02.05.2020 - 03:03 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı
Her birimizin Moda’da ya da Caddebostan’da favori bir üçüncü dalga kahvecisi vardı. Oranın kahvesi başka bir yerinkine benzemez her sabah yudumlayarak ofise girmez ya da vapura yetişmeye çalışmazsak o sabah işlerimiz ters giderdi. Hiçbir şey olmasa da kesin bir şey olur ve ayılamazdık! Koronavirüs ile birlikte her sabah dolaba bakıp giyecek hiçbir şeyim yok hissi gibi olmazsa olmaz “o” kahvesiz de pekala olabildiğini gördük. Şimdi cezvenin yerini biliyor kısık ateşte pişirdiğimiz Türk kahvesinin tadına yeniden varıyoruz. Bazılarımızsa cam hazneye düşen kahveyi büyülenmiş şekilde izliyor ve filtre kahvesini yudumlayarak yeni trend evde kalmanın tadını çıkarıyor.
Şu sıra tüm dünya aynı anda durdurun dünyayı inecek var butonuna basmış gibi! Hayatın hızına yetişmeye çalışırken işimizi kolaylaştıran take away kahveler yerine bir fincandaki zanaati saatlerce düşünebileceğimiz Nuri Bilge zamanlarına evrildi. Pek çoğumuz kendini dinleme ve epeydir hayalini kurduğu Ege’ye yerleşme ya da gerçekten ne yapmak istediği üzerine kafa yormaya başladı. Bazılarımızsa bu arayışı korona günleri öncesinde gerçekleştirmiş.
“Kendimi keşfetmem için harika bir fırsat”
Sakarya’da yaşayan iki çocuk annesi 33 yaşındaki Birsen Mercankaya bunlardan biri. Sakarya’nın bir köyünde dört kardeşin en büyüğü olarak dünyaya gelen Mercankaya, üniversiteden sonra yaklaşık 10 yılını mücevherat sektöründe çalışarak geçirmiş. İkinci çocuğuna hamile kaldıktan sonra işi bırakmış bir daha o sektöre dönmemiş.
Mercankaya mücevherat sektörünü bıraktıktan sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Seramik ile tanışana kadar geçen iki yıl içsel yolculuğumun başlangıcı oldu. Kendimi daha fazla sorguladığım bu zaman dilimi hayatımın gidişatını da etkiledi. Daha fazla okumam, kendimi keşfetmem ve aradığımı bulabilmem için harika bir fırsat oldu. Otuzlu yaşlarıma gelirken sonunda asıl ne istemediğime karar vermiştim. Yakın bir arkadaşım uzun bir süredir seramikle ilgileniyordu. Yaptığı işleri gördüğümde çok ilgimi çekti ve onun da ısrarıyla halk eğitimin kurslarına katıldım. Çamurla ikinci buluşmam böyle başladı.”
“Annem ve eşim en büyük destekçilerim”
Çamurla ilk buluşması, köyde geçen çocukluk yıllarına uzanıyor Mercanya’nın. Küçükken çamurdan yaptığı tabaklarla evcilik oynayan Mercankaya, aradan yirmi yıl geçtikten sonra yeniden çamura dokunarak tabaklar, fincanlar yapmaya başlamış. Seramiğin başkenti Kütahya’dan gelen Mehmet Karaca’dan eğitim alan Birsen Mercankaya, iki yılın ardından evindeki küçük bir odayı atölyeye çevirip ürün ve tasarım çalışmaları yapmaya başlamış. Son bir yıldır ise atölyesinde profesyonel olarak tasarımlar yapıyor. İlk tasarımlarında tabak, vazo ve saksı çalışmaları yapan Mercankaya şimdilerde çokça beğenilen kahve fincanları tasarlıyor. Her ürüne eli değsin isteyen Mercankaya atölye çalışmaları düzenlemesi için gelen talepleri şimdilik erteliyor, “Butik çalışmayı seviyorum ve hepsine elim değsin istiyorum. Bu yüzden kalabalık bir ekip değiliz. Annem ve eşim bu konuda en büyük destekçilerim oldular güzel bir ekip olduk zaman ne gösterir bilmiyorum ama şu an mutluyum fincan üretmeye devam.” Mercankaya, ürünlerinin daha fazla insana ulaşabilmesi için fiyatlarını 50 ila 70 lira bandından tuttuğunu belirtiyor. Mercankaya’nın şık fincanlarına mud_artt_ceramics adlı Instagram hesabından ulaşılabilir.
“Tasarımlar rüyalarıma giriyor”
Sakarya’daki atölyesinde birbirinden renkli kahve fincanları ve mug’lar tasarlayan iki çocuk annesi Birsen Mercankaya kendisine ilham veren şeyleri, “Tasarım bu işin en güzel kısmı bana göre. Bir bebeğin doğumu gibi. Baktığınız her şeyden ilham alabiliyorsunuz. Hatta rüyamda gördüğüm bile oluyor, gece kalkıp çizdiğimi biliyorum. Aslında ben görmekten keyif aldığım her şeyi özgürce deniyorum” sözleriyle anlatıyor.