13.06.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Gizem Coşkunarda-gizem.coskunarda@milliyet.com.tr
Başrollerini Furkan Kızılay ve Hazal Şenel’in paylaştığı “Hannas: Karanlıkta Saklanan” adlı psikolojik gerilim filmi dün seyirciyle buluştu. Film vizyona girmeden önce bir araya geldiğimiz genç oyuncularla, görünmeyen varlıklara inanıp inanmadıklarını, oyunculuk hedeflerini ve çok ses getireceğine inandıkları filmlerini konuştuk. 23 yaşındaki Şenel ve 25 yaşındaki Kızılay’ın seyirciye bir de notu var: “Bu film gerçek bir hikaye. İlk ağızlardan dinlenerek senaryolaştırıldı. Filmde garip grafiklerle insanları korkutmuyoruz. Aslında bu bir korku değil, psikolojik gerilim filmi.”
-İkiniz de bugüne kadar hep sitcom yapıyordunuz, şimdi ise bir korku filmi. Nasıl geçti?
Hazal Şenel:Bu filmdeki Elif karakterini canlandırmak istememin sebebi, beni hem fiziken hem de ruhen sınayacak olmasaydı. Nitekim öyle oldu. Benim için kolay geçti diyemem hatta zordu çünkü Elif bir kadının kaldırması çok zor şeyler yaşıyor.
Furkan Kızılay:Ben başta bu rolü kabul edip etmemekte çok kararsız kaldım. 10 yaşından beri sitcom’dayım. Seyircinin hoşuna gider mi, altından kalkabilir miyim, acaba yapabilir miyim diye çok düşündüm ve çevremdeki herkesle bunu konuştum. Sonucunda güzel bir iş çıktı oraya.
“İnsan şeytanları da var”
-Görünmeyen varlıkların olduğuna ve insanlara kötülük yapabildiklerine inanıyor musunuz?
Hazal Ş.: Ben inançlı bir insanım, onların varlığına da inanırım. Bu film gerçek bir hikaye olmasına rağmen ben bunu yaşamış insanlarla görüşmedim. Hikayeyi salt haliyle dinlemek istemedim. Senaryo olarak okumayı tercih ettim. Normalde korku filmi izleyebilen biri bile değilim. Sadece Elif’i anlamaya ve onu yansıtmaya çalıştım.
Furkan K.: Aynı şekilde ben de inanırım. Bu zaten Kuran’da yazıyor. İnsanlara zarar verebildiklerini de düşünüyorum ama inancınız kuvvetliyse bunun mümkün olmayacağına inanıyorum. Dolayısıyla bu tarz şeylerden korkmam. Yalnız bizim filmimizde, görünmeyen varlıklardan ziyade
insan şeytanını da vurguluyoruz. Öyle kötü insanlar var ki hayatta, şeytandan daha şeytan.
-Elif karakterinin filmde bir kadının kaldırması çok güç olaylar yaşadığını söylediniz. Siz bu durumdan hiç etkilendiniz mi?
Hazal Ş.: Ben buna iş gibi bakamadım, çekim sürecinde Elif’le bütünleştim. Bu benim normal hayatıma da yansıdı. Eskiden komedi oynuyordum ve günlük hayatıma neşeli bir insan olarak devam ediyordum. Bu film çekilirken yaşadığım değişimi çevremdeki insanlar bile fark etti. Erkek arkadaşım ve tüm arkadaşlarım bana çok anlayışlı davrandılar. O kadar gerilmiştim ki sürekli insanları tersliyordum. İlk bir hafta çok iyiydi ama 10’uncu günden itibaren içim sürekli “Elif’i istemiyorum” diyordu. Elif adını duymak, Elif olmak istemiyordum. Son günlerde içim o kadar sıkılıyordu ki kayıtla birlikte ağlamaya başlıyordum. Saatleri saymaya başlamıştım.
-Set bittikten sonra etkisinden nasıl kurtuldunuz?
Hazal Ş.: Bittiği an yurt dışına çıktım ve Elif diye bir karakteri kafamdan tamamen sildim. Dublaj için aradıklarında “A, doğru film vardı” diyecek kadar çıkardım aklımdan. Kısa bir süre içinde de toparlandım.
Furkan K.: Ben bu tür şeylerden korkmadığım için kendi enerjik halime dönmem üç günümü falan aldı. Hazal’ın etkilenmesi çok normal. Ben dinlendikten sonra günlük hayatıma döndüm.
“Tecavüz sahnesini çekerken çok zorlandım”
-Görünmez bir varlığın tecavüzüne uğruyor Elif. Karşınızda kimse olmadan tecavüz sahnesi çekmek zor olmuştur...
