09.11.2023 - 11:55 | Son Güncellenme:
Derleyen: Ayşe Kısakürek ABD'nin başkenti Washington'dan İngiltere'nin başkenti Londra'ya kadar her yerde görüldü. Batı dünyasında Filistin'e destek amacıyla düzenlenen protestolarda, dilden dile yayılan; 'From the river to the sea, Palestine will be free-Nehirden denize kadar Filistin özgür olacak' şeklindeki slogan, İsrail yanlısı gruplar tarafından tartışmaların odağına oturtuldu.
Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar özgürlük çağrısı yapan pankartlar, Batılı ülkelerin sloganın kullanımını kısıtlama girişimleriyle karşılaştı. Tüm dünyada yankılanan slogan, Filistin bayraklarını sallayan kalabalıklar için, tarihi Filistin topraklarındaki baskıdan kurtulma arzusunu ifade ediyor.
Ancak bu ifadeyi 'Hamas yanlısı' olarak etiketleyen İsrail ve destekçileri; sloganın, Yahudi aleyhtarı bir suçlama taşıyan örtülü şiddet çağrısı olduğunu ileri sürdü. Ayın başlarında İçişleri Bakanı Suella Braverman, Filistin yanlısı gösterileri 'nefret yürüyüşleri' olarak nitelendirdi ve sloganın, İsrail'in ortadan kaldırılmasına yönelik şiddetli bir arzunun göstergesi olarak yorumlanması gerektiği iddiasında bulundu.
İngiltere Futbol Federasyonu ise, oyuncuların bu sloganı özel sosyal medya hesaplarında kullanmasını yasakladı. Avusturya polisi de benzer bir harekete imza atarak, slogana dayalı Filistin yanlısı protestoları yasakladı ve orijinal olarak Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından formüle edilen sloganın Hamas tarafından benimsendiğini öne sürdü.
Alman yetkililer sloganın yasak ve suçlayıcı olduğunu ilan ederek başkent Berlin'deki okullara Filistin'in geleneksel atkısı olan kefiyenin kullanımını yasaklama çağrısında bulundu.
Nekbe veya Türkçe karşılığyla 'Felaket', 1948 öncesi ve sonrasında 750 binden fazla Filistinlinin İsrail çetelerinin saldırılarıyla evlerinden sürülmesini ifade ediyor. Nekbe, Filistinlilerin zihninde derin bir iz bıraktı. Öyle ki, geçtiğmiz haftalarda İsrail'de seslendirilen Gazzelilerin Sina Çölü'ne sürgüne gönderilmesiyle neredeyse 80 yıl sonra yeniden canlandı.
FKÖ, 1964 yılında Yaser Arafat'ın önderliğinde diasporadaki Filistinliler tarafından kurulduğunda, Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar uzanan ve tarihi topraklarını kapsayacak tek bir devlet kurulması çağrısında bulundu.
Filistin'in bölünmesine ilişkin tartışma ise, İsrail'in 1948'de kurulmasından önceye dayanıyor. Birleşmiş Milletler tarafından bir yıl önce ortaya atılan, bölgeyi eski İngiliz mandasının yüzde 62'sini işgal eden bir Yahudi devletine ve ayrı bir Filistin devletine bölmeyi öngören bir plan vardı. Bu plan dönemin Arap liderleri tarafından reddedilmişti.
FKÖ liderliği daha sonra iki devletli çözüm ihtimaline yeşil ışık yaktı. Ancak 1993'teki Oslo Barış Süreci'nin ve ABD'nin 2000 yılında Camp David'de nihai bir anlaşmaya aracılık etme girişimlerinin başarısızlığı, ikinci bir İntifada'ya yani kitlesel Filistin ayaklanmasına yol açarak o zamandan beri tutumların sertleşmesine sebep oldu.
Londra'daki Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu'nda (SOAS) akademisyen olan Nimer Sultani, sloganın 'Tarihi Filistin'in tüm sakinleri için eşitlik ihtiyacını' ifade ettiğini belirtiyor.
Al Jazeera'ye konuşan İsrail'in Filistin kökenli vatandaşı Sultani, "Apartheid'i ve Yahudi üstünlüğünü destekleyenler eşitlikçi sloganı sakıncalı bulacaktır" dedi. Hukukçu Sultani, "Filistinlilerin herkes gibi eşitlik, özgürlük ve onur içinde yaşamalarının inkar edilmesi, sorunun özü olmaya devam ediyor" ifadesini kullandı.
