Havanın soğuk, göğün gri olduğu bir sonbahar sonu - kış başı sabahı.
Saat sekiz. THY ile Yeşilköy’den İzmir’e uçuyorum. İçinde kauçuk lezzetinde ve ancak mandolin denen işkence aracı ile kesilse bu kadar ince olabilecek bir peynir olan sandviçi yiyemiyorum, ama sulu kahvemi içip, gözlerimi ovuşturup, uyanmaya çalışıyorum.
Sulandırılmış gibi şarap, şarapta olgunlaşmamış meyve aroması. Genzi yakıp ağzınızı buruşturan kırmızı şaraplar. Aşırı meşe kokulu ve içerken size “cilalı tahta kemirsem daha iyi” dedirten şaraplar. Dünyanın her köşesinde karşınıza çıkan ve sevgili ülkemde de bol bol bulunan şaraplar.
İnsan yorgun ve uykulu olunca bu tip kâbuslar görüyor. Geçen haftaki yazımda açıkladığım gibi aklım bu tip ‘sulu’, ‘yeşil’ ve ‘şahsiyetsiz’ şaraplara gidiyor.
Havaalanında Ali Başman Bey beni karşılıyor. Birlikte Salihli Pendore bağlarına doğru yola çıkıyoruz. Aşağı yukarı 1.5 saatlik bir yolculuk. Ne yalan söyleyeyim. Azıcık tedirginim. Beni nelerin beklediğini pek bilmiyorum.
Salihli deyince şarapçılık açısından pek olumlu şeyler düşünmüyorum. Düz ve sulak bir ova. Belki Sultaniye üzümü için uygun.
Güzel sürprizler
Ancak yanılıyorum ve güzel sürprizler beni bekiyor.
Birinci sürpriz. Burası Salihli değil, Kemaliye köyü. Ovaya göre en az 350 metre yükseklikte 2000 dönümlük bir arazi üstünde Pendore bağları. Ayrıca üzüm bağları dışında fidanlıklar ya da klon bağları da kurulmuş. Böylece aynı üzüm cinsini farklı klonlardan yetiştirip ilginç denemeler yapmak mümkün olacak.
İkinci sürpriz. Bağı dolaştıkça ilgim artıyor. Artıyor çünki hem sık dikim şekli hem de toprak yapısı ilgimi çekiyor. Bağlar iki fidan arası bir; iki direk arası iki metre dikilmiş. Uluslararası standartlara uygun. Toprak yapısı son derece değişken. Kil, kireç, taş, çakıl, marne... Değişik üzüm cinsleri değişik parsellerde çok iyi sonuçlar verebilir. Toprak yapısı deney yapmaya, deneme - yanılma yoluyla en mükemmeli bulmaya çok uygun.
Öyle de yapılıyor. Zinfandel ve Pinot Noir hariç hemen her kırmızı üzümü deniyorlar. Bilinenlerin dışında Alicante, Carignan, Montepulciano gibi ülkemizde iyi sonuçlar vereceğini umduğum cinsler de var.
Üçüncü sürpriz. Gaddar budama. Verimi kontrol edip, yoğunluğu artırmak için ciddi budama yapılıyor. Hem yaprak dökümünden sonra kışın, hem de sürgünleri azaltmak için gözler patladıktan sonra yapılan yeşil budama. Ayrıca hasat sırasında salkımları seyreltmek için de budama yaptıklarını söylüyorlar. Bütün bunlar verimi düşürüp olgun üzüm hasat etmek için.
Görüyorum ki “sulandırılmış ve yeşil” şaraplar yapılmayacak Pendore bağlarından.
Dördüncü sürpriz de tadım sırasında gerçekleşiyor.
11 şahsiyetli şarap
11 şarap deniyoruz. Henüz piyasaya çıkmamış, şişelenmemiş, yeni hasat edilmiş ve yıllanması devam eden şaraplar.
Bir Carignan. Bir Alicante. İki Öküzgözü. Bir Boğazkere. İki Cabernet. İki Merlot. İki Syrah.
Ortak özellikleri mi? Hepsi teruarı yani toprak bileşimi ve konumunu yansıtan şaraplar. Şahsiyetli şaraplar. Genç bağlardan olmasına rağmen, bana söylenene göre verimi hektar başına 25 - 30 hektolitreye kadar düşürerek belli bir yoğunluk ve derinlik kazanmış şaraplar.
Değişik toprak bileşiminden gelen ve konumları farklı şarapları kıyaslamak çok ilginç. Örneğin Cabernet Sauvignon’lar.
Ülkemizde maalesef bu son derece popüler üzüm hep erken hasat ediliyor. Kavaklıdere bu hataya düşmemiş. Yeşil biber aroması ve olmamış meyve tadları yok, tattığım iki Cabernet’de. Öte yandan çok kireçli bir toprak ve doğal eğimi kuzeye doğru olan Cabernet, güneye bakan engebeli bir parselde dikilmiş ve derinde Marne tabakası olan killi topraktan gelen Cabernet’ye göre daha kompleks ve zarif. İçtiğim iki Merlot da umut veriyor.
Killi - çakıllı parselden gelen Syrah, yüzeyde Marne tabakası olan parselden gelen Syrah’dan farklı. Her iki Syrah da Yeni Dünya’dan çok Fransız St. Joseph ve Crozes Hermitage gibi apelasyonları andırıyorlar. Teruar şarapları. Birincisinde kahve ve kakao aromaları gelişmiş. İkincisi daha yoğun ve olgun gibi.
Öküzgözü ve Boğazkere gibi Elazığ ya da Diyarbakır yöresi üzümleri de Pendore’de iyi sonuçlar vermeye aday. Kavaklıdere Pendore bağlarından son derece zarif bir Öküzgözü ve asit ile tanen dengesi iyi, rüstik bir Boğazkere şişelenmek üzere.
Günün son güzel sürprizi
Güzel şaraplar ve yemeklerle iyice gevşeyip dönüş uçağının saatini unutuyoruz. Kafamıza dank ettiğinde iş işten geçmiş gibi. Saat 17.30. Uçak 19.20’de. Mesafe en az 90 dakika. Günün son güzel sürprizi de bu. Mucize gerçekleşiyor ve uçağa yetişiyoruz.