Geçen ay Sevilen şaraplarının davetlisi olarak İzmir’de iki gün geçirdim ve Sevilen’in Denizli Güney ilçesindeki bağlarını ziyaret ettim. Ziyaretimin doruk noktalarından bir tanesi de İzmir tadım grubunun Mövenpick Oteli’nde organize ettiği bir gece ve o gecedeki yemek-şarap uyumu idi. Haftaya bu konuyu ele alacağim.
Sevilen’in sahiplerinden Enis Güner Bey, ben ve Ali Esat Göksel Bey için çok güzel bir program hazırlamıştı. Güzelin de ötesinde harikulade bir program ama bir istisna hariç. İstisna sabah 7’de uçağa binip Denizli’ye gitmek!
Düşünün sabah 6’da Yeşilköy’de olacaksınız. Benim gibi daha çok gece yaşayan bir insanın en büyük kâbuslarından biri sabah erken kalkmaktır. Uçağa yetişmem bir mucize idi (ayrıca Sevgili Ali Esat Bey benden de geç ve son ekabir yolcu olarak bindi).
Bağcılık açısından ideal
Diğer bir mucize de, bütün olumsuz koşullara ve tepeden gelen kösteklemelere rağmen ülkemizde iyi şaraplar yapılabiliyor olması ve kalitenin artması. Bunun ön koşulu da tabii bizim “terroir”(teruar) dediğimiz toprak ve iklim koşullarının uygun olduğu yerlerde bağcılık yapmak. Nasıl kaliteli malzeme olmadan iyi yemek yapamazsanız, kaliteli üzüm olmadan iyi şarap yapamazsınız.
Denizli’nin Güney ilçesi de zengin mineraller içeren toprak yapısı ve geceleri soğuk olan iklimi ile bağcılık açısından ideal bir yer. Zaten Enis Bey’in beni erken uyanmaya zorlaması da, sadist olduğundan değil, özel ihtimam gösterdikleri bu bağda bizi dolaştırıp hava kararmadan İzmir’e varabilmek içindi. Hani insan yeni doğmuş bebeğini nasıl arkadaşlarına gösterir ve onunla gurur duyarsa, ciddi şarapçılığa önem veren biri için de arkadaşlarını bağda gezdirmek buna benzer bir duygu.
Ancak benim için önemli olan şarapları tatmak. Mümkünse yıllandıkları fıçıda ve şişede. Aynı akşam Sevilen’in sahip olduğu İzmir’deki lokantada bizim için düzenlenen güzel akşam yemeğinde beş değişik Sevilen şarabını tattık.
Geriye baktığımda aklımda kalan üç izlenim var. Birincisi Enis Güner ile ilgili. İkincisi Sevilen ve teruar ile ilgili. Üçüncüsü de şarap tüketicisi ile ilgili. Bunları birlikte değerlendirdiğimizde de Türk şarapçılığının geleceği ile ilgili bir öngörüde bulunmak istiyorum.
Derinliği olan ciddi şaraplar
Enis Güner beni etkiledi. Mükemmel ev sahibi, ama daha önemlisi, damak tadı olan biri. Dünyada çok şaraphane sahibi tanıdım. Pek çoğu hasbelkader bu iştedir. Özel bir koku alma yetenekleri yoktur. İyi ve kötü şarabı pek ayıramazlar ve bir şeyin niçin iyi ya da kötü olduğunu da pek izah edemezler. Kendi şarapları dışında da pek şarap içmezler. Enis Bey farklı. Olayın farkında. Kendi standartları yüksek olduğu için iyi şarap yapmak istiyor ve nerede olduğunu, nereye gitmesi gerektiğini biliyor.
Sevilen’in İzmir bağlarından yaptıkları şarapların, örneğin 2007 Chardonnay ya da 2006 Premium Shiraz-Merlot şaraplarının da daha çok iç tüketime yönelik, fazla şahsiyeti ya da derinliği olmayan, meşe tahta lezzeti diğer aromalara baskın şaraplar olduğunu biliyor.
Belki sorunun bir kısmı Türk tüketicinin bu baskın meşe tadını “lüks” şarap lezzeti sanması. Sapla samanı birbirine karıştırması. Öte yandan ülkemizdeki çıtayı gerçekten yükselten ve belli bir derinliği olan şaraplar da üretiyor Sevilen.
Biz Güney bağlarından gelen üç şarabı denedik: 2006 Cabernet Sauvignon “900”. 2005 Centum ve 2007 Kalecik Karası.
Zarif ve dengeli bir şarap
Bunların hepsi derinliği olan ciddi şaraplar. Kanımca yüzde yüz Shiraz üzümünden yapılan Centum aralarında en az ilginci. Daha çok şarap konusunda fazla deneyimi olmayanların hoşlanacağı tip, tanenleri yumuşak, gövdeli ama yoğun olmayan bir şarap. Ayrıca genel denge ve çok boyutluluk açısından diğerlerinden geride.
2007 Kalecik Karası, Ankara dışında da üzümün geleceği olduğunu gösteriyor. Zarif ve dengeli bir şarap. Dürüstçe yapılmış. Bağlar eskidikçe eminin daha da derinlik kazanacak bu şarap.
“900” Cabernet çok özel, kireç, granit ve yüksek (900 metre) bir teruardan.
Granite özgü hafif iyode - tuzlu kirece özgü mineral tatlar bu şaraba geçmiş. Bağların çok genç olduğu belli ama sık dikim yapılarak ortaya çıkan şarabın yoğun olması sağlanmış. Henüz çok genç ve bitkisel aromaların fazla öne çıktığı bir şarap bu, ama ciddi gelecek vaat ediyor. Sanırım Sevilen, Güney bağlarından dünyü çapında şaraplar üretecek ilerde.
Bu tip şaraplar ülkemizde daha çok üretilecek, ama bazı şeylerin değişmesi gerekiyor. En önemlisi de asıl değerin nicelikte değil, bağ kalitesini öne çıkarması. Önde gelen şarapçılarımızın bağ adedi ve şişe sayısı belli değil, bağ kalitesini öne çıkarması. Az ama öz şarap üretmeleri. Tüketicinin ise herhangi bir markayı kaliteyle özdeşleştirmeyip farklı ve şahsiyeti olan şarapları aramaya başlaması. İnşallah zamanla olacak hepsi. Yeter ki, Enis Güner Bey gibi, önde gelen şarapçılarımız gerekli vizyona sahip olsunlar.