DünyaFransa'nın 40 yıllık 'Banliyö' sorunu: Bu çocukların kaybedecek hiçbir şeyi yok

Fransa'nın 40 yıllık 'Banliyö' sorunu: Bu çocukların kaybedecek hiçbir şeyi yok

05.07.2023 - 09:22 | Son Güncellenme:

Geçtiğimiz hafta Paris’in banliyösünde polis kurşunuyla öldürülen Nahel M.’nin ardından Fransa genelinde, özellikle banliyölerde isyan başladı. Geçmiş yıllarda sık sık yapılan protestolarla gündeme gelen Fransa'da bu sefer konu 40 yıl öncesine dayanıyor.

Fransanın 40 yıllık Banliyö sorunu: Bu çocukların kaybedecek hiçbir şeyi yok

Fransız medyasına daha çok göçmenler üzerinden görülen banliyö krizinin arkasında birkaç nesle uzanan bir sıkışmışlık var. Fiziksel ve sosyal olarak merkezden uzak bu kesim kendisini toplumdan dışlanmış, “değersiz” hissediyor. Bu sorun 80’li yıllara kadar uzanıyor. 2005 yılında iki gencin polisten kaçarken saklandıkları elektrik trafosunda ölmesinin ardından banliyö isyanı başlamış, birkaç hafta süren olaylar sonrasında ortalık sakinleşmiş ancak banliyölerde yaşanan sorunlar “biraz daha” görünür olmuştu.

Haberin Devamı

HALK NE İSTİYOR?

İktidarın merkezden kopuk olan banliyöleri metro hatlarıyla merkeze bağlama, devlet kurumlarının banliyölerle ilişki kurma çabaları olsa da geçtiğimiz hafta başlayan isyan gösteriyor ki konu çözüme ulaştırılacak şekilde, derinlemesine incelenmiyor.

BBC Türkçe'ye konuşan, 30 yılı aşkın süredir toplu konutlar üzerine çalışan ve alan araştırması yapan Paris 8 Vincennes-Saint-Denis Üniversitesi profesörü sosyolog Michel Kokoreff, derin sosyal eşitsizliğin ve adaletsizlik duygusunun hissedildiği bu mahallelerde, “Cumhuriyet verdiği sözleri tutmadı” algısının olduğunu belirtiyor. Fakat banliyölerdeki bu isyanın ardındaki öfke nasıl birikti? Halk ne istiyor? Fransız kökenli olmayanlar bu isyanın neresinde?

Haberin Devamı

Fransanın 40 yıllık Banliyö sorunu: Bu çocukların kaybedecek hiçbir şeyi yok

BANLİYÖ NE ANLAMA GELİYOR?

1990’lardan sonra banliyölerde bizzat çalışma yapan, 2005’teki olayların hemen ardından bölgede alan araştırmaları yürüten Doç. Dr. Mustafa Poyraz, BBC Türkçe'ye şehir dışında kalan bölgelerin 1945’ten sonra büyük bir dönüşüme girdiğini anlatıyor. Banliyölerin doğuşu bu şekilde başlıyor:

'Banliyöleri anlamak için şehirleşmeye bakmak gerekiyor. 1945’ten sonra Fransa’da ekonomik ve sosyal olarak dönüşüm süreci başlıyor. Konut sorununa cevap vermek için devlet on binlerce sosyal konut oluşturuyor. Bu konutlara 70, 80’lere kadar yenileri ekleniyor, hatta bu süreç devam ediyor diyebiliriz. Öncelikle Fransızlar bu konutlara yerleşiyorlar. Paris'teki evler çok küçük, buradakilerse geniş. Orta ve altı sınıf, genç, yeni evlenmiş çiftler vs. buralara yerleşiyor. Yoksul kesimin giderek azaldığı giderek bir dönemde, refah döneminde olduğumuzu da hatırlamalıyız'

KÜLTÜREL YETERSİZLİK FARK EDİLİYOR

Sosyal konutlara yerleşen insanların kısa sürede buraların, gündelik hayatın gerekliliklerini karşılayamadığını fark ettiğini belirten Poyraz, “Mesela eğlence, buluşma alanları yok, sosyal aktivite için Paris'e gitmek zorundalar. Bu Lyon, Lille, Marsilya için de geçerli" diyor ve ekliyor:

'Kültürel ve günlük hayatın zenginleşmesi, hayat kalitesi açısından bu sosyal konutların eksikliği fark ediliyor ve bu ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri başka yerlere yerleşiyorlar 80’li yıllarda'

1970’lerde Fransa’da göçmenler için aile birleştirme yönünde çıkan kanununla; banliyölere önce Cezayir, Fas, Tunuslular, ardından Afrika’nın diğer ülkelerinden göçmenler gelmeye başlıyor. Çünkü sosyal konutlar çok daha ucuz. Tabii yoksul Fransızlar da burada yaşamaya devam ediyor.

