Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne yönelik 2023 yılı için silah ambargoları 16 Eylül tarihinde ABD tarafından kaldırıldı. Bu durum ise yeni bir tartışmayı daha ortaya çıkardı. Yunanistan ile Türkiye arasında gözetilen dengenin Yunanistan lehine değiştirildiği yönünde.
Öte yandan silah ambargolarının kaldırılmasının ardından ABD ile Rum tarafı arasında bir anlaşma daha imzalandı. İki taraf "Askeri Alım ve Kuvvetler Arası İş Birliği" konusunda anlaştı. Bu anlaşma kapsamında ABD savaş gemileri, Rum Kesimi limanlarında ikmal yapabilecek ve Rum birliklerinin eğitimi, teçhizat ihtiyaçları konusunda Rum yönetimi ABD’den askeri alım yapabilecek.
Bölgede nasıl bir dönem bizi bekliyor? 'Kardeş ordu' adımıyla verilmek istenen mesaj ne? Türkiye ne yapmalı? Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, milliyet.com.tr'den Sercan Dinç'e önemli değerlendirmelerde bulundu.
"PROVOKASYONUN ÖTESİNDE BİR EYLEM"
Gözügüzelli'nin açıklamaları şöyle; ABD'nin kaldırmış olduğu silah ambargosu tamamıyla provokasyonun ötesinde eylemdir. Açık bir şekilde Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğün ebedi nitelik arz etmesine sebep olacak bir adımın atılmasına neden olan bir faktördür.
Daha da öte; Kıbrıs'taki uluslararası hukuk zemininde tesis edilen hukuki rejime aykırıdır. Bir kere askeri iş birliği anlaşması da her iki tarafın imzalayarak kardeş ülke olarak, kardeş ordu olarak Rum Milli Muhafız Ordusu'nun isimlendirilmesi tamamıyla ABD'nin bir hamisi, bir küöük devletçiği noktasında Güney Kıbrıs'ın hareket etme rızası sergileyerek kendisini tamamen buna teslim ettiği bir pozisyon görüyoruz.
"G3 SİLAH MERMİSİ VERİLEREK EVLERİNE GÖNDERİLİYOR"
Bu tamamıyla bize şunu gösteriyor. ABD, Ada'yı bir askeri üs haline getirerek bölge barışını, istikrarını bozucu adımlarda önümüzdeki süreçlerde bulunulmasını cesaretlendirebilecektir. Çünkü, Güney Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu'nun bugüne kadar bütün askeri personeline içtirdiği yemin, bir gün Kuzey'in işgal altından kurtarmaktır. Bunun için bütün askerliğini yapan, sivil asker konumuna gelen gençlere G3 silah mermisi verilerek evlerine gönderilmekte ve bunların saklanması bir gün sözde işgalden Kuzey'i kurtarmak için veriliyor. Bu korkunç rüya içerisinde bulunan GKRY'yi açık bir şekilde silahlandırmak provokatif demeçlerin, hamlelerin, sınır bölgelerinde ilerleyen dönemde olmasına olayların, tansiyonun gerilmesine sebep olacak faaliyetlerin de nüksetmesine neden olan hamlelerdir.
"ULUSLARARASI BARIŞ VE GÜVENLİĞİNE AYKIRI"
Çünkü halihazırda Rum liderliği sınır bölgelerine askeri, portatif mevziler yığınak haline getirerek provokatif hamleler bulunmaktadır. Buna benzer faaliyetlere baktığımızda Kıbrıs meselesi çözülmeden tarafların bir araya gelip barış atmosferinde meseleyi çözümlemesi beklentisini Türkiye Cumhuriyeti özellikle ortaya koyup desteklerken ABD'nin Güney Kıbrıs'ı silahlandırması uluslararası barış ve güvenliğine aykırıdır.
"'KARDEŞ ORDU' GELECEKLERİNİ KABUSA ÇEVİRECEK"
Bu nedenle bu ortaya konan "kardeş ordu" Rumları bir anlamda geleceklerini kabusa çevirecek bir adımları atmalarına da sebeptir. Çünkü, ABD'nin kendisini dost olarak gösterdiği ülkelerin durumu ortadadır. Bütün bu faaliyetler bize şunu gösteriyor; Bu adımlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıs üzerindeki garantörlüğünün son derece önemli olduğunu, değişmez nitelikte olduğunu ve gelecek risklere, tehditlere karşı Türkiye'nin güvencesi olmadan Kıbrıs Türklerinin bu coğrafyada var olamayacağını bize net bir şekilde göstermektedir.
