01.07.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özge Tabak / ozge.tabak@milliyet.com.tr
Star TV’de salı akşamı 20.00’de başlayacak olan “Dolunay” ile televizyon ekranlarına dönüyor Özge Gürel. Başrolü Can Yaman ile paylaştığı dizide bir aşçı olarak izleyeceğiz onu. İnsanların umut ettirecek, “Olabilir ya, neden olmasın?” dedirtecek işleri izlemeyi sevdiğini söyleyen Gürel, biraz ara vereyim derken karşısına çıkan Nazlı karakterine hayır diyememiş, tecrübe etmek istemiş...
“Dolunay”la ekrana dönüyorsunuz.
Oynayacağım işi seçerken öncelikle o karakteri oynamanın bana neler katacağına, hissettireceğine bakıyorum. Bu işte de öyle oldu. Aşçı bir kızı, yemek yapmayı seven bir karakteri oynamak enteresan bir şey çünkü yemek yaparken sadece yemek yapmıyorsunuz. Bir çeşit meditasyon gibi aslında, bir sürü şeye karar veriyorsunuz, düşünüyorsunuz, ruh haliniz yemeklere yansıyor. Bu kız yeri geldiğinde domateslerle konuşabilen, yediğimiz yemeğe saygı duyan biri. Gerçekten de domatesi sevdiğinde ondan yaptığın, mutluyken yaptığın menemen bambaşka. Duyguları buradan çıkartabilecek olma fikrini sevdim.
Siz de üniversite döneminde gastronomi eğitimi almışsınız. İddialı olduğunuz yemekler hangileri?
Pasta, ekmek, çikolata eğitimi aldım. Ama daha önce çalıştığım alan Akdeniz ve İtalyan mutfağıydı. Yemek yapmayı çok seviyorum, hâlâ evde çok fazla yapıyorum zaten. Yemek yapmayı sevmek biraz da insanları beslemeyi sevmek gibi, hani sofralar kurayım, insanlar yesin... Biraz anaçlık var o durumda. Normalde çok anaç değilimdir ama birini doyurmanın alt metni hoşuma gidiyor. Evde ekmek, yemekler pişsin istiyorum; yemek kokusu, o yaşanmışlık hissayatı bana iyi geliyor. İnanılmaz çikolatalı kurabiye yapıyorum, ona deliriyorlar en çok. Tencere yemeklerim, börek çöreklerim iyi. Geleneksel mutfakta bence daha iyiyim.
“Eski aşklar da var, arkadaşlıklar da”
Sanki bir Yeşilçam havası olacak dizide, karakterler de Nazlı ile Ferit...
Yeşilçam’ın naifliği var sanırım. O melodram havasını seviyorum. Bu iş bir romantik komedi değil. Komedi kısmımız, eğlenceli sahneler var ama hikayenin çok komik bir hikaye olduğunu düşünmüyorum. Yeşilçam’daki o hüzünle mutluluğun iç içe geçtiği anlar vardır ya, aslında tam o tatta bir şey.
Eski aşklara, arkadaşlıklara da özlem var genel olarak.
Kişiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Eski aşklar da var, arkadaşlıklar da. Önemli olan sağlam bağlar kurmaksa bunu şimdi de 50 yıl sonra da kurabilirsin. Artık yok deyip suçu o tarafa atmayı sevmiyorum, kurarsan olur.
Sizi genelde masum, tatlı kız rollerinde izliyoruz.
Cast olarak o mahallenin iyi, tatlı kızı algısı var. Ama aslında sadece öyle roller gelmiyor, dramlar da geliyor. Ama ben şu an sanırım keyifli işleri kabul etme kısmındayım. Zaten zaman geçtikten sonra o tarafa dönemiyorsunuz, fiziksel olarak da çok imkanınız olmuyor. Şu an hâlâ o belli yaş grubundaki o süper enerjik, keyifli kadınları oynama lüksüm varken oynamak istiyorum.
Kendinize koyduğunuz belirli hedefler var mı?
