13.11.2023 - 14:51 | Son Güncellenme:
milliyet.com.tr
Derleyen: Ayşe Kısakürek
Gazze Şeridi çok yoğun bir nüfusa sahip, bölgede yüksek düzeyde yoksulluk hakim ve giriş ve çıkışlarda sıkı kontroller yapılıyor. Ancak El Zehra; 7 Ekim'de başlayan savaşın öncesine kadar, büyük evlerin ve aydınlık dış mekanların, badem ve incir korularının, spor sahalarının ve parkların bulunduğu modern bir mahalleydi.
41 kilometre uzunluğundaki Gazze Şeridi'nin kalbinde yer alan El Zehra mahallesi, 1990ların sonunda dönemin Filistin lideri Yaser Arafat'ın emriyle inşa edildi. Yüksek katlı binaların yanı sıra üniversiteler ve okullar da mahallede yükseldi.
Zehra mahallesi, daha önceki savaşlarda İsrail tarafından hedef alınan bir yer değildi. Ancak bu sefer durum İsrail'in 13 Ekim'de sivillere güneye gitmesini emretmesiyle değişti. Mahalle, tahliye için sınır olarak belirlenen Gazze Vadisi'nin hemen kuzeyinde yer alıyordu. İsrail jetleri bir gecede binlerce insana ev sahipliği yapan 25 apartman bloğunu bombalayarak haritadan sildi.
Burada yaşayanlardan bazıları (aralarında doktorlar, avukatlar, akademisyenler, moda tasarımcıları ve girişimciler bulunuyor) harabelerde kalarak hayatta kalmaya çalıştılar ancak çoğu kurtarabildikleri azıcık eşyayı toplayıp Gazze Şeridi'ndeki farklı bölgelere dağıldı.
Zehra mahallesinde büyüyen Hana Hüseyin, haberleri iki yıl önce taşındığı Türkiye'den yüzlerce kilometre öteden dehşetle takip etti. Bombardımanın yaşandığı gün telaşla yaptığı bir telefon görüşmesinde, güvende olup olmadıklarını kontrol etmek için ailesini aradı ve onları sevdiğini söyledi. Daha sonra hat kesildi.
Yıkılan apartmanların sakinleri, komşularının toplu tahliyesine öncülük eden diş hekimi Mahmut Şahin'in çabaları sayesinde bombalardan korunmak için yakındaki bir üniversiteye sığındılar. Şahin daha öncesindeyse, İsrailli bir istihbarat ajanından binalarının bombalanacağına dair kendisini uyaran bir telefon aldı. Özel bir numaradan arayan ve kusursuz bir Arapçayla konuşan telefondaki ses, "İsrail istihbaratından arıyorum, bombalama emri aldık" dedi.
İsrail ordusu mahalleyi neden vurduğunu bugüne kadar açıklayabilmiş değil. Mahmut'un komşuları canlı olarak kaçmayı başardı ancak sonrasındaki hayatta kalma mücadelesinden hepsi sağ çıkamadı.
Kurtulanlar evlerinden ellerine geçen ne varsa alıp götürdüklerini, o evlerin gözleri önünde patlamasını izlediklerini ve Gazze'nin dört bir yanına, belirsiz bir kadere doğru sürüklendiklerini anlattı. Mahalle sakinleri, çok sevdikleri evlerinin, yaşamın ve yok oluşun hikayesini anlatmak istedi.
Yakın zamanda İsrail'in yoğun saldırıları sırasında yaşanan iletişim kesintisinin ardından, bir Zehra mahallesi sakini sonunda kısa bir mesaj bıraktı:
"Sorduğunuz için teşekkürler, hâlâ hayattayız."
BBC'nin bölgede yaptığı röportajlar, mahalleden ayrılan herkesin hayatta kalmayı başaramadığını ortaya çıkardı. Öldürüldüğü bildirilenler arasında olan bir gencin arkadaşına son sözleri sosyal medyaya yansıdı:
"Her şey gitti."
