Karadeniz yöresi balık kızartma konusunda üstat. Kullandıkları mısır unu çok iyi. Balık ne kadar una bulanır, hangi ısıda kızartılır çok iyi biliyorlar. Aynı bu işi çok iyi bilen Fransa’da olduğu gibi, tereyağı kullanılıyor. En azından Bey Pazarı lokantasında.
‘Şimdi Bey Konağı’ndan aradılar. Çekimi iptal ediyorlar.” Bu sözler Kenan’ın ağzından dökülüyor. Kenan ve Gökhan NTV ‘Tadı Damağımda’ programının en ağır yükünü çeken iki arkadaş. Kamera onların elinde. Artık birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Bazen kafamızdakileri söze dökmeden aynı şeyi aynı anda hissediyoruz. Hepimiz o anda aynı şeyi düşünüyoruz.“Bu işin içinde bir iş var”.Ve üçümüz de üzülüyoruz.
Neden mi?
İki gün geriye gidelim. Bir bahar günü pazar akşamı. Uçaktan inmiş, Trabzon’daki güzel otelimize gelmişiz. Karnımız aç. Çekim programı aşağı yukarı belli. Ertesi sabah çekimlere başlayacağız. Resepsiyondaki arkadaşa iyi bir balık lokantası tavsiye etmesini rica ediyoruz. “İçkili mi, içkisiz mi?” diyor. Cevabın ne olduğunu okuyucularım tahmin eder! Yarım saat sonra Kenan ve Gökhan ile lobide buluşuyor ve taksiye atlıyoruz. Hedef: Bey Konağı. İlk izlenim gayet olumlu. Lokantanın müdürü olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir beyefendi bizi karşılıyor ve masamıza buyur ediyor. Adam gibi masa örtüleri ve peçeteler. Bir de televizyon olmasa “İşte İstanbul’da böylesi yok” diyeceğim. Garsonumuz gençten ve giyimi, kuşamı, görünüşü, dört dörtlük. Gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Boş rakı bardakları doluyor. Biz istemeden buz geliyor. Su sıcak değil, soğuk. Yemeklerin önümüze geliş sırası mükemmel. Her şey aynı anda gelmiyor ve kimse bizi gerektiğinden hızlı yemeğe zorlamıyor. Ayrıca garsonumuz yöre mutfağı konusunda bilgili. Sorularımıza açık seçik cevaplar veriyor.
Mezeler çok lezzetli
İşin en güzel tarafı da bizi tanımıyorlar. Orada çekim için bulunduğumuzu bilmiyorlar. Bizden hiçbir beklentileri yok. Biz de böylece bir yandan Karadeniz mutfağına güzel bir giriş yaparken, diğer yandan da Karadeniz yemek kültürünü takdir etme fırsatı buluyoruz. Önümüze gelen mezeler çok lezzetli. Özellikle de Karadeniz yemekleri. Benim dikkatimi çeken bir husus da yemeklerde zeytinyağı ve tereyağ kullanılması. Margarin ve başka yağlar yok. Soğuk pazı kavurma zeytinyağlı. Çok iyi. Keza soğuk zeytinyağlı kara lahana dolmaları da başarılı. Sıcaklar da aynı başarıyı sergiliyorlar. Pazı tava ve pazı mıhlama yumurtalı. Her ikisi de hem sağlıklı hem lezzetli yemekler. Garsonumuza bakıyorum. Bir gram fazlası yok. Bu yemekleri kendisinin de her gün yediğini söylüyor. Yöre mutfağı sağlıklı. İstanbul’da muhlama diye bildiğim yemeğe burada ‘kuymak’ diyorlar. Karadeniz’de bir hafta boyunca çok iyi kuymak yiyeceğimin o sıra farkında değilim. Aynı şeyi ‘hamsili gaygana’ için de söyleyebilirim. Yumurta, mısır unu, beyaz un, maydanoz ve yeşil soğan ve tabii hamsi ile yapılan bir nevi omlet, gaygana.
