25.12.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Pandemi, ekonomik zorluklar, gelecek kaygısı derken elimizde tutunabileceğimiz bir romantizm kaldı. Bir zamanlar başucu çekmecelerine gizlenen aşk romanları artık havalarda uçuyor ve özellikle genç okuyucular sonsuza dek mutlu olma modasına kendini kaptırıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, aşk romanları son 10 yılda satış listelerinin başında yer alıyor. Özellikle de “Grinin Elli Tonu”... Listelere girdiği 2012’den bu yana bu yılın Ocak ve Ağustos ayları arasında basılı ve dijital olarak tahmini 14,3 milyon adet sattı. Peki Türkiye’de durum nasıl?
Varoluş savaşı
Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Güzide Sabri, Etem İzzet Benice gibi aşk romanlarının unutulmaz yazarlarını yetiştirmiş bu topraklar maalesef Avrupalılar gibi mutluluğu aşkta aramıyor. Hatta şubat ayında Milliyet Sanat’ta yayımlanan Gülşah Elikbank imzalı “Edebiyat aşkı unuttu mu?” başlıklı haber bu konuyu tartışıyordu. Haberde Buket Uzuner “Pandemi nedeniyle bir varoluş savaşı veren insanlık, aşkı, neşeyi ve kahkahayı geri plana almak zorunda kalmış olabilir” derken Canan Tan, “Unutulmaz aşk romanları köşesine çekildi” yorumunda bulunuyordu. İpek Ongun ise her kuşağın kendi aşkını yazdığını söyleyerek katkıda bulunuyordu bu tartışmaya.
Cüceloğlu başta
Türkiye’de son 10 yılda aşk romanlarından çok eğitim kitapları kendini listenin başında gösteriyor. Anlaşılan o ki Türkiye hâlâ kendini geliştirmeye devam ediyor. Hiç kuşkusuz uzun yıllardır “gelişmekte olan ülke” sıfatıyla yaşayan bu ülkenin insanları kişisel gelişimlerini tamamlamanın peşinde. Çok eskilere gitmeyip geçen yıl çok okunanlar listesine baktığımızda dikkati hemen Doğan Cüceloğlu’nun “Var mısın?” adlı kitabı çekiyor. Elbette Gülseren Budayıcıoğlu’yla hayatımıza giren “kader motifi” kavramının izinde peşimizi bırakmayan travmalarımızı keşfedip, onlardan kurtulmamız için öğütler veren kitaplar da listenin üst sıralarında kendini gösteriyor. Örneğin son günlerde Mark Wolynn’in “Seninle Başlamadı” kitabı en çok konuşulanlar arasında. Budayıcıoğlu’nun kimi tarafından “acı pornografisi” yapmakla eleştirilen, kimilerine göreyse “iyileşmenin reçetesi” olarak anılan kitaplarına duyulan ilginin derecesi zaten TV dizilerinin çoğunun onlardan hareketle çekilmesinden anlaşılıyor.
Sonu hep hüsran
Avrupa’da kitapları çok satan aşk romanı yazarları “Genç okuyucular kesinlikle utanmadan romantizmin tadını çıkarıyorlar” diyorlar. “Ev Arkadaşı” adlı kitabı Türkçe’de de yayımlanan Beth O’Leary’ye göre ise “Romantik romanların bir tür güvenliği var. Neredeyse her zaman, nereye varacağımızı biliyorsunuz. Sonsuza dek mutlu yaşayacaklar. Her şeyin insanı dengesiz hissettirdiği bir dünyada, başlamadan önce sonunu bilmenin çok rahatlatıcı bir yanı var” yorumunda bulunuyor. Belki de Türkiye’de aşk romanlarına ilginin Avrupa’daki kadar olmamasının altında da bu sebep yatıyordur. Çünkü son 10 yılda en çok okunan aşk romanlarının başında “Kürk Mantolu Madonna” geliyor, son dönem listelerde kendini gösteren aynı temalı bir roman da Ahmet Ümit’in “Bir Aşk Masalı.” İkisi de mutlu sonla bitmiyor. Malum yazının başında andığım Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Güzide Sabri, Etem İzzet Benice’nin eserlerinden de geriye hep hüzün kalır okuyucuya. Belki de bizler aşkın sonunun “mutlu” olarak bitmediğini öğrendiğimiz için uzak duruyoruzdur bu romanlardan.