Hazal Ş.:Evet, çok zor oldu ama bu rolü çekici kılan da buydu. Bu saatten sonra zor roller tabii ki gelebilir ama bir kadın için daha zoru olamaz diye düşünüyorum. Bu tecavüz sahneleri için hiçbir şey izlememe kararını aldım. Çünkü ne olursa olsun beyin onu kopyalıyor. Sete gidip doğaçlama oynamayı tercih ettim. Benden bir şey çıksın istedim. Sahneye girene kadar düşünmedim. Karşımda bir partner olsa çok daha kolay olurdu, çırpınabilirdim, ondan oyun alırdım, gerçekten kurtulmaya çalışırdım. Fakat görünmeyen bir varlığın tecavüzüne uğruyor gibi görünmek kolay olmuyor.
“İnsanlar neden beni sevmiyor diye ağladım”
-Bugüne kadar görünmeyen varlıkları konu alan birçok Türk filmi çekildi. Korkutmayan cadılar da gördük, ayakları ters döndürülmeye çalışılmış cinler de. Sizin filminizin farkı nedir?
Furkan K.:Yapımcılar artık
“Hadi bir cinli film çekelim gişe yapar, batmayız” diye düşünüyor. Bizim öyle bir kaygımız yoktu. Gerçekte olan bir şeyi ilk ağızdan dinleyip direkt seyirciye aktardık. Diğer filmlerden farkı, “Bu sahnede cin çıksın, seyirci korksun” amacının olmaması. Biz grafikle insanları korkutmaktan çok, hikayeyi anlatmaya çalıştık. Çok başarılı olmuş filmler de var tabii ama cinlere halay çektiren filmleri de biliyoruz. Onlar bir kaynaktan gelmiyor. Bizim senaryomuz hazırlanırken, çok derin kaynak ve kişilerden bilgi toplayarak yazıldı.
Hazal Ş.:Korku filmi başka bir şey, psikolojik korku farklı bir şey. Bizimki psikolojik gerilim filmi.
-Türkiye ekran başında ikinizin de büyümesine şahit oldu diyebiliriz, dışarıda tepkiler nasıl?
Hazal Ş.:Benim için çocukken çok zordu. 12 yaşında “Selena” dizisinde oynuyordum. Kötü bir çocuk karakterini canlandırıyordum ama gerçekten bana oyun gibi geliyordu. Kocaman insanların bana nefret dolu gözlerle bakmasına,
kaş göz yapmasına anlam veremiyordum. Maalesef, dizilerdeki karakterleri gerçek gibi yaşayan insanlar var. Çok defa insanlar neden beni sevmiyor diye ağladığımı biliyorum. Sokaktaki tepkiler zaman zaman zorlayabiliyor.
Furkan K.:Hazal bu konuda çok haklı. İnsanların size davranışları sabrı zorlayabiliyor bazen. Ben evlerinin bir çocuğu gibi olmuştum ve böyle de kaldı. O zamanlar 10 yaşlarındaydım, fakat şimdi 25 yaşına geldim. O çocuk değilim artık. Bir gün beni hâlâ küçük Emre karakteri gibi gören bir adam, geldi şapkamın önüne vurdu. İnsan o an
ne diyeceğini bilemiyor.
“Bundan sonra daha çok sinemada yer almak istiyorum”
-Küçüklükten beri dizi setindesiniz ancak sinemada ilk işiniz bu film oldu. Hangisini daha çok sevdiniz?
Furkan K.:Aslında daha önce bir sinema filminde çok küçük bir rolüm olmuştu ancak bununla kıyaslanamaz. Bu işin 77 sayfasının 78’inde ben vardım. İnsanlar ne zaman sete gelse ben oradayım, karşılıyorum falan. Çok yorucu bir tecrübeydi. Sitcom’da tek bir mekanda işimizi halledip akşam evimize uyumaya gidiyorduk. Sinemada kısıtlı bir zaman içinde çok iş yapmaya çalışıyorsun ve güzel olması lazım. Sonucunda ise ortaya çıkan şeyler diziden daha güzel ve kaliteli oluyor. Hakikaten benim çok sevdiğim bir şey. Haftada üç gün sinemaya gidiyorum. Sinemaya iş yapmış olmaktan çok mutluyum, bundan sonra diziden çok sinemada yer almayı tercih ederim.
“Aileler çocuklarına hayvan sevgisi aşılamalı”
-Sizin dört tane kediniz olduğunu duydum. Hayvanları çok seviyormuşsunuz.
Hazal Ş.:Evet, maalesef artık iki tane. İkisi vefat etti. Hayvanları çok severim. Bu konuda aşırı hassasımdır, param olmasa kendim makarna yerim ama onlara mamalarını alırım. Zaten devam etmekte zorlansam da veterinerlik okuyorum. Çocukluktan beri bu sevgi var benim içimde. Özellikle ailelere çocuklarına hayvan sevgisini aşılamalarını söylüyorum her zaman. İçinde hayvan sevgisi olan bir çocuğun ileride kimseye zarar vermeyen iyi bir insan olacağını düşünüyorum.