Cumartesi"Spor mutluluk verir, çikolata gibi..."

"Spor mutluluk verir, çikolata gibi..."

26.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sanatçıların, işadamı ve işkadınlarının özel spor hocası olan Ayten Aytul "Spor bağımlılık yapar çünkü mutluluk hormonu salgılarsınız. Bu; makarna, çikolata yemek gibidir" diyor

Spor mutluluk verir, çikolata gibi...

Sevil Sabancıya "pekiyi", Feryal Gülmana "iyi" Sevil Sabancı her haliyle pekiyilik öğrencilerimden.Ajda Pekkan "Yarın yokum" dediğim zaman üzülür; pekiyi.Feryal Gülmana daha kırık bir not, dört veriyorum ama giderek alışıyor.Revna Demirören çok başarılı, ultra pekiyi. Yıldırım Demirörene kötü not vermeyeceğim ama o squash oynamayı seviyor. Zorla bir-iki şey yaptırabiliyorum. Erol Kaynara yıldızlı pekiyi. Düzenli sporunu yapar. Ben bazı hocaların tavırları nedeniyle üye olduğu spor salonuna gitmiyordum, benimle çalışmak için salonunu değiştirdi.Ayten Aytul 40 yaşında. Göstermiyor desem yalan olmaz. Deli gibi spor yapıyor sözüme de eminim kızmaz... Neredeyse haftanın yedi günü geç saatlere kadar, kimisi ünlü kimisi daha "sıradan" öğrencilerine spor yaptırıyor, onlarla spor yapıyor. Bu kadar çok hareket eden bir insanın boş vakit bulduğunda evinde yan gelip yattığını düşünmeyin. Çünkü kendisi Koç Üniversitesinin spor aktivitelerinden sorumlu hocalarından olmakta, bir spor kulübünde stres atmakta, haftada iki-üç gün tenis sahasında raket sallamakta... Türkiyenin ilk özel spor hocası olduğunu söyleyen Aytul, yaza incecik girmek için yollar aradığımız bugünlerde faydalı konulardan bahsetti. Ayten Aytul bugüne kadar Türkan Şoray, Kadir İnanır, Gülben Ergen, Müjde Ar, Sakıp Sabancı, Türkan Sabancı, Serdar Bilgili gibi isimlerle çalıştı. Sevil Sabancı, Feryal Gülman, Yıldırım Demirören, Erol Kaynar, Ajda Pekkan gibi isimlere spor hocalığı yapmaya devam ediyor. Aytul öğrencilerine bir karne hazırladı ama kırık not vermeye pek kıyamadı. Çünkü ona göre öğrencileri çok çalışkan: Tam 20 yıl oldu. Öncesinde milli hentbolcuydum. Üniversiteden sonra birkaç yıl daha profesyonel sporcu olarak devam ettim. Sonra para kazanmam gerekiyordu, fitnessı da seviyordum, başladım. Türkiyenin ilk spor hocasıyım. Tesadüf oldu aslında. Bir arkadaşımın annesi rahatsızlandı, doktorlar egzersiz gerektiğini söylediler. Evinde çalışmamız gerekiyordu. Bu konuda bilgim vardı ve onu uygulamaya koydum. Sonra o beni başkalarına "Ayten bir numara" diye tavsiye etti. Kaç yıldır spordan para kazanıyorsunuz? Araştırmacı olmam ve iş disiplinim. Ayrıca yeniliklere çok açığım. Her sene mutlaka Amerikaya giderim. Tai-boyu Türkiyeye getiren benim. Nedir insanlara "O bir numara" dedirten size göre? Suna Kıraçtı. Sonra da Ajda Pekkanla başladım. 18 senedir çalışıyorum onunla. Abla-kardeş gibi olduk. Çok disiplinlidir. İlk ünlü müşterinizi hatırlıyor musunuz? Evet. Vücudunda çok ameliyat yok; buna emin olun. 18 yıldır çalıştırıyorum, geçirdiği değişimleri bilirim. Severek yapıyor. Formunu sadece estetik ameliyatlara değil spora da borçlu yani. Kesinlikle. Bir kere iş disiplinine sahipler. Sözümü dinliyorlar, saygılılar. Benim o kadar param olsaydı bunları yapar mıydım diye düşündüğüm oluyor... Dedikodu bile yapıyoruz."Evde yürüseniz bile olur" Öğrencileriniz arasında işkadınları, işadamları, sanatçılar da var. Böyle "güç" sahibi, ekonomik durumu çok iyi öğrencilere söz dinletmek kolay mı? Kilosunu, yaşını, rahatsızlığı olup olmadığı soruyorum. Sonra da programımı hazırlarım. Her gün egzersiz programında ufak değişiklikler yaparım, daha keyifli olur. Biri size geldi; neler soruyorsunuz, nelere göre program hazırlıyorsunuz? Omuz ve sırt. İlk bakışta neye ihtiyacı olduğunu anlar mısınız; mesela ben ne egzersizi yapmalıyım? Tercihiniz doğru. Yaptığınız işle de çok doğru