CumartesiAşk eziyeti pastası

Aşk eziyeti pastası

27.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aşk eziyeti pastası

Aşk eziyeti pastası



Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama ister aşk, ister serüven romanı ya da drama olsun, okuduğumuz kitapların çoğunda yemekle ilgili bölümler hiç eksik kalmıyor! Bazen sadece eski tatlara duyulan özlem işleniyor, bazense küçüklük anıları... Ya da gerçek tarifler! Zaten tersi olması nasıl beklenebilir ki? Vazgeçemediğimiz aşk, nefret, sevgi gibi duyguların arasına armoni ile yerleşen ve hayatımızı renklendiren öğe hep yemek olmadı mı?
Çok gençken Guy De Maupassant'ın "Bir Hayat" isimli güzel kitabını okumuştum. Büyük yazarın fındıklı ve kuru üzümlü ekmekten bahsettiğini hatırlıyorum. Ben daha ne olduğunu bilmeden, merakla Milano'nun yarısını taramış, daha sonra çimenlerin üzerine uzandığım parkta ekmeğimi bir çocuğa tattırmıştım. Çocuk, bana teşekkür etmek istediğinden olacak, dudaklarıma ilk öpücüğümü konduruvermişti... Musevilerin adetlerini, iç parçalayan anılarını, Elias Canetti'nin Bulgaristan'da geçirdiği çocukluğunu okuyunca çok ağlamış ve gözlerim ıslak, ıspanaklı salam tarifini hazırlamıştım. Ne kadar lezzetliydi. Giuseppe Tomasi di Lampedusa, Salina prensinin misafirlerine ikram ettiği gösterişli yemeğini tarif ederken tam anlamıyla ağzımı sulandırmıştı çünkü fırında makarnayı öylesine anlatıyordu ki, gözümde makarnadan çok kocaman bir kek canlanıyordu. Gustave Flaubert sayesinde Madam Bovary'nin düğününde ikram edilen kuzu rostonun Fransız versiyonunu tanımıştım. Marguerite Duras'nın "Pasifik'e Karşı Bir Bent" kitabı sayesinde hayatımda ilk defa egzotik bir tatla tanıştım: Kızarmış ananas ve muz! Aşkın yemekle karışarak metafora, ifade aracına, ritüele, yaratıcılığa, söze, zevke dönüştüğü Laura Esquivel'in acı romanı "Acı Çikolata"yı nasıl unuturum! John Lanchester'in "Fragrant Harbor" isimli kitabındaki kahramanı, son derece snop Tarquin Winot'ın, İngilizlere özgün bir soğuklukla eğlenerek anlattığı cinayetlerini, pişirdiği sofistike yemeklerle karıştırışı beni ne çok ürkütmüştü. Ya emekliye ayrılan "Casanova'nın Aşk Mönüsü"ne ne demeli? Mutfakta hatıralar ve şehvetli öğle yemekleri ile kendini avutuyordu zavallıcık! İlginç kadın Montse Osuna'nın yazdığı ve "Mutfaktaki Modern Cadı" diye çevrilebilecek kitabıyla; sağlık, başarı ve arkadaş edinebilmek için onun tarif ettiği gibi salata, risotto ve fırında et hazırlamak gerektiğini keşfettim... Gabriel Garcia Marquez'den başka kim onun muhteşem romanı "Kolera Günlerinde Aşk"ta yer alan "Aşk eziyeti pastası"nı yaratabilirdi? Ben şans eseri tarifini buldum ve denedim. Hem hazırlaması da çok kolay... Aşk acısı yüzünden ağlamaktan hâlâ sıkılmayanlara tavsiye etmek için hemen notlarımın arasına bu tarifi de kattım. Isabel Allende'nin "Ruhlar Evi" kitabında dediği gibi, sıcak ve acı gözyaşları ile yoğurursanız mutlaka daha lezzetli olacaktır!

500 gr. un, 350 gr. siyah şeker, 300 gr. tereyağı, 2 yumurta, 250 gr. rendelenmiş taze hindistancevizi (bulamazsanız toz olanını kullanın ama garanti vermiyorum), pudra şekeri, 1 çay bardağı süt, 1 çay bardağı ayçiçek yağı, yettiği kadar su, 1 poşet vanilya, 1 dl. rom, 1 yumurta sarısı

Unu 100 gr. şeker, zeytinyağı, erimiş tereyağı, yettiği kadar su ve yumurta ile beraber homojen bir hale gelene kadar yoğurun ve sonra iki saat kadar bekletin.Bu arada hindistancevizini, şekerin kalan kısmını, tereyağını, sütü ve vanilyayı kısık ateş üstüne koyarak yumuşak bir krema haline gelinceye kadar yavaş yavaş karıştırın ve daha sonra romu ekleyin.Önceden hazırladığınız pastayı ikiye ayırın, çapı 30 cm.'lik iki daire haline getirin ve yuvarlak tepsiye bir tanesini yerleştirin. Kremayı dökün ve diğer daireyi üzerine kapatın. Üzerine yumurta sarısını sürün. 170 derecede 45 dakika pişirin. Soğumaya bırakın ve üzerine pudra şekeri serpiştirin. Afiyet olsun!