Eminim sizin de başınıza gelmiştir. Adamın biri sizle ciddi konuları konuşmak istiyor. “Size bir iyi, bir kötü haberimiz var. Hangisinden başlayayım?”
Genellikle aslında haber kötüdür. Örneğin “İşinize son veriliyor. Kötü haber bu. İyi haberse herkese iki haftalık maaşını veriyoruz, size bir ay” gibi aslında acınızı pek de hafifletmeyecek bir durum.
Kuyruk yok, kabalık var
Yeşilköy’de başıma gelen bunun tersi. Kötü haber sizin için haber niteliğinde bile olmayabilir. İnsanımızın açıkgözlülüğü ve kabalığı haber niteliği taşır mı?
Örneğin sırada önünüze geçiyor adamın teki. Hiçbir şey olmamış gibi. Sizin önünüzdeki bey adamı uyarıyor. Adam, acelesi olduğunu söylüyor. Kendisine o zaman neden sıradakilerden izin istemediği soruluyor. İstense verilecek tabii izin. Adam “Eee sen de uzattın...” gibi kaba ve meydan okuyan bir şekilde karşılık veriyor. Hem suçlu hem güçlü. Özür dilemek ya da kibarca izin istemek ona göre herhalde zayıflık belirtisi.
İşin diğer enteresan tarafı da güvenlik görevlileri duruma kibarca müdahale edecek yerde seslerini çıkarmıyor. Böyle yaparak suçluyu koruyorlar.
Aynı güvenlik görevlileri önümdeki hanıma bavulunu açmasını söylüyor. Kadıncağızın kucağında bir bebek, çocuk arabasında ikinci bebek. Biri ağlıyor. Bavulu banttan kaldırıp metal masa üstüne yerleştirecek durumu yok tabii bahtsız annenin. Görevlilerin yardım etmesi gerekmez mi? Kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Bavul yürüyen bantta açılıyor. Bant tıkanıyor. Çanta üstüne çanta yığılıyor. Gereksiz yere yaratılan bir kaos.
Ya check in gişelerinin önü...
Öyle kuyruk yok THY gişelerinde. İki dakika beklemek yetiyor. Öte yandan girilmez yerdeki zımbırtı engeli kaldırıp önünüze geçmeye yelteniyor bizim kurnaz vatandaş. Neyse ki orada çalışan kadın personel çetin ceviz. Sıraya geçmelerini söylüyor uyanık beylere.
Yurt dışında aşırı kalabalık havaalanlarındaki tıkır tıkır işleyen düzeni devamlı takdir eden bendeniz için bunlar tatsız sürprizler.
New York, Atlanta, Pennsylvania gibi havaalanında yemekler nasıl? 10 gün oralarda yemek yiyeni, en iyi ihtimalle hastaneye kaldırırlar. Peki bizde?
Tadında Anadolu diye bir köşe görüyorum. TAV işletiyor. BTA Catering’le anlaşmışlar yeme-içme işleri için. Bir dolaşıyorum etrafı. Allah allah...
Yüksek hacim ve endüstriyel-fabrikasyon ürünler olur bu tip yerlerde değil mi? Ya da lokum-baklava gibi turistlerin daha çok ilgi duyduğu tatlılar. Burada tam tersi. Kürşat ve Özbaş Midas çiflikleri zeytinyağları. Özel Kars gravyerleri. Ev reçelleri. Butik şarapçıların en iyilerinin şarapları. Kaçkar Dağları’nın ekolojik Karakovan balları. O zor bulunan özel minik fındıklar...
Havalimanında Türk mutfağı
Yarım saatimiz var. Tüm ürünlerin envanterini çıkarmak yerine acele bir şeyler yiyelim diyoruz. Havaalanlarında ancak enayi turistler karın doyurur diye düşünenlerden misiniz?
Ben öyle düşünürüm de. Daha doğrusu düşünürdüm.
Son zamanlarda yediğim en iyi zeytinyağli yeşil fasulyelerden biri. Diri ve canlı. Pek az lokantada bulunan düzeyde katıksız bir patlıcan salata, gerçekten taze bir deniz börülcesi, ortanın üzeri biber ve kuru patlıcan dolmaları, firik pilavı, İspir midir onu bilmem ama gerçek şeker fasulyeden güzel bir kuru, ısırgan otlu cevizli-peynirli erişte ve gerçek cızbız köfte... Taze, lezzetli, güzel yemekler. Gerçek Türk mutfağının yemekleri. Fiyatlar da abartılı değil (inşallah değişmez).
“TAV beni tavladı”
Paris’te C ve D terminalleri arasında iki lokanta var. Brasserie ve Maxime. Bizim iç hatlardaki ikisinden de iyi. Vallahi TAV beni tavladı. BTA firmasını da tebrik ederim.
Türkiye burası. Çelişkiler ülkesi. Bir kızıp, bir gülüyorsunuz. Uçlarda yaşıyoruz.
Tutarlılık ve tutarsızlık ayrı bir derdimiz. İnşallah bu insanların iyi niyetli çabalarında bir gevşeme olmaz. Biz de havaalanında bazı kendini bilmezlerin davranışından dolayı yerin dibine girsek bile en azından mutfağımızla gurur duyarız ve göğsümüz kabarır.