Sultani dinamiği, "Siyonistlerin ve İsrail yanlısı propagandacıların, İsrail'in bir devlet olarak varlığı ile Yahudi üstünlüğünün ideolojik aygıtı arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya yönelik girişimi" olarak gördü:
"Bu çarpık bakış açısıyla, eşitlikçilik ve apartheid sisteminin parçalanması çağrısı varoluşsal bir tehdide dönüşüyor."
Buna göre bahsedilen 'özgürlük', Britanya'nın 1917 Balfour Deklarasyonu aracılığıyla Yahudilere Filistin'de bir ülke kurma hakkını tanımasından bu yana Filistinlilerin kendi geleceklerini tayin etme haklarının hayata geçirilmesinin engellendiği gerçeğine gönderme yapıyor.
Öte yandan on binlerce Filistin yanlısı gösterici, Cumartesi günü yağmurlu Londra'da yürüyüş düzenledi. Protestoculara, Yahudi gruplar da eşlik etti. Londra Üniversitesi SOAS öğretim görevlisine göre bu, sloganın Yahudi karşıtı olarak yorumlanamayacağının bir işareti:
"Bu tezahüratın İngilizce olduğunu ve Arapça kafiyeli olmadığını, Batı ülkelerindeki gösterilerde kullanıldığını hatırlamak önemli. Tartışma Batı'nın Filistinlilerle dayanışmasını engellemek için uyduruldu."
Ancak İsrail yanlısı gözlemciler sloganın caydırıcı bir etkiye sahip olduğunu iddia ediyor. Kudüs merkezli bir haham ve Brandeis Üniversitesi'nde Yakın Doğu ve Musevilik Çalışmaları profesörü olan Yehudah Mirsky, "İsrailli Yahudilere göre bu ifade, Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında tek bir varlığın olacağı, adının da Filistin olacağı, Yahudi devleti olmayacağı ve hangi oluşumda ortaya çıkarsa çıksın Yahudilerin statüsünün çok belirsiz olacağı anlamına geliyor" diyerek görüşlerini savundu.
Haham Mirsky "Bu bir özgürlük vaadinden çok bir tehdide benziyor. Bu, Yahudilerin dolu dolu bir hayat yaşayabileceği ve kendileri olabileceği bir geleceğe işaret etmiyor" diyerek sloganın solcu İsraillilerin diyaloğu savunmasını zorlaştırdığını da ekledi.
Tartışma Britanya parlamentosuna kadar ulaştı; Birleşik Krallık İşçi Partisi ise Pazartesi günü, Filistin yanlısı bir mitingde yaptığı konuşmada 'Nehir ile deniz arasında' ifadesini kullandığı için Milletvekili Andy McDonald'ı görevden uzaklaştırdı.
McDonald'ın görevden alınmasına yol açan sözleri şu şekildeydi:
"Adalet sağlanana kadar dinlenmeyeceğiz. Tüm insanlar, İsrailliler ve Filistinliler nehir ile deniz arasında barış içinde özgürlük içinde yaşayabilene kadar."
Parti, İngiliz milletvekilinin İsrail-Gazze savaşıyla ilgili 'son derece saldırgan' yorumlarda bulunduğunu öne sürdü. Yerel basında çıkan haberlere göre, McDonald ise, sözlerinin bölgedeki 'cinayetlerin sona ermesi için samimi bir çağrı' olduğunun altını çizerek suçlamaları reddetti.
Kendisini 'muhafazakar ve milliyetçi' olarak tanımlayan Netanyahu'nun Likud Partisi, 'Eretz İsrail' kavramının, yani İncil'e göre İsrail topraklarının Yahudi halkına verildiği ideolojisinin sadık destekçisi konumunda.
Yahudi Sanal Kütüphanesi'ne göre partinin 1977'deki orijinal manifestosunda, "Deniz ile Ürdün arasında yalnızca İsrail egemenliğinin olacağı" belirtiliyordu. Ayrıca Filistin devletinin kurulmasının "Yahudi nüfusunun güvenliğini tehlikeye attığını" ve "İsrail devletinin varlığını tehlikeye attığını" savunuyordu.
Yanı sıra İsrail'in Birleşik Krallık büyükelçisi Tzipi Hotovely de, Yahudilerin nehirden denize kadar uzanan topraklar üzerindeki tarihi iddiasının uluslararası alanda tanınmasını destekleyenler arasında yer aldığı biliniyor.
İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki yerleşimlerin birbirini izleyen İsrail hükümetleri tarafından genişletilmesi, İsrail'in Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar olan toprakları kontrol etme girişimi olarak kabul ediliyor ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet arzusunu reddediyor.