HAKSIZLIK VE EŞİTSİZLİK

Clichy-sous-Bois'da 2005’te yaşananların ardından hemen bölgeye giderek konuyla bizzat ilgilendiğini, olaylara katılan aktörlerle görüştüğünü, derneklerle birebir alan çalışması yaptığını anlatan Poyraz, “Bu sadece göçmenlikten gelen bir durum değil. Aynı zamanda haksızlığa ve eşitsizliğe, birey olarak tanınmamaya karşı bir tepki” diyor ve ekliyor:

Haberin Devamı

'Bu çocukların, gençlerin ve oradaki halkın kültürel alanlara giriş imkânlarının oluşturulması, farklı insanlarla etkileşim içerisinde sosyalleşme koşullarının sağlanması çok önemli bir mesele. Ötekileşmenin önüne geçmenin tek yolu çoklu ilişki ağını süreklileştirmektir. Fransa’da bunun bilincine hâlâ varılmadığını düşünüyorum'

Fransanın 40 yıllık Banliyö sorunu: Bu çocukların kaybedecek hiçbir şeyi yok

POLİTİK ZEMİNDE TEMSİL EDİLMİYORLAR

Poyraz 1980’lerin başında sosyalistlerin iktidara gelmesiyle banliyölerin biraz da politikleştiğini ve umutlandığını anlatıyor. Ancak umduklarını bulamadılar. 80’lere kadar alt kesimi, işçi sınıfını, yoksulları ve hatta göçmenleri de kapsayan solun zamanla daha çok orta ve üst kesimden gelen kişiler tarafından temsil edildiğini belirten Poyraz, “90’lara doğru banliyödekiler politik alandan da kopuyorlar. Dertlerini anlatacak bir yer kalmadığını belirtiyor: 

'2005'teki gençlerin çıkışının büyük oranda politik alanı açmaya yönelik olduğunu, özünde politik bir hareket olduğunu söylemiştim. Yine aynı şeylerin olduğunu, temsil edilecekleri bir mekanizma, bir aracı olmadığını düşünüyorum'

'KAYBEDECEK BİR ŞEYLERİ YOK'

Bu bölgelerde çocuk ve gençlerin toplum içerisindeki oranı diğer mahallelere göre çok daha yüksek. Poyraz, gençlerdeki işsizlik oranının şehir merkezlerinden çok daha fazla olduğuna dikkat çekerek “Parayı bir şekilde bulmaları lazım. Böyle olunca her şeyin alınıp satıldığı bölgelere dönüşüyor banliyöler. Eskiden yoktu, şimdi uyuşturucu var” diyor. Toplumdan kopukluk, işsizlik, kendilerini temsil edecek bir yer bulamaması gençlerin tepkisine yol açıyor.

Haberin Devamı

Poyraz, “Sosyal konutların olduğu bölgelere genç gruplar hâkim. Polisle gençler arasında her gün bir gerginlik var, alana hâkim olma mücadelesi var. Bu çatışma hiç bitmiyor ama kimse görmüyor” diyor ve ekliyor, “Olay bugün olduğu gibi çığırından çıktıktan sonra zaten oradaki çocukların kaybedeceği hiçbir şey yok”.

Fransanın 40 yıllık Banliyö sorunu: Bu çocukların kaybedecek hiçbir şeyi yok

MACRON SORUMLULUKTAN KAÇIYOR

Bugün Fransa’da isyanı yatıştırmak adına hükümetin aldığı tedbirlerin kamuoyunu sakinleştirmeye yönelik olduğunu belirten Poyraz, “Devlet, güvenliği sağlama konusunda yükümlü olduğu için belli bir tedbir almaya çalışıyor. Günü kurtarmak için. Tedbire rağmen tabii ki taştı mesele. Ama ileri bir noktaya taşınması çok mümkün değil. Yani bu tepki kendini gösterecek, bütün alarmları çaldıracak, toplum içerisinde ‘biz buradayız, biz varız’ diyecek banliyöler. Tedbirlerle tekrar, normal gündelik hayatta olan o küçük çatışmalara dönülüyor” dedi.