Okuyucu benim genel olarak Corvus şaraplarını takdir ettiğimi bilir. Pazar günkü yazımda da Gaja lokantasında denediğim dört yeni Corvus şarabından yeme - içme uyumu bağlantısı içinde bahsettim. 2005 Teneia, 2006 Bianca, 2006 Blend No. 3 ve 2004 Passito.
Bu yazıda da daha genel bir konuya değinmek ve yemekte denediğim dört şarabın dışındaki üç Corvus şarabından bahsedeceğim.
Bence Corvus şaraplarının ortak özelliği şahsiyetli olmaları.
Başka bir deyişle sahibinin yani Reşit Soley Bey’in kişiliğini yansıtmaları.
Ruh hekimi falan değilim, ama Reşit Bey’i tanıyan ve şarapları hakkında konuşmasını dinleyen herkes sanırım şu özelliklerin farkına varır:
Güçlü ve saplantıları olan, ama bu saplantıları profesyonel ciddiyet ve gerçekçilik ile dengeleyen biri. Yerinde saymak istemeyen ve hep daha iyisini arayan bir mükemmelliyetçi.
Yaptığı şaraplar da bu özellikleri yansıtıyor. Şahsiyetli ve ciddi şaraplar.
Reşit Bey’in saplantısını tanımlamak basit. Bozcaada’da dünya çapında şaraplar üretmek.
Bu tabii çıtayı yükseltmenin ötesinde bir hedef. Henüz ülkemizde uluslararası müzayedelerde ilgi görecek ya da uluslararası koleksiyoncular arasında ciddiye alınan şarap uzmanlarından yüksek not alacak şaraplar yok.
Lübnan’da bile var (Chateau Musar) ama bizde yok.
Ama olmaması için bir neden de yok.
İşte Reşit Soley’in saplantısı bu. Kendisine çok zor bir hedef koymuş.
Mecazi anlamda, bu hedefin karşısında aile fertleri bile dursa onları “ezip geçeceğini” söyleyecek kadar da profesyonel ahlak sahibi biri.
Reşit Bey başarılarıyla haklı olarak gurur duyuyor, ama desteksiz atarak böbürlenen biri değil. Tam tersine yapmak istediklerini anlatıyor ve nelerin eksik olduğunu ve daha ne aşamalardan geçmesi gerektiğini de açıkça ortaya koyuyor.
Ben kendi açımdan tattığım son Corvus şaraplarından çıkardığım sonuçları şöyle özetleyebilirim:
1. Reşit Soley’in değişik anaç ve klon denemeleri, düşük verimli klon seçimleri ve sıkım dikliği ile oynayarak verimi düşürmesi iyi sonuçlar veriyor. Örneğin, bağlar henüz 5 yaşında yani ‘emekleme çağında’ olmasına rağmen 2006 MALBEC şarabı dolgun ve bitimde mineral özellikler ve hem burun hem de damakta adaya özgü ‘sapidite’ yani ‘sel gris’ deniz tuzu özelliğini taşıyor. Her şarapseverin kavında bulunması gereken bir şarap bu.
2. Üretim koşulları denetlenemediği zaman Corvus şarapları arzulanan ölçüde ‘teruar’ yani yetiştikleri toprağın özelliklerini en iyi yansıtan ve verimi düşük bağlardan gelen şaraplar olma özelliklerini taşımıyorlar. Örneğin, üzümleri Elazığ ve Diyarbakır’dan gelen 2005 Corvus Öküzgözü - Boğazkere kupajı, içimi hoş, ama alkol derecesini artırıp rengi koyulaştırmak ve damakta herkesin hoşlanacağı olgun meyve lezzeti bırakmak için ‘şaptalize edilmiş’ bir şarap. Yani fermantas-yonda şeker eklenmiş. Yanılıyorsam günahı boynuma (bu şarabın kötü olduğu anlamına gelmiyor. Belki de bu şarap ülkemizdeki en iyi Öküzgözü - Boğazkere. Ama uluslararası düzeyde ses getirmek için daha katedilecek çok mesafe var).
3. Corvus şaraplarını içerken belli bir kupajdaki değişik sepajların oran olarak ne kadarının kendi, yani Bozcaada’daki bağlardan geldiğini, ne kadarının ise satın alınan üzümlerden oluştuğunu anlamak mümkün değil. Örneğin 2006 Corpus şarabında Cabernet, Merlot ve Shiraz üzümleri var ve tanenleri biraz kaba. Ayrıca oldukça kompleks olan bu şarabın bitiminde ‘green’ yani olgun olmayan, yeşil meyve ve ot tadları var. Öte yandan bu lezzet Corvus kavında, Bozcaada bağlarında da ekilen ve ayrı ayrı fıçılanan bu üzümlerin yıllandığı fıçılardan direkt tadım yaparken mevcut değil. Yani hasat geç ve olması gerektiği gibi fenolik olgunluktan sonra yapılmış. Buna karşılık bu üzümler başka bağlardan geldiği zaman aynı kalite tutturulamamış olabilir.
Benim bundan çıkardığım sonuç şu: Corpus’un kalite açısından muktedir olduğu noktaya henüz erişilmemiş. Bozcaada’daki bağlar eskiyip sadece bu bağlardan yeni kupaj denemeleri yapıldıkça gerçek potansiyel ortaya çıkacak.
Her mükemmelliyetçi gibi kendi kendisinin acımasız eleştirmeni olan Reşit Bey’in veciz ifadesiyle “bir zincir en çürük halkası kadar kuvvetlidir”.
Çürük demeyelim ama daha ‘paslı’ halkalar var. Ben Reşit Soley’e güveniyorum. Ülkemizde her alanda yapıldığı gibi paslı olanı cilalamak yerine yeni ve güçlü halkalar arayışında.
Umarım bu arayışı sonunda ‘altın zincir’ kendisinin, bunun gururu ise hepimizin olur!