23.04.2023 - 12:31 | Son Güncellenme:
Milliyet.com.tr
ABD-Çin arasındaki gerilimin en büyük nedeni şimdilik Tayvan. İki süper güç bölgede sık sık karşı karşıya gelirken askeri uzmanlar Pasifik'te olası bir savaşın yaklaştığını düşünüyor.
Geçtiğimiz haftalarda Çin bölgede gerçek mermi ve füzelerle geniş çaplı bir tatbikat düzenledi.
ABD-Çin arasındaki gerilimin en büyük nedeni şimdilik Tayvan. İki süper güç bölgede sık sık karşı karşıya gelirken askeri uzmanlar Pasifik'te olası bir savaşın yaklaştığını düşünüyor. Geçtiğimiz haftalarda Çin bölgede gerçek mermi ve füzelerle geniş çaplı bir tatbikat düzenledi.
Çin'in bu gövde gösterisine ise ABD'den yanıt gecikmedi. Süper güç, Tayvan Boğazı'ndan savaş gemisi geçirerek bir diğer süper güç Çin'e yanıt verdi.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken Tayvan Dışişleri Bakanı Joseph Wu, yaptığı açıklamalarda olası bir savaş için tarih verdi.
Wu ise 2027 yılında Çin ile bir savaş çıkabileceğini belirtirken olası bir çatışmaya hazırlandıklarını belirtti. ABD istihbarat raporu ve gizli belgelerde ortaya dökülen kayıtlarda ise Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in 2027 yılında ülkeyi işgal edeceği iddia edildi.
CIA Direktörü William J. Burns de geçtiğimiz günlerde yaptığı benzer bir açıklamada Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in, orduya 2027'ye kadar Tayvan'ı ele geçirebilecek kapasitede olması talimatını verdiğini söyledi. Xi ve askeri liderlerin bir işgalin başarılı olup olmayacağı konusunda şüpheleri olduğuna inandığını söyledi.
Öte yandan gün içerisinde Guardian tarafından yapılan haberde AB Dış Politika Şefi Josep Borrel, Tayvan'ın Avrupa için ne kadar önemli olduğunu vurguladı ve Avrupa donanmalarının Tayvan Boğazı'nda devriye gezmesi gerektiğini söyledi.
Josep Borrell, Journal Du Dimanche'deki bir görüş yazısında Tayvan hakkında 'Bizi ekonomik, ticari ve teknolojik olarak ilgilendiriyor' ifadelerini kullandı.
Borrell'in açıklamaları, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Tayvan'ın Çin ile çatışması durumunda Avrupa'nın ABD'nin “takipçisi” olmaması gerektiğini savunmasının ardından geldi.
Macron'un Çin ziyaretinin ardından yaptığı açıklamalar, hem ABD'deki hem de AB içindeki bazı politikacıların eleştirilerine yol açmıştı.