“You are crazy. You are crazy!”. Sen delisin, gerçekten delisin! “And you. You are more than crazy, man. You are nutty!” Ya sen. Sen zırdelisin arkadaşım!
Daniel O’Donnell ile Vedat Milor, yani bendeniz arasında yaşanan sevimli bir diyalog.
Daniel O’Donnell eski Tekel şaraplarının devamı olan Kayra şaraplarının bir numarası.
Belki tartışmaya şahit olanlar Daniel ve benim geçmişte de bir araya gelip daha ilk görüşmede birbirimize kanımızın kaynadığını ve sanki 3-4 yıl değil, 30 senelik geçmişi olan ahbap çavuşlar gibi birbirimizi iğnelemekten haz aldığımızı bilmiyorlar.
Daniel bana göre “Güzel Amerikalı”. Fırıl fırıl dönen gözlerini ve iri çiçek desenli kısa kollu “hippie” gömleklerini kastetmiyorum. Mükemmelliyetçi ve açık fikirli ve mesleğine aşık ve hayatı hep iyi tarafından gören ve paylaşmayı seven biri olmasını kastediyorum.
Neden mi zırdeli? Eh, yukarıda saydığım özellikler bir insanın, özellikle şu yaşadığımız aşırı materyalist ve hoyrat dünyada “deli” damgasını yemesi için yeterli olmaz mı?
Eğer yetmez ise ikinci bir nedenim var.
Bence Daniel Chardonnay beyaz üzümünden Ege bölgesinde uluslararası çapta bir şarap yapılabileceğini ya da yaptığını sandığı için birazcık ‘deli’.
Ya o niye bana “sen delisin” diyor?
“Ben Chardonnay diye bir şarap bilmem” dediğim için. “Vedat, Vedat”, diyor, “Şarap adlı meret üzümden yapılır. Bu şarap da Chardonnay üzümünden. Ne demek Chardonnay diye şarap olmaz demek?”
Şarabın şahsiyeti silikleşiyor
Sözkonusu şarap Kayra Vintage. Barrel Fermented Chardonnay sur Lie. 2008. 45 TL. Meşe fıçıda fermante edilmiş ve kendi tortusu üstünde dinlendirilip daha kompleks hale gelmesine çalışılmış. Bağlar Denizli Güney ilçesi ve İzmir Urla’dan. Ben “Chardonnay diye bir şey bilmem” diyorum, çünkü Fransa’nın Bourgogne bölgesinde en iyi sonuçlarını veren ve muhteşem şaraplara imza atan bu şarap, orada hiçbir zaman üzümün cinsine göre etiketlendirilmiyor. Şişelerde sepajın adı değil teruar özellikleri ön plana çıkıyor çünkü Fransa’da apelasyon sistemi var. Doğrusu da bu.
Dünyanın her yerinde Chardonnay üzümü yetişiyor. Amerika’nın bazı bölgeleri, Kuzey İtalya ve İspanya’da bazı iyi sonuçlar da alınıyor. Ama bu şarapların hiçbirinde Bourgogne şaraplarının derinliği, asiditesi ve mineral zenginliği yok.
Bizde yapılan Chardonnay’ler ise yavan, tekdüze, asiditesi düşük ve mineralitesi olmayan şaraplar. Bence hiç var olmasalar daha iyi olur, çünkü emek ve para harcanmaz. Bu anlamda da “Ben Chardonnay tanımıyorum” demek istiyorum.
Bir de asiditesi düşük şaraba meşe fıçıda malolaktik fermantasyon yaptığınız zaman şarabın şahsiyeti (teruar özelliği) iyice silikleşiyor. Böyle bir şarabı (Danielin de önerdiği gibi) iyice soğutup içmek lazım ki içinin kof olduğu belli olmasın.
Ama seven sever. İsteyen ödül verir. Ben de beyaz içtiğim zaman yerel üzümlerimizi ve bizde iyi sonuç veren Sauvignon’u yeğler ve Godot’yu bekler gibi ülkemizde de Chardonnay’ye uygun bir teruarın tespit edilmesini beklemeye devam ederim.
Bu arada Daniel’in yaptığı diğer güzel şarapları içerim.
Daniel Kayra Vintage serisinden iki güzel kupaj yaratmış.
Chardonnay’nin aksine Syrah ya da Shiraz ülkemiz toprağını seviyor. Ege yöresinde de iyi sonuç veriyor.
Daniel’in 2005 Kayra Imperial Shiraz ülkemizde bu üzümden yapılan en iyi bir-iki şaraptan biri idi. Yoğun, kadife dokulu ve tanenleri yumuşak ‘Yeni Dünya Stilinde’ bir şarap.
2007 Kayra Vintage Shiraz da, azıcık Petit Verdot ilavesi ile aynı çizgiyi devam ettiriyor. 45 liraya ucuz değil, ama aromatik yapısı zengin, damakta dolgun ve meyvemsi (özellikle kara orman meyveleri), bitimi orta-uzun bir şarap. Tanenler azıcık köşeli ve 2005 kadar zarif yapılı değil, ama insana 3-5 yıl sonra zirveye ulaşacağını ve 10-15 sene yıllanabileceğini düşündürten ve kavımda olmasından mutluluk duyacağım bir şarap.
2007 Kayra Vintage Cabernet Sauvignon, Merlot ve Bogazkere de ilginç bir kupaj. Ülkemizde cabernetler genellikle çok erken hasat ediliyor ve şaraplar dengesiz, kısa bitimli, hoyrat tanenli ve ‘astringent’ yani bitimde ağzınızı buruşturuyorsunuz. Sıcak iklimlerde de Cabernetlerde benim ‘tipik Yeni Dünya’ dediğim yeşil biber aroması var.
Bu şarapta da yeşil biber aroması var ama hasat belli ki üzümler olgunlaştığında yapılmış. Fazla derinliği olduğunu söyleyemem ama içerken haz veren, ‘hedonistik’ bir şarap.
Boğazkere de şaraba iyi entegre olmuş ve adeta vahşi ve rüstik bir boyut eklemiş. Bunu merak ediyorum ama emin olduğum bir şey var. O’Donnell giderek çıtayı yükseltiyor ve yükseltmeye devam edecek.