22.10.2022 - 06:44 | Son Güncellenme:
Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr - Anthony Burgess 1917’de Manchester’da doğdu. Müzisyen bir anne ve hem müzisyenlik yapan hem de ansiklopedi satarak geçimini sağlayan bir babanın çocuğuydu. Babası I. Dünya Savaşı’nda orduya ücretli asker olarak katıldı. Burgess’i derinden etkileyen ve hayatı boyunca ortaya koyduğu eserlerde izlerine rastlanan annesi ise o doğduktan kısa bir süre sonra tüm Avrupa’yı kasıp kavuran İspanyol gribi salgınında teyzesiyle birlikte hayatını kaybetti.
O HABERLE HAYATI DEĞİŞTİ
İlk bestesini 18 yaşında yapmış ve Manchester Üniversitesi'nde eğitim görüp 1940'ta İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuştu. 1940'tan 1946'ya kadar Kraliyet Ordusu Tıbbi Birlikleri ve Ordu Eğitim Birlikleri'nde görev yaptı. 1942'de ilk karısı Llewela (Lynne) ile evlendi. Hayatının dönüm noktasını aslında eşi sayesinde yaşayacak, her şeyi Lynne için yapacaktı. Malezya’nın Malaya eyaletinde yaşayan Lynne ve Burgess daha sonra Malezya’nın yanıbaşındaki Brunei'ye taşındı. Ancak 1959'un sonlarında Burgess bir sınıfta ders anlatırken yere yığıldı. 42 yaşına kadar eğitimcilik ve müzisyenlik olan kariyeri hastanede aldığı bir haberle değişti.
Anthony Burgess 1959’da hastaneye kaldırıldığında ölümcül bir tümörü kafasının içinde taşıdığını öğrendi. Doktorlar Burgess’e en fazla 1 yıl daha yaşayabileceğini söyledi. Ancak Burgess’in çok sevdiği karısına ne bırakabileceği maddi bir birikimi ne de bir mülkü vardı. Bunu sağlayabilmenin bir yolunu düşündü.
ÖLÜMÜN KIYISINDAN YAZARLIĞA
Yaptığı plana göre yazdıklarıyla karısına telif haklarını devredebilir ve baskıdan edineceği gelirle onun kalan yaşamını rahat geçirmesini sağlayabilirdi. İşte bu amaçla yola çıkan Burgess, dünyaca ünlü romanı 'Otomatik Portakal' da dahil olmak üzere 1 yıl içinde kafasındaki kocaman bir tümöre rağmen 5 kitap yazdı. Ancak onu hiç hesaba katmadığı bir sürpriz bekliyordu. Yazarak geçen 1 yılın ardından, tekrar kontrole gittiğinde beynindeki tümörün artık etkisini kaybettiğini yani öldürücü etkisinin azaldığını öğrendi. Öyle ki tümör yıllar içinde Burgess’in hayatından tamamen çıktı. Takvimler 1968’i gösterdiğinde yazarın 4 yaşında bir oğlu vardı. Karısı Lynne ise hamileydi ve ikinci çocuklarını bekliyorlardı. Ancak işler istedikleri gibi gitmedi.
ÖNCE ÇOCUĞU, SONRA DA KARISI GİTTİ
Burgess ölmemişti; hastalığını yenmiş ve güzel bir hayata adı atmıştı. Üstelik artık sadece müzisyen ya da eğitimci değil, aynı zamanda bir yazardı. Fakat hamile karısı dört Amerikalı kaçak tarafından uğradığı tecavüz sonrası bebeğini kaybetti. Burgess’in 3 romanı Fransızcadan İngilizceye birlikte çevirdiği karısı o olaydan sonra bir türlü iyileşemedi ve çiftin oğulları 4 yaşındayken Lynne hayata gözlerini yumdu.
Anthony Burgess çok sevdiği karısına veda etti. Daha sonra İtalyan kontes ile evlendi. Lynnela başlayan yazarlık serüveni hayatı boyunca devam etti. Öylesine bir kimliğe sahipti ki artık kimse onu gerçek mesleğiyle tanımıyordu. Burgess bundan duyduğu rahatsızlığı ise verdiği bir röportajda şu şekilde dile getirdi:
"Keşke insanlar beni müzik yapan romancı yerine, roman yazan müzisyen olarak tanısalardı."
Hatta Burgess, yönetmen ABD'li Stanley Kubrick tarafından da 1972'de filme uyarlanan 'Otomatik Portakal' (A Clockwork Orange) için aldığı övgülere karşılık onu '3 hafta içinde para için yapılan minik bir zeka gösterisi' olarak tanımladı. Yazarlık her ne kadar dilbilimci, eleştirmen, çevirmen, şair, müzisyenlik vasıflarının önüne geçse de Anthony Burgess, 25 Şubat 1917’de başlayan ve 43 yaşında beyin tümöründen son bulması beklenen hayatına 50’nin üzerinde kitap, 250 kadar beste sığdırdı. Akciğer kanserine yakalanan yazar 22 Kasım 1993’te 76 yaşında hayatını kaybetti.