İzmir kökenli ama Denizli’nin Güney ilçesinde de bağları olan Sevilen, benim takdir ettiğim bir üretici. Özellikle Güney bölgesinden elde ettikleri şaraplar, bağların henüz çok genç olmasına rağmen belli bir derinliğe sahip. Bağlar yaşlanıp asmaların kökleri topraktan daha fazla mineral emecek duruma geldiğinde, ben Güney’den şahsiyetli şarapların elde edileceğini düşünüyorum. Sevilen bu sene Güney’den ‘Pink Fume’ adını verdikleri bir de roze şarap yapmış. Bu vesileyle ülkemizde yapılan rozeler hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Okuyucularımın bildiği gibi roze şaraplar yıllandırılmaz ve taze taze içilir. Ülkemizde son zamanlarda bu şaraplar için özellikle yaz aylarında iyi bir pazar oluştu. “40 yıllık yani oldu şimdi kâni” misali bazı üreticiler bir pazarlama taktiği ile bu şarapları “blush” olarak piyasaya sürdüler ve şarap konusunda eğitimi az olan tüketicimiz de bunu tuttu ve pazar büyüyor.
Bana da sık sık hangi roze şarabını önereceğim soruluyor. Geçen sene Büyülübağ’ın roze şarabını önermiştim. Bu seneki milezimi henüz tatmadım. Bunun dışında Kavaklıdere’nin Çalkarası üzümünden ürettiği rozenin en azından hoş, dengeli ve meyvemsi tatları çok önde, manipüle edilmemiş bir şarap olduğunu düşündüm. Bunun dışında içtiğim rozeleri sorunlu buluyorum. Pek çoğunun ciddi denge sorunları var. Bazıları aşırı dilue yani sulandırılmış gibi. Diğerlerinin alkolü çok yüksek ve hantal, ağır şaraplar. Üçüncü bir kategori de Frenk üzümlerinden gövdeli bir roze yapayım derken dengesiz ve içimi keyifli olmayan şaraplar yapmış. Sevilen’in de Merlot sepajindan elde ettiği roze üstünde daha çalışması gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan tadına baktığım iki beyaz ve iki kırmızı şarabı gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.
2008 CHARDONNAY
Maalesef ülkemizde Chardonnay üzümünden yapılan şaraplar genelde çok kötü. Yani pek çoğu dengesiz, asiditesi düşük, yoğunlukları sınırlı, tek boyutlu ve (Özellikle Premium adı veriliyorsa) kalitesiz meşe fıçıdan gelen kokuları baskın ve bitimlerinde damakta cilalı tahta kemirmiş gibi bir lezzet bırakan şaraplar.
Sevilen’in İzmir’deki bağlarından elde ettiği ve 20 TL’ye satacağı Chardonnay’yi ben bundan pahalı olan 2008 Premium Chardonnay’den daha fazla sevdim. Diri, canlı ve meyvemsi özellikleri öne çıkan bir Chardonnay bu. Bitim kısa ama damakta mineral diyemeyeceğim, bana Sultani’de suni şekilde ateşimizi yükseltip revirden rapor alarak sınavlardan kaçmak için afiyetle mideye indirdiğimiz tebeşirlerin lezzeti gibi (herhalde teruari yansıtan) bir tat kalıyor. Ayrıca içinde kalan azıcık karbondioksitten dolayı, azıcık köpüklü gibi bu şarap. Soğuk fermantasyon sayesinde şıranın diriliğinin korunduğu belli. Bu şarabı birlikte içtiğim arkadaşım Pascal Piedfort kendisine Venedik’in çok hoş bir yer olan Corte Sconta lokantasında içtiği ‘house wine’ ya da lokantanın kendi adına şişeletip karafta sunduğu beyaz şarabı hatırlattığını söyledi. Bence çok yerinde bir tespit. Şahsen aşağı yukarı aynı fiyattaki, hatta daha pahalı rozeler içeceğime yazın bu şarabı bol bol tüketirim.
