Niye Nicos değil de Nick? Herhalde orada da bizdeki gibi adları İngilizce’ye çevirince daha bir fiyakalı oluyor. Acaba yabancı turist daha bir güven duyar diye mi düşünülüyor? Bence tam tersi. Yunan adasına giden turist Nicos’ta misafir olmanın Nick’e göre daha romantik olduğunu düşünür.
Belki de Anglo-Sakson’lara karşı biraz kompleksi olan sadece bizler değiliz. Komşumuzda da var azıcık.
Halbuki sessizce ve kendi halinde bir masada Ouzo içip öğle yemeğini yiyen Nicos benim kafamdaki ve Burgazadası’nda küçüklüğümden aklımda kalan Rum balıkçı tipinin tıpkısının aynısı. Neredeyse “N’aber lan Koço?” deyip, ensesine şaplağı patlatacağım.
Ama iyi ki kendimi tutuyorum. Bizim insanlarımız gibi tanımadıklarına karşı kapalı olur Rum balıkçılar.
Oğlu “Larry” öyle değil. İki metreye yaklaşan boyu, biracı göbeği ve sakalı ile tam bir “küçük dev”. Ama gözlerinin içi öyle gülüyor ve o kadar arkadaş canlısı ki, kendi kendime “Herhalde bazı yemekleri beğenmezsek bizi pataklamaz” diye düşünüyorum.
Larry, Bodrum’dan Kos adasına burada öğle yemeği yemek için bizi getiren Bülent Korman ve eşini biraz tanıyor. Daha da iyi tanıdığı bu lokantayı çok seven ve eşi ile birlikte Bodrum Marına’da kuyumcu dükkanı olan Cahit Bey. Aslen Antep’li olan Cahit Bey gibi bir yemeksever taa Bodrum’dan buraya deniz ürünleri için geliyorsa bu işte bir keramet vardır.
Balık işini bilenler ve diğerleri...
Garsonumuz da Türkleri tanıyan ve görmüş geçirmiş biri çıkıyor. Bizim o akşam pek yemek yemeye niyetli olmadığımızı ama öğlen “boşan da....” dedirtircesine yiyeceğimizi anlayınca “Merak etmeyin Larry ve ben çaresine bakarız” diyor.
Terasta masada oturuyoruz ama benim gözüm akvaryumda yüzen böceklere takılıyor. Bülent ile akvaryum teftişine çıkıp en semizlerini seçiyoruz. Bu arada file içinde ‘akvadis’ kum midyeleri de çarpıyor gözümüze. “Bundan da çiğ bir düzine isterız” diyoruz garsonumuza.
Gerçek balıkçıların gözunde çiğ balık ya da deniz ürünlerini sevmek ve bunları istemek, müşterinin ‘bu işten anladığının’ en şaşmaz göstergesidir. Burada da benim değişik ülkelerde denediğim bu kural bozulmuyor. Öyle lisan bilmeye falan pek gerek yok. Gerçek balıkçıların işlettiği balık lokantalarında müşterinin yaşı, milliyeti, cinselliği, hangi futbol takımını tuttuğu falan önemli değildir. İki kategori müşteri vardır: Bu işi bilenler ve diğerleri...
Herhalde burada da bu kural geçerli ki masamız donanmaya başlıyor. Önce kendi yapımları fırından yeni çıkmış nefis küçük ekmeklerle lezzetli bir zeytin ezmesi. Sonra sarımsaklı bır nevi tarator ile getirdikleri ‘mezgit köfte’. Köftenin içinde kırıntılar yok. Gerçek balık parçaları.
Sonra üç çeşit karides geliyor. Küçük ve kırmızı olanlarını kabukları ile sotelemişler. Adı Çim Çim. Çıtır çıtır ama içlerı kurumamış. Bütün olarak yiyorsunuz. Kuvvetle tavsiye edilir.
Sırada jumbo karideslerden iki tip ‘saganaki’ yani bir nevi sahanda tereyağlı karides var. Domates ve beyaz peynir ile yaptıkları güzel. Ama krema ve beyaz şarap sosu ile pişirdikleri enfes. Sıcacık taze ekmeği banıp sosunu temizliyoruz.
Dublörler değil böceklerin kendisi
Biz karideslerle meşgulken Larry geliyor. Böcekleri ızgara etmeden canlı iken ikiye ayırmış. Doğrusu ve Akdenız ülkelerinin önde gelen balık lokantalarında yapılanı bu tabii ki. Böceklerin içi bol etli ve kıpır kıpır. Herhalde Larry bunu bize “Bakın sizdeki gibi biz mostralık balık bulundurup balığın dublörünü kullanmayız” demek için yapıyor. Belki benim daha önceki bir yazımı okumuş. Ya da bizim ‘tatlı su balık gurmesı’ olup olmadığımızı ölçmek istiyor. Öyle ise sınavı geçiyoruz çünkü ne Bülent ile benim ne de bizim hanımların tek bır kılı kımıldıyor. “Bunun canlısı da çok lezzetlı olur” diyorum, ben. Barbar Türk!
Enfes yemekler masaya gelmeye devam ediyor. Artık İstanbul’da yemeye korktuğum beyaz şarap ve soğanlı midye haşlama enfes. Çiğ akvadisler, adam başı 3, çok az geliyor. Diğer bir enfes yemek de içi beyaz peynir, maydanoz ve domatesli kalamar dolma.
Ben, Adanalıların yaptığı gibi, süzme yoğurttan yaptıkları ‘cacığı’ da çok seviyorum.
Memnun kalmadığımız iki şey var: Ahtapot (çok sert) ve Greek salata (beyaz peynir bizim Ezine gibi değil).
Ama böcekler muhteşem!
Keza yemek sonunda gelen karpuz da tatlı. Yanında beyaz peynir ve bir nevi ıslatılmış pide veriyorlar.
Bır küçük Ouzo ve bir beyaz içiyoruz. İçtiğimiz beyaz, Kos’un yerel üzümünden. Açıkcası belleğimde iz bırakmadığı için not almıyorum.
Hesap değişik boyutlardaki gemi maketleri ile geliyor. Bize gelen ‘en babası’. Davetli olduğum için kendimi suçlu hissediyor ve Bülent’e soruyorum, “220 euro Vedat’cığım” diyor. Yanı aşağı yukarı adam başı 100 YTL.
Eh bizimle fiyat kıyaslamasını da siz yapın.
Adres: KOS adası G AVEROF 21
Tel: 23098
Değerlendirme: * * * *