04.09.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Gökhan Ayalp
Fransız hükümeti, ülkedeki Müslüman toplulukların ‘Fransa değerlerine’ daha fazla uyum gösterebilmesi adına ‘Fransa’nın İslam’ı’ adlı bir proje yürütüyor. Mizah dergisi Charlie Hedbo’ya Ocak 2015’te düzenlenen ve 13 kişinin hayatını kaybettiği saldırının ardından ortaya atılan fikir, siyasi geleneğe göre dinden sorumlu olan İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve’ün kontrolünde. Projenin yol haritasını çizmek üzere ülkenin entellektüel Müslümanları davet edilirken, projenin başına da eski İçişleri Bakanı Jean-Pierre Chevènement atandı. Bu ekipte, kültürel konular için yazar Tahar Ben Jelloun, İslami konular için ise reformist din adamı Ghaleb Bencheik, Lyon’daki büyük caminin imamı Kamel Kabtane ve iş kadını Najoua Arduini-Elatfani bulunuyor. Ekibin başına Müslüman olmayan bir kişinin atanması tartışmalara neden olurken, kendisini ‘laik cumhuriyetçi’ olarak tanıtan Chevènement “Bu (Müslüman) gençlerin geleceği Fransa’dadır, başka yerde değil” diyerek nihai amaçlarının gençleri topluma kazandırmak olduğunu ifade etti. Projeye yardımcı olan diğer bir ekip ise Jacque Chirac’ın cumhurbaşkanı, Nicholas Sarkozy’nin ise içişleri bakanı olduğu 2003 yılında Müslüman topluluklarla daha sağlıklı bir diyalog kurulması için oluşturulan ‘Müslüman Fransızlar Konseyi’ (CFCM). CFCM, Kasım 2015’te 130 kişinin öldüğü Paris saldırıları ardından ülkenin tüm camilerinde okunması için bir hutbe hazırlamıştı.
Hem laik cumhuriyetçileri hem de aydın Müslüman Fransızları barındıran bu grup, Müslüman gençlerinin kültürlerini daha yoğun bir şekilde Fransa’nınkiyle sentezlemesi amacıyla çalışıyor. İslam ile ilgili Fransızca eserler basılması ve Fransız üniversitelerinde İslam’la ilgili bölümler açılması da bu amaçla alınan bazı kararlar. Diğer bir adım da, bu gençlerin yabancı grupların etkisinde kalmaması için Fransız vatandaşı imamların oranını arttırmak. Ancak ülkedeki imamların sadece yüzde 20’si Fransız vatandaşı. İçişleri Bakanı Cazeneuve de Charlie Hedbo saldırısından sonra Fransa’nın “Fransızca konuşan ve cumhuriyetin prensiplerini benimseyen imamlara” ihtiyacı olduğunu söylemişti.
20 cami kapatıldı
Diğer yandan Fransa’daki İslam’a radikal grupların etkisini azaltmak için atılan diğer bir adım ise, camilerin finansmanlarının şeffaflaştırılması. Ülkedeki 2449’u anakarada, 318’i de deniz aşırı topraklarda olmak üzere 2767 caminin finansmanının yüzde 80’ini kendi cemaatleri tarafından karşılansa da, yüzde 20’sinin finansmanı yurtdışından geliyor.
Laiklik yasası engelliyor
Kasım 2015’te 130 kişinin ölümüne neden olan Paris saldırısının ardından ilan edilen OHAL ile de hükümete camileri kapatma yetkisi verilmesi de bu nedenle alınan bir karardı. Bu yetki kapsamında da 20 cami ‘nefreti proveke ettiği’ için kapatıldı. Avusturya, geçen sene camiilerin yabancı ülkeler tarafından finanse edilmesi yasaklamıştı.
Hükümetin radikal çevrelerle bağını kesme hedefi, 19 Aralık 1905’te çıkarılan devletle kiliseyi ayıran laiklik yasası nedeniyle zorlu bir durum yaratıyor. Çünkü, bu yasa kapsamında vatandaşlarının inanç özgürlüğünü güvence altına almakla yükümlü hale gelen devletin din ile ilgili tüm harcamaları yasaklanıyor. Bu oluşuma davet edilen kişilerin, aktif siyasette bulunmamasının sebebi de bu yasa. Hafta içerisinde Fransa’daki Danıştay’ın haşemaların yasaklanmasını kaldırması da bu yasa ile devlete verilen ‘insanların inanç özgürlüklerini koruma’ yükümlülüğü nedeniyle alınmış bir karar. CFCM’nin başkanı Muhammed Moussaoui de, “Yapılanlar, (yurtdışından gelen) bu fonları ortadan kaldıracak bir sistemi oturtmak için” diyerek alınan tedbirlerin inanç özgürlüğüne müdehale anlamına gelmediğini vurguluyor.
‘Fransa’daki halkın ikinci dini İslam’
“Fransa’nın İslam’ının emanet edildiği Chevènement, Le Monde’daki yazısında ”Fransa’nın İslam’ı benim için büyük ve ulusal bir dava. 4.1 milyon inananıyla, ülkenin ikinci dini. Bu kişilerin de dinlerinin şartlarını yerine getirme hakları var” ifadesini kullanırken, insan hakları aktivisti Samia Hathroubi de, “Fransa’da imamların yetiştirilmesi ülkedeki İslam’ın varlığını kabul etmek ve onu yönetmek adına olumlu bir durum” dedi. Akademisyen François Gemenne da, haşema meselesiyle beraber iyice belirginleşen popülist ayrımcı söylemlerin çoğaldığı bir dönemde yapılmış yatıştırıcı bir hareket yorumunda bulundu.