2009 - 900 Fume Blanc
Güney ilçesinde yapılan bu şarabın 2008 milezimini beğenmiştim. 2009’da da aynı başarı ufak tefek farklarla devam ediyor. Bu da şarap yapımındaki başarı kadar rakımı 900 olan bağlarda Sauvignon üzümünün taşlı ve kumlu bu teruarı sevdiğini gösteriyor. Sanırım ‘Sauvignon Blanc’ yerine ‘Fume Blanc’ ibaresi ilk kez Napa Valley’de kullanılmıştı. Amaç meşe fıçıda fermante edilen Sauvignon üzümünü alüminyum tanklarda fermante edilenden ayırmak ve belki de daha sofistike bir adlandırmayla (Sauvignon asil denilebilecek sepajlar arasında değildir) basit Sauvignon’a göre daha pahalı olan şarabın fiyatını rasyonalize etmekti. İster Fume densin, ister sepajın adı şişede yazsın, ister de Fransızların yaptığı gibi etikette sepajın adı değil teruar belirtilsin, önemli olan şarabın ne kadar iyi olduğu. Ülkemizde Kavaklıdere Cote d’Avanos, Umurbey ve Sarafin Sauvignon gibi bu üzümden belli bir düzeyi bulan şaraplar elde ediliyor. Sevilen 900 kor bir tadımda yukarıda saydığım şaraplardan kendini ayıracak özelliklere sahip. Asidite ve mineralite. Burunda ince rendelenmiş limon kabuğu aroması, damakta da laym ve bitimde teruarın hediyesi bir mineralite. 2008’deki başlangıca kıyasla asidite bu şarapta kendini daha az belli ediyor. Buna karşılık içinde sekiz ay kaldığı biraz fazla tütsülenmiş Fransız meşe fıçılardan gelen bir aroma biraz baskın şu anda. Ancak ben şarabın tadına baktığımda henüz daha şişeleneli üç hafta olmuştu. Sanırım bu şarap bir süre daha şişede beklerse bu aroma daha iyi entegre olacak. Şarabın derinliği ve güçlü yapısı birkaç ay içinde farklı elemanlarının bir araya geleceğini ve bundan sonra 2-3 sene daha içene zevk vereceğini telkin ediyor. Bence şarapçılıktaki düzeyimiz dikkate alınırsa hiç fena değil!
2007 - 900 CABERNET SAUVIGNON VE 2007 CENTUM
Sonuçlarını sitemde yayımladığım İzmir kor tadımında her iki şarap da kendi kategorilerinde birinci geldi.
Detaylı tadım notları sitede yayımlandığı için burada tekrar etmeye gerek yok. İlgilenen okuyucular siteye bakabilir. Ek olarak söylenebilecekler şunlar: Centum’un şu anda ülkemizde yapılan en iyi Syrah seçilmesi şaşırtıcı değil. Bu şarabın 2005 senesi de çok iyiydi ve değerli somolye İsa Bal bu şarabı dünyanın önde gelen lokantalarından Michelin üç yıldızlı İngiliz Fat Duck’ın şarap listesine aldı. İsa Bal çapında bir somolyenin bu şarabı seçmesi hiçbir şekilde para ya da reklamla elde edilemeyecek bir başarı. Ülkemiz için de bir gurur kaynağı. 2007 Centum da bu başarıyı tekrarlayabilecek bir şarap. Bana göre iki pozitif özelliği var. Bir tanesi basit şaraplarda ve Yeni Dünya şaraplarının çoğunda olduğu gibi, sadece meyvemsi, tek boyutlu olmaması.Yani damakta ve bitimde belli bir topraksılık ve mineralite de var ve teruardan gelen bu özellikler şaraba ek bir boyut kazandırıyor. İkinci özelliği de şarabın “flamboyant” yani renkli-haz verici özelliklere sahip olması. Bu niteliğinden ötürü her düzeydeki şarapseverin hoşuna gidebilecek bir içki. Ben zaman geçtikçe Denizli teruarından daha da derinlikli ve 100 üzerine 90 ve üstü puan alabilecek Syrah’lar yapılabileceğini umuyorum. Centum’un tersine 900 Cabernet su anda haz verici değil. Daha çok “austere” denecek yani biraz kapalı ve damaktan çok beyine hitap eden, ilginç bir şarap. Benim için bu şarabı diğer Cabernet’lerden ayıran en önemli özellik belli bir zarafeti yakalaması. Diğer özelliği de asit-tanen dengesinin sağlanması. Nasıl yıllanacağını merak ediyorum. Tahminim bir sene sonra daha yuvarlak hale gelip, üç, dört sene inişe geçme- yeceği. 900 Cabernet 45 TL, Centum 55 TL.