19.08.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özge TABAK / ozge.tabak@milliyet.com.tr
arsal Asal 27 yaşında genç bir kısa film yönetmeni ve yazarı. Senaristliğini, yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiği ilk kısa filmi “Turn Blue” geçtiğimiz sene New York Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluştu ve Indie Gathering Uluslararası Film Festivali’nde öğrenci yapımı kısa drama film kategorisinde birincilik ödülü kazandı. Yeni filmi “Kül” için İstanbul’da olan Asal’la yeni projelerini ve hedeflerini konuştuk.
Sinemaya ilginiz nasıl başladı?
Amerika’da psikoloji okudum ama her zaman filme merakım vardı. Sonra İstanbul’da MBA yaptım ve Amerika’ya medya ve uluslararası ilişkiler okumaya gittim. Orada belgesel ve görsel sanatlara yoğunlaşmaya karar verdim. The New School’un medya çalışmaları bölümünden mezun oldum, dijital film yapımı ve senaryo yazımı üzerine uzmanlaştım. O arada da setlerde çalışmaya başladım ve aşık oldum.
Geçtiğimiz yıl bir çiftin hayat ve ilişkilerine terör olaylarının etkisini konu eden ilk filminiz “Turn Blue” izleyiciyle buluştu.
“Turn Blue” benim yazdığım, yönettiğim ve yapımcılığını yaptığım ilk kısa film. Onun öncesinde birçok başka kısa film, kısa belgesel projesinde yer almıştım farklı görevlerde. Senaryo yazmayı çok seviyorum. Psikoloji eğitimimin faydasını çok görüyorum, özellikle karakter gelişiminde.
Esin kaynağı olarak “Açlık Oyunları”
Yeni filminiz “Kül” nasıl?
Yönetmeni ve yazarı benim. Yapımcılığını Umut Şirin ve Can Yiğit Koç’la üstleniyoruz. Post prodüksiyon aşamasında şu an, ekimde tamamlanması öngörülüyor. Filmi Kilyos’ta çektik. Herkes gönüllü çalıştı, altı buçuk yaşındaki çocuk oyuncumuz dahil olmak üzere. Okuma yazma bilmemesine rağmen ezberi tam geldi sete. Özge Tok ile Arel Şahvelioğlu başrolü paylaşıyor. 30 dakikalık bir kısa film, konusu derin ve daha büyük bir prodüksiyon. Bu anlamda “Kül”ün de başarısından umutluyum.
Film bir abla - kardeşin savaş ve afet sonucu kaynakları kısıtlı olan bir distopyada yemek almak için çıktıkları yolda başlarından geçenleri konu alıyor. Neden distopyayı tercih ettiniz?
Türkiye’de çok yetenekli, eğitimli insanlar var film sektöründe, çok iyi ekipmanlarımız var. Ama senaryolarımız kısıtlı. Çok fazla bağımsız film yapan insan da var tabii. Ben de çok fazla el atılmayan konularla ilgilenmek istedim. İnsanlar artık üçüncü dünya savaşı üzerine konuşuyor, terör olayları var dünyada. Ben de zaten filmlerime politik ve sosyal olayları da katıyorum genel olarak. Bu filmi de ona yönelik yapmak istedim.”Açlık Oyunları”nı esin kaynağım olarak sayabilirim. Karakterler Türk ama mekan ya da zaman yok filmde.
Mesleki hayalleriniz arasında neler var?
Herkese hitap edebilen, global işlere imza atmak istiyorum. Bir yandan Türk kültürünü de tanıtmak istiyorum çünkü hâlâ çok tanınmıyor. Ve ilk uzun metraj filmimi çekmek istiyorum. “Kül”de az da olsa fantastik öğeler bulunsa da daha çok dram ve kara mizah üzerinden ilerliyorum.
Peki “Kül”den sonrası için projeleriniz var mı?
Amerika’ya sanal gerçeklik üzerine eğitim almaya gideceğim. Sanal gerçekliği filmle birleştirmek istiyorum çünkü sinemanın gittiği yer orası. Teknolojinin gelişmesiyle sinemanın çok daha farklı boyut alacağı çok belli. Bu alanda kendimi ne kadar geliştirirsem ilerisi için daha iyi olacağını düşünüyorum, bir de henüz çok keşfedilmemiş bir alan zaten.
Fotoğraf da çekiyorsunuz...
Evet. Eğitim almadım ama filmden gelen bir kamera eğitimim var, fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Bir sergi açmayı da çok istiyorum. Başladım materyal toplamaya. Şu an elimde çektiğim nü portrelerden oluşan bir koleksiyon var.