Umarım bu satırların okuyucuları sevgili Güngör Uras Bey'in 'Ayşe Hanım teyzesi'ne aşinadır. Karmaşık iktisadi konuları basitleştirip herkesin anlayacağı bir dille ama konuyu çarpıtmadan ve özünü zedelemeden anlatmakta usta olan Güngör Bey, 'Ayşe Hanım teyze'nin anlayacağı dille yazar. Yani ortalama okuyucunun iktisadi konularda özel bir eğitimi olmasa bile zeki ve arif olduğunu varsayar.
Günümüz iktisatçıları sofistike 'oyun teorisi' modelleri kullanmaya devam etsin, işin özü Plato ve Aristo’dan beri pek değişmemiştir. Ürettiğinizden coğunu tüketir, üretimi artırmadan tüketimi kamçılar ve kazandığınızdan çoğunu harcarsanız, er veya geç bunun bedelini ödersiniz. Hem fakirleşirsiniz hem de elalem sizin yerinize sizin ve çocuklarınızın geleceğini ilgilendiren kararları vermeye başlar. Nasıl kötü iktisadi politikalar halka “alternatifi yok” diye yutturulabiliyorsa, kötü ürünler de akıllı ve manipule edici reklam kampanyalarıyla pazarlanabiliyor. Maalesef şarap işinde özellikle böyle. Manipule edilmiş, aynı sallama çay gibi sallama meşe parçalarıyla kötü kokuları maskelenmiş ve ‘pahalı’ süsü verilmiş, bitimi yeşil ve damak büzücü, dengesiz, aynı zamanda da aşırı üretimden dolayı sulandırılmış gibi olan şaraplar gırla gidiyor piyasada. Ama bal gibi pazarlanıyor bu şaraplar, hem de bazıları 50 TL'nin üzerinde. Lokantalar da bunları ikiye, üçe katlıyor. Ayşe Hanım teyzeler, Mehmet Bey amcalar da bana devamlı mesaj yolluyor: “20 TL altı ve güzel bir şarap tavsiye etsene bize!” Maalesef cevaplarım hayal kırıklığına uğratıyor onları. Tek kelime ile cevap veriyorum: “Bilmiyorum.” Sonra da düşünüyorum. Neden İtalya'da 5 euro altı güzel şarapları lokantada içmek nasip oluyor da bizde bu paraya limonata zor içiliyor?
Son gezimde içtiğim şaraplar aklıma geliyor. Hosteria Della Piazzetta Lokantası'nı anlatmıştım. Burada içtiğim şaraba bakın. Le Due Ancore. Fondi adlı üreticinin. Üzüm Montepulciano. Tamamen doğal. Kükürt kullanılmamış. Lezzet ve koku meşe ile maskelenmemiş. Meyvemsi, yumuşak, dengeli ve damakta ipek gibi. Asit-tanen dengesi optimum. Eğer yaban mantarı ya da trüf ile denerseniz bunların lezzetini bastırmıyor. Tam tersine topraksı aromaları iyice ortaya çıkarıyor. Fiyat mı? Para almıyor lokantanın sahibi Flaviano. Musluk suyu gibi müessesenin hediyesi olarak masaya koyuyor. Benim adımı taşıyan internet sitemdeki premium Türk şarapları paneline bakın. Oradaki 140 TL'lik şaraptan 3-4 puan yüksek değerlendiririm bu şarabı.
Ya lokantada 6 euro verirseniz?
O zaman, örneğin Casalvieri’deki Osteria Di Tempo Perso Lokantası'nda 2006 Palombo Rizerva gibi Comino vadisinde, dağlarda, bin metre yükseklikte üretilen bir Cabernet geliyor önünüze. Bayağı kompleks ve dolgun. Bitim de uzun. Damakta acımsı ya da ‘vegetal’, yeşil ve kuru tanenlerin ağır bastığı bir lezzet kalmıyor. Hafif topraksı ve mineralimsi bir lezzet. Bu da trüf gibi yerin altında yetişen bir mantar türüyle birlikte iyi gidiyor. Ama gramı 3 euro’dan beyaz trüf rendeletirseniz yemeklerinize, bunun yanında en uygun şaraplar Piemonte yöresinde yetişen Nebbiolo üzümünden yapılanlar. Ama mutlaka yıllanmış Barolo ve Barbaresco şarapları denenmeli. Ben de öyle yapıyorum. Geçen hafta bahsettiğim üç lokanta var Alba ve civarında. La Libera Lokantası'nda bir Barbaresco deniyorum. 1985 Marchesi di Gresy. Camp Gros. 100 euro. Favorim olan All’Enoteca Lokantası'nda bir Barolo deniyorum. 1989 Oddero. La Morra kasabasında (rakım olarak en yüksek yer Piemonte’de) Rocche di Castiglione parseli. 80 euro. Battaglino Lokantası 1997 Elio Grasso Barolo öneriyor. Vigna Chinera. 50 euro.
Herkes memnunsa söylenecek bir şey yok
Lokantalarda bizim premium kırmızılar 120-300 euro arasında. Denediğim şaraplar biraz daha ucuz. Acaba “İyiye iyi, kötüye kötü” diyen Mehmet Bey amca bu şarapları tatsa ne der? Sonuç olarak Gresy de üzüm suyu, bakkallarda satılan ve markalarını hepinizin bildiği şaraplar da. İkisi de fermante edilmiş üzüm suyu işte. Gerçek Arnavutköy Osmanlı çileği de çilek, hormonlu erik büyüklüğünde çilek de çilek. Serada yetişmiş ve dalından erken koparılıp etilen gazıyla kırmızılaştırılmış domates de domates, eylül ayında çıkan pembe ve ince kabuklu Büyükada tarla domatesi de domates. Herkes içtiğinden ve yediğinden memnunsa be- nim söyleyecek pek bir şeyim yok. Öte yandan ben Ayşe Ha-nım teyzelerin önlerine seçenek sunuldu- ğu zaman Hanya ile Kon- ya'yı ayırt edeceklerine inanıyorum. Bakalım o günler gelecek mi?
Hep birlikte göreceğiz.