeki seçimi kazanma ihtimali oldukça yüksek. İspanya’da neo-faşist parti Vox halen dikkat çekiyor. Yunanistan’da birden fazla aşırı sağ parti meclise girdi. Portekiz’de aşırı sağcıların belirgin yükselişi görülüyor. Yükseliş Avrupa ile sınırlı değil. Son olarak Arjantin’de aşırı sağcı popülist Javier Milei yeni devlet başkanı olarak seçildi.