29.11.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
ASLI ÇAKIR
Tam 9 ay boyunca yollardalar. Bu 9 ayın üç ayı 10’ar günlük sürelerle karada, kalan altı ayı ise tamamıyla denizlerde geçiyor. 20 metrelik bir teknenin üzerinde 9 kişi doğayla, dalgalarla mücadele ediyor. Amaç 11 Ekim’de İspanya’nın Alicante kentinden başladıkları ve yaklaşık 40 bin deniz mili kat edecekleri yolculuklarını
27 Haziran 2015’te, Göteborg’daki son liman yarışının sonunda sağ salim ve birinci olarak bitirebilmek.
5 kıtada 11 ülke ziyaret edecek. Tüm bu duraklarda yaklaşık 10 günlük karaya ayak basma süreçlerinde de sevdikleriyle, aileleriyle görüşecekler.
Yemek yerine toz, banyo yerine dalgalar
Sekiz aktif yelkenci ve bir tekne muhabirinden oluşan takımlardaki yarışmacılar aslında insanüstü bir performans sergiliyor. Doğayla mücadele bir yana, toz halindeki yemeklerini suya karıştırarak mesela lazanya tadında bir bulamaç yiyerek hayatlarına devam ediyorlar. Bazı ayaklarda 20 günden fazla deniz üzerinde kalıyorlar. -5 derece ile
40 derece arasındaki hava şartları ile boğuşurken yanlarında sadece bir yedek kıyafet oluyor. Zaten banyo hak getire... Karaya çıktıklarında kendilerini biraz “pis” hissediyorlar.
Nereden mi biliyoruz? Takımlar her gün düzenli olarak tuttukları internet günlüklerinde yaşadıklarını paylaşıyor. Vestas Wind takımından Brian Carlin, kara macerasını şöyle anlatıyor: “Bu yarışın en sevdiğim kısımlarından biri limana vardığımız anlar. Bütün aile ve arkadaşlar sizi bekliyor ve unuttukları şey ise gerçekten çok kötü koktuğumuz...”
Sadece kadınlardan oluşan ve İsveç adına yarışan SCA takımından Corinna Halloran ise geçen yılki yarışçılardan birinin sözleriyle yemekleri özetliyor: “Bunlarla köpeğimi bile beslemezdim.”
“Sürekli bir jetlag hali”
Dünyada 1.5 milyarı aşkın insan bu yarışları izliyor ve bu yıl ilk defa Türkiye’den de bir takım katılıyor. Kardiyoloji alanında faaliyet gösteren Alvimedica’nın Türk takımı her ne kadar Amerikalı sporculardan oluşsa da tekne Türkiye adına yarışıyor. Onlar da kendi sitelerinde yaşadıklarını anlatıyor ve belki de yarışlara katılmamış kimsenin aklına gelmeyecek bir şeyden bahsediyorlar: “Doğuya doğru gittikçe günışığının saatleri de değişiyor, kafanız da iyice karışıyor. Bir anda öğle yemeğiniz akşam yemeğine, akşam yemeğiniz ise kahvaltıya dönüşüyor. Genellikle
4 saat uyu, 4 saat çalış diye böldüğümüz nöbetlerimiz de birbirine giriyor. Aslında bu yaşadığımıza sürekli bir jetlag hali de diyebiliriz.”
Bu zorlu mücadele 27 Haziran’da sona erecek. O zamana dek yarışçılar dalgalarla boğuşmaya ve bir limana ulaşmaya çalışmaya devam edecekler. Hepsine bol şans.
Peki ya Cape Town?
Biz VOR’un Cape Town’daki startında Türk teknesini destekledik. Bu sırada Güney Afrika’nın bu zengin şehrini biraz görme şansımız da oldu. Karış karış gezemesek de aklımda kalanlar...
l Cheetah Outreach diye bir çita çiftliği var. Amaçları nesilleri tükenmekte olan çitalara dikkat çekmek. Bu çiftlikte bir de Sivas kangallar var. Evet, bizim kangallar. Çünkü çitaların çiftliklerdeki hayvanları yemelerini önleyebilen yegane hayvanın kangal olduğunu keşfeden Güney Afrikalılar dünyanın sayılı kangal üreticilerinden olmuş.