orantılı; sizi zinde kılar. Yoga iyi gelir mi, ne dersiniz? Genelde hiç yanılmadım. Ama kişilerin tercihleri olabiliyor. "Sırtınızın ihtiyacı var" diyorum, "Hayır, bacağımın var" diyor. "Peki" diyorum ama her bacak programının içine iki tane de sırt hareketi koyuyorum çaktırmadan. Bu kararlarınız hep doğru mu çıkar? Maalesef görüyorum. Maalesef diyorum çünkü yeni nesilin boyu uzun ama kötü besleniyorlar ve bu da vücutlarını bozuyor. Türk kadını kalçasından, erkekler de bir yaştan sonra göbeklerinden şikayet eder. Gençlerle çalıştığınıza göre yeni nesilde durum nasıl, değişiklik görüyor musunuz? Kesinlikle. 80li yıllarda sokakta üç tane yürüyüş yapan insan görürdük, şimdi arttı. Türkiyede insanlar spora yürüyüşle başladılar. Ben de bunu söylüyorum: Yürüyün, yüzün. Ama sanırım spor yapmaya bir önceki nesle göre daha yatkınlar. Evet. Yüzde 80ini halletmiş olursunuz. Günde bir saat yürümek gerek. "Dışarıda yer yok, yürüyemem" diyenlerin evde, masanın etrafında dolanması bile yeterli. Belli bir tempoda yapmak gerekiyor. Yaşa, kiloya göre de değişir tabii. Ama sevmek lazım. Sevmiyorsa, koltukta kurabiye yiyip televizyon seyretmek varken niye yürüsün? Maalesef bu yerli kanallar, özellikle sabah programları kadınları eve bağladı. Yüzmeye, fitnessa vaktimiz ya da paramız olmasa bile yürüyerek işi çözebiliriz yani. Doğru. Bu bir alışkanlık. Spor yapmadığım gün kendimi boşlukta hissediyorum. Sigara, içki içmiyorum. Bağımlılığı nasıldır bilemem ama spor yaparken mutluluk hormonu salgılarsınız. Bu; makarna, çikolata yemek gibidir. Bir bilimsel araştırma sporun da alkol, uyuşturucu gibi bağımlılık yaptığını gösterdi. İnanmıyorum bunlara. Bir kere kimse yapmıyor çünkü sıkıcı. 10 kere omzunuzu çevirin, ağrılarınız bitecek önerileri yalan. Böyle olsaydı her şey çok kolay olurdu. Mümkün mü? Yıllardır spor yapıyorum benim bile rahatsızlıklarım var. Bazı televizyon programlarına da çok kızıyorum, yanlış hareketler yaptırıyorlar. Bir de dergi ve gazetelerde "10 dakika şu hareketleri yapın, rahatlayın" türü öneriler okuruz. Desteklediğim hareketler var. Şınav çekmek değil de mesela kapıya ellerinizi koyup vücudunuzu öne doğru itip çekerseniz sırtınız çalışır. Namaz kılar gibi oturup kalkarsanız bacaklarınız çalışır. Dizlerinizde problem yoksa merdiven inip çıkabilirsiniz. "Evde oturup şınav çekmeye kalkışmayın" diyorsunuz. "Aerobik ve stepin modası geçmez" Zayıflamanın temeli diyet, doğru beslenme. Bunun da yarısı spor. Bunlar birbirlerini tamamlayan unsurlar, ikisi beraber olursa iş çok daha çabuk ve kolay olur. Eskiden bazı diyetisyenler "Çok kilonuz var. Spor yapıp kilolarınızı sıkılaştırmayın. Önce biraz kilo verin, sonra spor yapın" derlerdi. Bu yanlış. Spor yapan kişi fit olur, çabuk kilo verir ve her şeyden önemlisi zihinsel olarak rahatlar. Yaz geliyor gazetelerde zayıflama diyetler yazılıp çizilmeye başlandı. Spor yapmadan sadece diyetle kilo vermek mümkün müdür? Şu ara pilates çok gündemde. Hep vardı ama son iki senedir yogaya ilgi arttı. Biraz da korunma amacıyla Tayland boksu, kick boks da çok ilgi gördü. Bu senenin programı henüz elime geçmedi. Fakat her sene yeni bir spor çıkar. Hiçbir şey olmazsa yogaya bir çeşit koyulur. Yeni bir pilates türü var mesela bu yıl. Sporun da artık bir modası var. Bu sezonun trendi ne olacak? Hayır, onların modası hiç geçmez. Bir de aerobik kavramı Türkiyede zaten tam oturmadı. Sorun, bütün kadınlar "Aerobik yapıyorum" der ama ne olduğunu bilmezler. Elinde iki ağırlıkla egzersiz yapıp buna da aerobik diyorlar. Fitness kültürümüz de fazla yok. Şimdi biraz daha arttı ama fitness önceden sadece aletlerle yapılır diye düşünülüyordu. Body building deniyordu. Hâlâ fitnessta bunlar var ama içeriği, çeşidi çok daha zengin. Ya step ve aerobik; geçti mi devirleri?