"TÜRKİYE'NİN GARANTÖRLÜĞÜ DÜNDEN DAHA FAZLA ÖNEMLİ"
Bu nedenle bütün bu adımlar sadece çözümsüzlüğü artırmayacak aynı zamanda Türkiye'nin garantörlüğünün dünden daha fazla önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye'nin Ada'daki etkin ve fiili garantörlüğü sadece Kıbrıs Türkünün değil, bölge halkının da barış ve güvenliğine uluslararası sistemdeki güvenlik ruhuna hizmet eden bir anlayıştır. Bunun mutlaka dikkate alınarak ve unutulmadan Türkiye'nin gücü yok sayılmadan dikkate alınması elzemdir.
"GÜNEY'E GEÇEN TÜRKLERE SALDIRILAR, DARP, HAKARET..."
Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs meselesinde bu sürecin başladığı tarihsel andan itibaren her zaman iyi niyetli ve Kıbrıs müzakere sürecini destekleyici, barıştan yana, Ada'da her iki halkın güvenliğinden yana bir tutum içerisinde olmuştur. 1974 Barış Harekatı'ndan bugüne Kuzey'e geçen hiçbir Rum'un burnu dahi kanamamıştır. Fakat Güney'e geçen Türklere çeşitli zamanlarda bugüne kadar devamlı saldırılar, darp, hakaretlet ve buna benzer hadiseler gerçekleşmiştir. Daha öte; bu yapılan saldırganlıklara rağmen hiçbir Rum Mahkemesi yapılan şikayetlerde Rumlara ceza verecek herhangi bir tutuklama gerçekleştirmemiştir.
"'TÜRK KANI' İÇMEKTEN BAHSEDEN BİR ORDUYU DESTEKLEME HEDEFİ ART NİYETİNİ GÖSTERMEKTEDİR"
Güney'e geçen taksiciler, otobüs şoförleri veya belli ziyaretlerde bulunan insanlar sorunlarla güvenlik açısında karşı karşıya kalabilmektedir. Bu nedenle böylesine bir atmosferde Kıbrıs meselesinin gerçekliğini yok sayarak bu Ada'da Türk askerinin bulunmasıyla barış ve sukunetin varlığını hiçe sayarak ABD'nin Rum Milli Muhafız Ordusu'nu ki ırkçı ve faşist bir tutumla 'Türk kanı' içmekten bahseden bir orduyu destekleme hedefi içerisine girmesi tarafların hem art niyetini göstermekte, hem uluslararası hukukunu yok sayan tutumlarını göstermektedir. Ayrıca Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğü yönünde bir süreci öngördüklerini ve daha öte olası bir çatışma riskini yükseltici adımlara destek olunduğu görülmektedir.
"BUNDAN ZARAR GÖRECEK OLAN KENDİLERİ OLACAKTIR"
Bu vaziyet Türkiye'nin bu topraklardaki meşru ve hukuki varlığının dünden daha fazla önemli olduğunu bize göstermektedir. Bu yapılan anlaşmalar, "kardeş ordu" gibi afilli sözlerle Rum liderliği adeta bir ateşin içerisine sokulmak istenmektedir. Fakat bundan zarar görecek olan elbette kendileri olacaktır. Çünkü bu coğrafyada her açıdan üstün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Türkiye askeri etkinliğini ve hakimiyetini Kıbrıs Türkleri üzerinde sürdürmeye, bu desteği vermeye ana vatan olarak devam edecektir.
DENİZ ÜSLERİNİN ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇTEKİ ÖNEMİ
Zannediyorum ki önümüzdeki süreçte de deniz üsleri konusunda olumlu adımların atılacağı artık daha berrak bir şekilde görülmüştür. Türkiye bu yapılan provokatif hamle ötesinde daha çok hukuksal zeminde KKTC ile yapacağı anlaşmalarla da, garantör ülkenin oluşturduğu haklarla da Ada üzerindeki askeri gücünü çok daha farklı noktaya taşıyacaktır. Tarafların Türkiye'nin diplomatik yönde sorunların çözümleyici tavrını desteklemesi ve bir an evvel bu tip önü belirsiz bir gidişatın, kritik kriz noktasına bu coğrafyaya taşıyacak hamlelerden vazgeçilmesi gerekir.