04.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Polisiye edebiyatın ünlü yazarı, İngiliz romancı Agatha Christie, 1926 yılında, dünyanın en çok satan yazarıyken tam 11 gün ortadan kayboldu. Öyle bir gizemdi ki onun kayboluşu, yarattığı dedektif karakteri Hercule Poirot ya da Bayan Marple bile gelse çözemezlerdi. Bize kalsa İstanbul’da Pera Palas Oteli’ndeydi. Çünkü o dönem sıklıkla İstanbul’u ziyaret ediyordu Agatha Christie ve her gelişinde Pera Palas’ın 411 numaralı odasında kalıyordu. Warner Bros, 1979’da yazarın ölümünden üç yıl sonra bu kayboluş hakkında bir film yapmak için kolları sıvamış ve Hollywood’da ünlü bir medyum olan Tamara Rand aracılığıyla gizemi aydınlatması için Christie’yle bağlantı kurmaya çalışmıştı. Medyumun dediğine göre, bu kayboluşun Pera Palas’la ilgisi vardı ki zaten bu tez hem kitaplara hem filmlere hem de dizilere konu oldu ve bol bol tartışıldı.
EVLİLİĞİ YIKILIYORDU
Aradan geçen neredeyse bir yüzyıla rağmen gizem hâlâ çözülemedi. Kimilerine göre Agatha Christie kocasını kendisini öldürmekle suçlayabilmek için saklanmıştı, kimilerine göre ise hafıza kaybı yaşamıştı. Çünkü zor bir dönemden geçiyordu Christie. Daha sonra kendisinin de yazdığı gibi “sinir krizinin başlangıcındaydı”. Annesinin ölümüne eşinin ilgisizliği eklenmişti. Son darbe de geldi. İlk eşi olan Archie, Nancy Neele adında genç bir kadına âşık olmuştu ve boşanmak istiyordu. Ve Christie bu darbenin üzerine 11 gün yok oldu. Öldüğünü düşünüp cesedini bile aradılar. Archie son derece talihsiz bir söyleşi verip, yazarın bunu kendisine suç atmak için yaptığını söyledi. Yazar ise asla bu gizemin aydınlanmasına izin vermedi. “Sadece hayatımın sona ermesini istedim” diye açıklama yaptı. İntihar planı yapmıştı ama yaşam coşkusu buna engel olmuştu. Christie, polis terk edilmiş arabasını araştırırken, hafızasını kaybettiğini bildirdi.
SEVGİLİYLE AYNI SOYADI
Yazar daha sonra bir psikoterapistin yardımıyla 11 gün içinde yaptıklarını bir araya getirmeye başladı. Kendine yeni bir kimlik yaratmayı seçmişti Agatha Christie. Artık aklında Güney Afrikalı Bayan Teresa Neele idi. Kocasının sevgilisiyle aynı soyadına sahip biri. Christie yıllar sonra “Kaderini yazamazsın ama yarattığın karakterlerle istediğini yapabilirsin” demişti. Acıdan kaçmak için kendine yeni bir karakter yaratmıştı. En çok istediği şey, Agatha Christie’nin dayanılmaz hayatından kaçmaktı. Bayan Teresa Neel olarak kendine bir tatil ısmarladı. Yeni hayatından keyif aldığını söyledi tanıklar. Ancak bu yeni kimlikle yaşantısı çok uzun sürmedi. Gazetede çıkan fotoğrafları onu ele vermeye başladı. İnsanlar onun Agatha Christie olduğundan şüpheleniyordu. Hakkında her gün yazılar çıkıyordu. Kaybolması “kalpsiz bir şaka” olarak yorumlanıyor, Christie akrabalarını endişeye düşürmekle suçlanıyordu. Nihayetinde yeniden Christie olma vakti geldi ama o 11 gün hep tartışıldı durdu.
ERKEKLERİN İDDİASI!
Pek çok biyografi yazarı, özellikle de erkek olanlar, Agatha Christie’nin kocasının üstüne cinayet şüphesi atmak için kasıtlı olarak kaybolduğunu iddia etti. Böylesi daha sert ve ilgi çekiciydi çünkü. Çünkü bir kadının yaşadıklarıyla başa çıkmak için kendini yok sayması, eril dile pek uymuyordu. Neredeyse olayın üzerinden 100 yıl geçmişken artık Christie’nin yanında yer almanın vakti geldi. Yazarın söylediklerine inanmak ve hafıza kaybı olarak nitelenebilecek bir dizi deneyim yaşadığını kabul etmek gerekiyor. Ve elbette onun ne kadar acı çektiğini anlamaya çalışmak.