Üniversite profesörü Ahmet Hammad da bu topluluğun bir diğer köklü üyesiydi. Saldırılardan sonra kalmayı tercih edenlerden yalnızca biriydi.
Mahallenin kuzeyindeki bir üniversitede 50'li yaşlarında medya ve iletişim profesörü olan Ahmet, yaşları sekiz ile 27 arasında olan altı çocuğundan gururla bahsediyor.
"Biri diş hekimi, biri bilişim alanında çalışıyor, biri üniversitede İngiliz edebiyatı okudu. Diğer üçü hâlâ okulda" diyor.
Geçen ay Ahmet ve ailesi, artık kapısı ve penceresi olmayan Zehra mahallesindeki evlerine sığınmışlardı. Artık işe veya okula gidemiyorlar, zamanlarını yemek pişirebilmek için yakacak odun arayarak geçiriyorlar. Güneye doğru ilerlerken saldırılara maruz kalacaklarından endişe ederek evlerinde kalmayı sürdürdüler.
Ancak 27 Ekim gecesi İsrail hava saldırılarını yoğunlaştırdı ve kara operasyonlarının da genişletilmesi sonucu gazetecilerle teması koptu. Günler sonra gazetecilerle ile iletişime geçerek 'çok ama çok zorlu bir gecenin' ve hatta daha da kötü bir sabahın ardından mahallelerini terk ettiklerini aktardı.
Hana, Türkiye'ye döndüğünde, telefonuna yapışık bir şekilde ailesinden bir haber bekliyordu. En son beş ay önce Zehra mahallesine gitmişti, bunun evini son görüşü olacağını bilmiyordu:
"Bilseydim, hayatımda sevinç ve üzüntü anlarına tanıklık eden, çok sevdiğim odamın duvarlarına veda ederdim. Sevgili anların hatıralarını taşıyan eşyalarımın çoğunu alırdım. Bize hiçbir şey bırakmadılar. Kesinlikle hiçbir şey."
Günlerce bekledikten sonra Hana, ruh eşi olarak tanımladığı kardeşi Yahya da dahil olmak üzere ailesiyle nihayet temas kurdu.
Yahya, Zehra'daki yeni nesil girişimcilerden biriydi. 30 yaşındaki moda tasarımcısı, evleri yıkıldıktan birkaç saat sonra ailesiyle birlikte yürüdüğü mahallenin hemen güneyindeki aşırı kalabalık konaklama yeri yerine eski hayatı hakkında konuşmayı tercih ediyor.
Yanı sıra Hana, savaşın buradaki yaşamı ne kadar değiştirdiğinin bir göstergesi olarak aynı arkadaşlarından 'unutulmaz' mesajlar almaya başladığını söyledi.
Biri Hana'nın ölmesi durumunda çocuklarına bakıp bakmayacağını sorarken, diğerleri 'kadınlar için alternatif hijyen ürünleri seçenekleri' konusunda tavsiye istedi. Bir diğeri ise, içecek temiz suya sahip olmayı diledi.
Gazeteci Abdullah el Hatib, geniş ailesinin de saldırılarda dört evini kaybettiğini söyledi. Oğlunun ne zaman eve gidip arkadaşlarıyla parkta oynayabileceğini sorduğunu söylüyor ancak asla geri dönemeyebilirler. "Evimiz artık sokak. Her şey yok edildi" diyor.
Tahliye çağrısını alan diş hekimi Mahmud şu anda Gazze'nin merkezindeki bir tıp merkezinde gönüllü olarak çalışıyor. "En korkunç kokuları alıyorum. Yıkanamıyorsunuz ve yanınızda 130 kişi var" deyip devam ediyor:
"Bugün mercimek aramak için bütün dükkanları dolaştım. Abartmak istemem, en az 40 dükkana mercimek istemek için girdim ama bulamadım. Bir dükkan sahibi bana 'Vaktini boşa harcama' dedi."