Ümit Burnu’nda fotoğraf çektirmeden olmaz
l Çitaları “sevmek” isteyenlere ilginç bilgiler veriyorlar. Bu hayvanları tüylerinin yönünde sert bir şekilde sevmek gerekiyor yoksa sinek sanıp o kalın kuyruklarıyla elinize yapıştırıyorlar. Bu da bir cop etkisi yapıyor. Ben mi? Okşamadım, yanlarına girmedim. Bir de bu dünyanın en hızlı hayvanlarının yüzde 60 kedi, yüzde 40 köpek olduğunu öğrendik ki pek garip.
l Ünlü Masa Dağı’nın üstü gerçekten dümdüz, bir masa gibi. Şehrin her yerinden görünüyor. Asıl üzerine bulutlar indiğinde çok güzel oluyor.
l Güney Afrika’ya giden bir turist, Afrika’nın en güney noktası Ümit Burnu’na uğramadan dönmüyor. Orada, Cape of Good Hope tabelasıyla fotoğraf çektirmek sanki zorunlu gibi.
l Yemekleri uluslararası. Öyle her köşe başında yerel yiyeceklere rastlanmıyor. Ama timsah kuyruğu etli böreği deneyebilirsiniz. Ben yedim, beğendim. Daha Afrika yemeklerinde sos çok. Balıklar okyanustan. Böcek bol, ıstakoz tabakları tüm yemekleri gibi bol kepçe. Özellikle istiridyesi harika ve ucuz. Büyük lüks. Muzlarını ise soymak imkansız. Sanırım insanlar değil, maymunlar için.
l Cape Town şaraplarıyla ünlü. Bilenler seçer ama oralara özgü bir üzüm olan Chenin Blanc da denenmeli.
l Müslüman mahallesinde tüm evler rengarenk. Çünkü Mandela zamanında “Bu ülke din, dil, ırk fark etmeksizin bir gökkuşağı gibi olacak” demiş. Gerçekten tam fotoğraflık.
Her kulübün bir günü var
l Gece hayatı gün gün. Nasıl mı? Mesela 2 oda 1 salon Jade Lounge en ünlü kulüplerinden. Ününü de sonuna kadar hak ediyor. Herkes dans ediyor. Perşembe geceleri ful. Ama cuma gitmek isterseniz kapalı. Çünkü Jade perşembenin kulübü. Cuma ise bizim Reina’mız diyebileceğimiz kumsalı, havuzu, lezzetli yemekleri ve özellikle suşiyle çok hoş Shimmy’s tercih edilebilir. Daha sıcak havalarda havuz ilerleyen saatlerde doluyormuş. Ama bizim gittiğimiz gece yanındaki adama direk dansı yapan kadın ve ekibi oradan kaçmamıza neden oldu.
l Eğer küçük, “halk” işi bir yere gideyim, “R&B çalsın, hafif hafif dans edeyim” derseniz aklınızda olsun; siyah ağırlıklı bu mahalle barlarında dans sırasında fazlasıyla yakınlaşıp yapışabiliyorlar. Aynı filmlerdeki gibi ama filmde durduğu gibi durmuyor.
l Kumsal çok. Mesela Camps Bay Beach’teki kumlar bembeyaz, restoranlar iyi. Şezlongda uzananlar, plaj voleybolu oynayanlar... Suda ise tek tük insan var çünkü hep soğuk. Sörf? Siz bilirsiniz, şarap kadar köpekbalıklarıyla da ünlü
bir memleket.
Ülkeden çıkarken ateşinizi ölçüyorlar
l Hediyelik alacaksanız şehir merkezindeki Green Market Square’deki yerel pazarlarda mutlaka pazarlık yapın. 60 rand’dan 25’e indiriyorsunuz. Yani yaklaşık
5.5-6 dolardan 2-2.5 dolara.
l Hayvan bol. Mesela deniz fenerine gidiyorsunuz babunlar tuvalet kapısında. Bir de Boulders Beach’teki Afrika penguenleri gerçekten ilginç ve şirin. Okyanus kıyısında, güneş altında kumların üzerinde uzanıyorlar.
l Cape Town’a girerken hasta olup olmadığınızı, Ebolalı biriyle temas edip etmediğinizi soruyorlar. Çıkarken ise gelip dereceyle ateşinizi ölçüyorlar. Aman nezle, grip olmayın. n