Balığa da yer kalsın
İyi ki bu yazıyı Bey Konağı’ndaki ziyafetin ertesi günü yazmadım. Yazsa idim burada yediklerimi daha sonra yiyeceklerim ile kıyaslama olanağım olmazdı. Geriye baktığımda şunu söyleyebilirim. Kuymak iyi, hatta çok iyi idi. Gaygana ise şahane idi. Daha sonra tattığım gayganaları bu ilki ile kıyasladım ama hiçbirini o düzeyde bulmadım. Öte yandan Bey Konağı’na gelirseniz klasik mezeler ve Karadeniz yemeklerinin büyüsüne kapılıp karnınızı fazla doyurmayın. Balığa da yer kalsın. Karadeniz yöresi balık kızartma konusunda üstat. Kullandıkları mısır unu çok iyi. Balık ne kadar una bulanır, ne sürede ve hangi ısıda kızartılır çok iyi biliyorlar. Ayrıca tereyağı ile kızartılan balığın lezzeti, çiçek yağı ile kızartılandan farklı ve daha iyi.
Karadeniz’de de, aynı bu işi çok iyi bilen Fransa’da olduğu gibi, tereyağı kullanılıyor. En azından Bey Pazarı lokantasında. Üç kafadar barbun, istavrit ve mezgitin tadına bakıyoruz. Karadeniz’de bulunan mezgit İstanbul’dakinden çok daha iyi. İstanbul’daki gibi iri mezgit değil. Küçük. Pamuk gibi. Özellikle çocukların çok hoşuna gidecek bir balık. Barbunun yumurta dökme zamanına denk geldiğimiz için maalesef yavan. Ama istavrit ağzınıza layık. Yediğimiz balıklardan da memnun kalıyoruz. Tam ayrılırken arka masada güzelce yemek yiyip, adabı ile rakısını içen üç bey ile selamlaşıyor ve laflamaya başlıyoruz.
Lokantanın sahibi çıkıyor
Karadeniz’de daha sonra defalarca duyacağımız lokantasında içki vermeyen lokantacıların diline pelesenk olmuş bir laf var: “Bizim bura insanı içince sarhoş olur, silaha sarılır.” Benim gördüğüm tam tersi. Bu üç bey son derece nuktedan ve görgülü ve efendi insanlar. Bir tanesi lokantanın sahibi çıkıyor. Konuştukça kendisini takdir ediyorum. Son derece bilgili, işini seven, Karadeniz’de eskisi gibi balık bulunmama nedenlerini çok iyi izah eden bir zat. Aynı zamanda da mizah anlayışı gelişmiş ve ülkemizin önde gelen komedyenleri ile aşık atabilecek biri. Ayrıca görünüş olarak da değerli Metin Akpınar’ın 20 sene öncesini andırıyor birazcık. Bizim çekim programı çok katı değil. Bir lokantayı daha programa alabiliriz. Kim olduğumuzu açıklıyor ve iznini istiyoruz. Memnuniyetle kabul ediyorlar. Bu güzel Karadeniz nimetlerini izleyicilere göstermeden önce böyle bir beyle ciddi sorunları ve balık konusunu ekranda tartışacağım için mutluyum.
Kenan ve Gökhan da aynı nedenle heyecanlılar. Hepimizin beklentisi büyük. İşte bu yüzden iki gün sonra, çekim gününün sabahında aldığımız haber üçümüzü de düşüncelere boğuyor. Sabah sabah soğuk duş etkisi yapıyor. Hâlâ program çekiminden neden vazgeçmiş olabileceklerini düşünüyor ama bulamıyorum. Her halükarda Trabzon’a tekrar gelirsem burayı ziyaret edecek ve bu sorunun cevabını arayacağım. Sizin de ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Rakı ve bira dahil, bol balık yiyerek adam başı 50 TL’ye çıkarsınız. TEL: (0462) 273 25 14
DEĞERLENDİRME: * * * *