Hiç koymuyorum. “Bunu yapacağım”, “Şunu yapacağım” gibi şeylere inanmıyorum. Yaptığında mutlu olup olmayacağını bilmiyorsun çünkü. Daha çok anlık kararlar veriyorum, dürtüsel yaşıyorum. Stratejiler, planlar yapmamaya çalışıyorum. Uzun vadeli planlar fikrini sevmiyorum. Genel bir hedef var hayatta benim için, mutlu olduğum anları çoğaltmaya çalışıyorum. Hep keyifli bir kadın olmaya çalışıyorum. Hayatım aksın gitsin istiyorum; iyi, kötü anlar hayatımı etkilemesin diye çalışıyorum. Bugün çok kötü bir gün olabilir ama bu benden bir şey götürmesin ya da muazzam bir günse ertesi gün karşılaşacağım kötü bir şeye karşı savunmasız bırakmasın. Yaşanan olaylara takılan, çöken bir kadın değilim. Top bana geliyor, ben onu çeviriyorum; pas attığım anlar da gol attığım anlar da olacak hayatta.
Karar alırken birilerine danışır mısınız?
Danışırım, fikirler alırım, tartışırım ama kararlarımı kendim vermeyi tercih ediyorum. Sorumluluğu kendime almayı seviyorum. Bir hata ya da doğru bir şey yapacaksam ben yapmalıyım.
Ömrümü seyahatle geçirebilirim
Çocuk ve yaşlıların hassas noktası olduğunu söyleyen Gürel, sosyal sorumluluk projelerinde elinden geldiğince yer almaya çalışıyor. Yeşilçam filmlerini çok seviyor, ömrünü seyahat ederek geçirebileceğini söylüyor. Müslüm Gürses’ten “Affet” şarkısını söylediğini, “Yıldızların Altında”da şarkıcı olmak isteyen bir kızı oynadığını hatırlattığımda ise “Kendi kendimizeyken, arabada bağıra bağıra şarkı söyleme durumum var şimdi” diye yanıtlıyor. Genç hayranlarını “Bu kadar sahiplenmeleriyle gurur duyuyorum. Benim adıma benden daha çok endişelenen, sevinen insanlara sahibim” diye anlatırken stresten uzak kalmayı negatif ortam ve insanlardan uzak durarak başarıyor: “Zorunluluktan arkadaş olacak yaşı geçtik. Temiz enerjili, beni olduğum gibi seven ve olduğu gibi sevdiğim insanları tutuyorum hayatımda.”
“Serkan’la tekrar partner olabiliriz”
Yeni bir sinema filminde rol aldınız.
Evet, kasım-aralık gibi düşünülüyor vizyon tarihi. Orijinali “50 İlk Öpücük” bayıldığım bir filmdi, en sevdiğim romantik komediler listesinde başlardadır. Çok eğlendim. Daha bize çevrilmiş şekliyle, hem senaryo hem çekim olarak iyi bir şey çıkardığımızı hissediyorum.
Siz her gün unutup en baştan yine sizi seçecek bir aşka inanıyor musunuz?
Emek vermeye çok inanıyorum. Öyle bir aşk da çat diye gelip seni bulmuyor. Kısmet fikrine inanıyorum, doğru zaman ve doğru yer diye bir şey var. Öyle bir an olduğunda neden olmasın, bir şey için emek vermeye kendinizi hazır hissettiğinizde verirsiniz. Her gün biraz zor olabilir ama denemeye değer.
Erkek arkadaşınız Serkan (Çayoğlu) beyle projeler konusunda birbirinize danışır, izler misiniz birbirinizi?
Tabii. Aynı işi yapıyoruz ve birbirimizle fikir alışverişi yapıyoruz. Ciddi de yapıyoruz bunu, faydalı oluyoruz birbirimize. Objektif olamayabiliriz birbirimize belki zaman zaman ama elimizden geldiğince objektif olmaya çalışıp “Böyle olsa daha mı güzel olur?” ya da “Yapsak mı yapmasak mı” gibi düşüncelerimizi tartışıyoruz.
Birlikte proje teklifleri de geliyordur.
Aşkı işe taşıyalım durumu değil de zaten daha önce de birlikte oynadık, ikimiz de oyuncuyuz. Niye partner olmayalım zamanı geldiğinde... Ama “Kiraz Mevsimi”nin hâlâ yeni olduğunu düşünüyorum. Şu an bir dizi için değil de, sinema filmi için neden olmasın?