30.03.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
FATMA KABASAKALLI
FATMA KABASAKALLI
Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yeni bir ortak zemin bulmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda görüşmeler, 27-29 Nisan tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde gerçekleştirilecek. 5+1 formatındaki görüşmeler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetimi ve garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ile İngiltere’nin katılımıyla yapılacak. Ancak Milliyet’e değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımının da gündeme eklenmesiyle kapsamı genişleyen müzakerelerden tatminkar bir sonuç çıkmasını beklemediklerini belirtiyor. Kıbrıs sorununun uzlaşmayla çözüme kavuşması döneminin sona erdiği konusunda görüş birliğinde olan uzmanlar, KKTC’nin bağımsızlığının ilan edilmesi ve Türkiye’nin tüm ilişkilerini, Kuzey Kıbrıs’ın tanınması için kullanması gerektiğinin altını çiziyor.
‘Özerk devlet modeline geçilmeli’
“Bu görüşmelerden bir sonuç beklemiyorum... Rum tarafının tarihsel mirasıyla, sosyo genetik kodları, Türklerle bir arada yaşamayı kabul etmiyor. BM Genel sekreteri Annan, 2004’te kendi adını taşıyan çözüm modeli reddedilince ‘Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerle eşit koşullarda/statüde yetki ve refah paylaşmak istememektedir’ demişti... Kıbrıs sorunu bizim için 20 Temmuz 1974’te çözülmüştür. Sorun, Rumlar için sahte devlet dedikleri KKTC’yi tasfiye ederek, Türk askerini Ada’dan çıkarmak ve garantörlüğünü iptal ettirmektir. Bunu en az Rumlar kadar isteyenler de AB ve ABD... Artık KKTC bağımsız bir siyasi varlık. Bu varlık Türkiye’nin koruması altında. Türkiye’nin varlığı Kuzey Kıbrıs halkına siyasi ekonomik ve askeri güvence verirken, KKTC’nin varlığı da Türkiye’ye ve Mavi Vatan’a jeopolitik güvence veriyor. Bu durum, Doğu Akdeniz’de yeni bir de denge yaratmıştır ve bölgesel barış ile istikrar için hayatidir. Aslında 2017’de Crans Montana görüşmeleri çökünce KKTC ve Türkiye, federasyon sürecini noktalamıştı, ancak arkası gelmedi. KKTC’nin tanınması için atak yapılmadı, bu da bizim büyük hatamız oldu.
Bugün federasyonu savunmak KKTC’yi ve geçmişini yok saymaktır. KKTC kaybedilirse Mavi Vatan kaybedilir, Anadolu güneyden kuşatılır. Beşparmak dağlarından KKTC bayrağı indiğinde Ankara’da emniyet ve güvenle uyuyamayız. Rum tarafı karşılıksız bir çözümü kabul etmez. Bedel olarak yüzde 10 toprak taviziyle, Türkiye’nin garantörlük iptalini ve sonucunda Türk askerinin çekilmesini isteyecektir. Sonucunda Kıbrıslı Türkler, Türkiye’siz Avrupa Birliği’ne girmiş olacak, ki bu büyük bir bedeldir, jeopolitik intihardır. Bu görüşmeler kadife bir boşanma için yapılmalı, 1960 sistemiyle BM iyi niyet misyonu sona erdirilmelidir. Bülent Ecevit’in 1997’de bir meclis konuşmasında ortaya koyduğu gibi, KKTC ile Türkiye arasında ‘içişlerinde özerk, dışişleri ve savunmada Türkiye’ye bağlı’ özerk devlet modeline geçilmelidir. Devletin adı da Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmalıdır.
‘Türkiye’ye mesaj vermeye çalışıyorlar’
“Şimdiye kadar dünyanın izlediği politikalar, Kıbrıs konusunda hiçbir şekilde iyimserliğe imkan vermiyor. Kıbrıslı Türklere öyle ambargolar uyguladılar ki, bunun dünyada örneği yok. Bu ambargolar Kuzey Kore’ye, Suriye’ye uygulanmıyor. 1987’de hem Türklere hem Rumlara askeri ambargo uygulanmıştı. Ancak birkaç ay önce ABD, tek taraflı bir kararla Rumlara uygulanan ambargoyu kaldırdı ve onlarla askeri eğitim anlaşması imzaladı. İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan üçlü işbirliğine ABD de destek verdi... Yunanistan bu yıl savunma bütçesini 5 misli artırdı. Demek ki sadece askeri güçle gerçekleştirilebilecek, çok büyük hedefleri var... Dedeağaç’ta ABD’ye üs vermeyi kabul edip, Girit’teki Suda körfezinde Amerika’nın kullandığı üssün genişletilmesine onay verdiler. ABD’nin en büyük savaş gemilerinden birine sürekli konuşlandırma hakkı tanıdılar. İsrail’le drone alımı konusunda anlaşma yaptılar ve Ege’de bir drone merkezi kurulacak... Orayı kime karşı silahlandırıyorlar? Belli ki ‘Gerekirse bu işi silah zoruyla çözeriz’ mesajını veriyorlar bize. Bu arada aidiyeti belirlenmemiş birçok adaya fiilen el koydular, karasularının genişletilmesi için üçlü bir plan ilan ettiler. Bunlar Türkiye’deki hiçbir hükümetin sineye çekebileceği şeyler değil.
‘Bölgeyi izliyorlar’
Bence iki devletli politikayı söylemekle kalmayıp, yoğun bir kampanyayla KKTC’nin bağımsızlığını ilan etmek ve bu işi burada bitirmek lazım. Şu an Türkiye için en önemli şey, bu baskılara boyun eğerek, Kofi Annan planında atılan yanlış adıma benzer bir adım atmamak. ‘Yeter ki uzlaşma olsun’ yoluna girersek, bunun sonuçları gerçekten çok ağır olur. Çünkü karşı tarafın politikası, Türkiye’ye baskı yaparak her istediğini elde etmek. Bu baskı sonuç vermezse, B planı, daha fazla baskı yapmak... Kıbrıs devletini kuran anlaşmayla İngiltere’ye egemen üsler verildi. Bu üsler İngiltere’nin tüm dünyadaki ikinci en büyük istihbarat üstleridir. İngiltere ve ABD, bu üsler sayesinde bölge üzerinde müthiş bir istihbarat imkanına sahip. Süveyş Kanalı’nı, Karadeniz’in kuzeyindeki Rus füze denemelerini, Ortadoğu’daki tüm gelişmeleri buradan izliyorlar.
Diğer önemli konu da, Kıbrıs’ın sularındaki doğalgaz yataklarının büyük ölçüde Amerikan ve Fransız şirketlerine verilmiş olması. Hem askeri hem ekonomik menfaatler var. Şimdiye kadar iyi kötü Türkiye’yi idare etme, Ankara ile denge sağlama politikalarını bir tarafa bıraktılar... Bu tablo karşısında iki seçeneğiniz var: Ya suyun üzerinde kalabilmek için boyun eğeceksiniz ya da ‘Türkiye’nin çıkarlarını korumak için ne Ege ne de Kıbrıs’ta artık kimseye daha fazla taviz veremeyiz’ demektir.”