Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kart oyununda kupa ve karo, maçanın pabucunu dama atar ama Bodrum-Türkbükü’ndeki plajlar arasında bence en güzeli buranın plajı.  Diğerleri gibi yol geçmiyor plajın önünden.  İzole bir yer ve koyun en ucu olduğu için deniz pırıl pırıl.
Maça Kızı sadece plajdan ibaret değil. Otel ve lokanta aynı zamanda. Öğlenleri  otel müşterilerine açık büfe servis var. Aynı  zamanda deniz kenarındaki barda oturup öğlen menüsünden de ısmarlamak mümkün.  Teorik olarak plaj ve  öğlen menüsü  sadece otel müşterilerine açık. Ancak Türkbükü’nde yazlık evi olan kimseler ve arkadaşları da buranın günlük ziyaretçileri arasında.
Akşam yemekleri ise otelin önündeki yamaca kurulmuş kat kat terasta yeniyor.  Herkese,  daha doğrusu adam başı, bir şişe şarap ile aşağı yukarı 150-200 TL ödeyebilecek herkese açık.  Masalar bizde genellikle yapıldığı gibi sıradaki asker misali dizilmedikleri için her köşeden denize hakimsiniz.
Oteli bilmem ama gerek plaj gerek restoran başarılı şekilde yönetiliyor. İşletme anlayışı açısından burası Türkiye’den çok Batı’yı andırıyor. Müşteri kitlesinin de yarısı yabancı, diğer yarısı da, diyelim Reina’da,  Büyükada Anadolu Kulüp’te falan rastlayacağınız kimseler. Genellikle orta yaşlı, yabancı misafirleri olan ve birbirlerini İstanbul’dan tanıyan bir kesim.

Devamlı yenilik peşinde
Maça Kızı’nın yönetici ve sahibi burayı kuran Ayla Hanım’ın oğlu Sahir Erozan. Ben 1990 başlarında Dünya Bankası’nda iken o da Washington DC’de başarılı bir lokanta işletirdi. Çekirdekten yetiştiği ve somölyelik de yaptığı için Sahir bu işin erbabı ve dünyada yeme-içme alanında nelerin olup bittiğinin farkında.  Birazcık bohem ve çok rahat görünen biri olması insanı yanıltıp Sahir’in işi ciddiye almadığını düşündürtebilir.
Tam tersine.  Sahir benim ABD’de örneklerini gördüğüm stilde bir işadamı. Kabı kabına sığmayan, devamlı yenilik peşinde, yanında çalışanlara iyi muamele eden ama hataya tahammülü olmayan ve gereğinde kimsenin gözünün yaşına bakmayacak tipte bir patron. Duygusal değil.
Böyle de olmalı çünkü başka türlü bu düzeyde bir işletme yaratmak mümkün değil. Evet fiyatlar astronomik ama buranın neredeyse tekelci bir konumu var.  Ben  burası kadar  pahalı işletmelerde o kadar çok hata görüyorum ki buralara ancak ‘hacıağa’ların geleceğini düşünüp bu işletme sahiplerini tanıdıktan sonra da bu kanımı pekiştiriyorum. Başka alanlarda para kazanıp butik otellere falan yatırım yapan zenginlerimizin çoğu mutfak ve lokanta işini bilmiyor,  malzeme kalitesinin önemini kavramıyor ve genellilikle pek de söz geçiremedikleri ama kendilerine iyi yağ çeken personellerinin oyuncağı oluyorlar. İşte Maça Kızı gibi bir yerin farkı burada ortaya çıkıyor. Rasyonel ve modern bir işletme.

Plaj üvey evlat gibi kalmamış
Sahir’in bir de şanslı bir yanı var.  Artık neredeyse ikiz kardeşi gibi olmuş Aret Sahakyan ile çalışıyor uzun yıllardır. Aret buranın mutfak sorumlusu.  Mutfağa girip yemek pişiriyor mu bilmiyorum ama belli ki malzeme alımı,  menü tasarımı ve mutfak personeli eğitimindeki bütün sorumluluk onda.
Sonuç başarılı.  Ana lokantaya önem verilirken plaj ve büfe üvey evlat gibi kalmamış. Örneğin buraya ilk ayak bastığım pazar günü büfede gördüğüm fırın mantı özenerek yapılmış. Plaj menüsündeki lahmacun gerçekten benim diyen kebapçıdaki lahmacun ile boy ölçüşür. Hamur ince, et kaliteli ve kıvamında ve, en önemlisi, kullanılan taş fırın belli ki bu iş için gerekli olan doğru ısıda. Keza pizzalar güzel ve plaj menüsündeki salatalar da, örneğin bir ‘roka-semizotu-kavun ve jambon serrano’ salatası hem malzeme tazeliği hem sosunun kıvamı ve konserve ürün kullanılmaması hem de bileşimin akıllıca olması ile dikkat çekiyor. Önceden doğradıkları kahverengileşmiş salatanın üstüne konserve mısır koyup, iki adi salam ekleyip ‘İtalyan’ diye 20 kağıda kakalayan lokantacılara duyurulur. Gitsinler, görsünler ve utansınlar.

Deniz ürünleri çok iyi
Akşam mönüsü de oldukça başarılı. Oldukça diyorum çünkü 2005 Corvus Blend No.2’ye (Merlot ve Shiraz) eşlik etmesi için ısmarladığım ‘6 saat fırınlanmış dana kaburga’ insanı şaşırtacak derecede kuru ve lezzetsiz.  55 TL boşa gidiyor.
Buna karşılık deniz ürünleri ve hamur işleri çok iyi.  Kullanılan malzemeler taze ve bileşimler yalın tadı bozmadan ona katkıda bulunuyor. Semizotu salatası üstüne yanında hafif acı domates ve pesto soslu Maine yetiştirme ıstakoz iyi.  Yengeç et ve sarımsak-zeytinyağı-pul biberli ince erişte (linguine) daha da iyi.  Hiçbiri dondurulmamış olan üçlü deniz mahsulleri tabağı ise en iyisi: Kremalı,  kırmızı biberli patates dilimleri üstüne ateşte ağır pişmiş lezzetli ahtapot konfit (İspanya Galisya’da yapıldığına benzer),  sarımsak ve parmesan soslu karışık yeşil salata üstü taze kalamar ve, yeşili bol ve portakallı, cevizli tabule üstü taze jumbo karides.
Yemeğin sonunda da, yaz günleri için,  sakız dondurmalı gratine orman meyveleri ideal.
Değerlendirme: 7.5/10