Okuyucularım bilir, genellikle İstanbul’daki İtalyan lokantalarını değerlendirirken bunları İtalya ile kıyasladığımı. Belki bu yüzden pek İtalyan lokantasına gitmek istemiyorum. Patronların çoğu moda bu olduğu ve maliyeti 3 TL olan bir makarna yemeğini 10 misli fiyata satabilecekleri için bu işe soyunmuşlar. Aşçıların çoğu ise ya İtalyan yemeklerini bilmiyor ve işi kitaplardan öğrenmeye çalışıyor, ya da eğer İtalyan iseler, ülkelerinde bu sektörde ancak bulaşıkçı olarak iş bulabilecek kimseler.
Il Patio’nun sahibi Rudy Pellino gerçek bir İtalyan aşçı. Ülkemizi de tanıyor. Daha önce Mezzaluna’da baş aşçı imiş. Şimdi de Teşvikiye’de lokantası. İtalya’da hiçbir iyi aşçı pizza yapmaz. Pizza ustaları da sadece bu işi yapar. Ama ülkemiz gerçekleri Rudy gibi işinin ehli insanları pizzacılığa zorluyor.
Bence burada pizza yemeye gerek yok. Tadına baktığım Marguerita sıradandı. Herhalde fırın gerçek pizza fırını değil ve ülkemizde taze mozarella bulmak da mümkün değil. Burada ödeyeceğiniz paranın onda birine iyi lahmacun yemek daha akıllıca.
Öte yandan makarna ya da ‘pasta’ kategorisinde durum farklı. Rudy Türk işi makarnalara İtalyanca isim koyup bilmeyenlere yutturmuyor. Gerçekten İtalyan işi yapıyor.
Trenette. Tonnarelli. Scialatelli. Kesimleri ve kalınlıkları farklı üç makarna. Hepsi ev yapımı ve elle kesilmiş. Hepsi, olması gerektiği gibi, al dente pişmiş. Çiğ değil tabii ama dişe dokunuyor.
Trenette ile uyumlu olan klasik sos ‘pesto’ yani reyhan sosudur. Reyhan, sarımsak ve zeytinyağı. Rudy bunu sarımsaksız hazırlıyor. Başarılı.
Tonnarelli acılı domates sos ve karides ile geliyor. Domates sos da kendi yapımı ve başarılı. Öte yandan karides dondurulmuş.Scialatelli porcini mantarı ve levrek parçaları ile. Maalesef levrek dondurulmuş ya da çiftlik (veya her ikisi) olduğu için lezzetsiz. Makarna güzel olmasına rağmen bu yemek yavan.
Buna karşılık gerek kalamar tava gerek de deniz kereviti çok iyi.
Rudy kalamar ızgaranın nasıl yapılacağı konusunda çok kişiye ders verebilir. Azıcık çırpılmış yumurta ve galeta ununa bulamış ızgaraya atmadan önce. İncecik kıtır tabaka pamuk gibi kalamarın lezzetine katkıda bulunuyor, onu gizlemiyor. Yanında gelen ve bir nevi İtalyan teratoru olarak adlandırılabilecek sos da çok lezzetli.
Deniz kerevitleri de Karadeniz’den gelmiş. İri değiller ama en azından benim orada bulunduğum öğlen taze idiler. Rudy bunları tavada ve gene tam kıvamında pişirmiş. Yani yerken deniz lezzeti alıyor ve ne yediğinizi biliyorsunuz. Yanlarında gelen mayonez de ev yapımı ve Allah’a şükür, ketçap değil domates kullanılarak hazırlanmış. Ayrıca ince ince kesilmiş avokado dilimleri de bu hafif ve lezzetli yemeğe pek yakışmış.
Bira içerek ve tatlı yemeden hesap adam başına 75 TL.
Değerlendirme: * * *
Tel: 212 291 82 00
Hıngal
Kısıklı benim pek yolumun düştüğü bir semt değil, ama ne zaman orayı ziyaret etsem içimi bir nostalji kaplıyor.
Sanki eski İstanbul ruhu devam ediyor bu semtte. Huzurlu bir semt.
Kısıklı meydanında sevimli ve ne tip bir yer olduğu adından pek anlaşılmayan bir lokanta Hıngal.
Bir iki ev yemeği dışında mantı yapılıyor burada. Ama bildik Kayseri mantısı değil.
Dağıstan mantısı.
Mantının görünüşü çocukluğumuzda deniz kenarında toplamayı çok sevdiğimiz deniz minarelerini andırıyor. Şekli onun gibi ve tırtıllı.
Üç ayrı çeşidi var: Beyaz, sarı ve kırmızı. Pancar suyu ve zerdeçal ile renklendirilmiş olanları renkli.
Beyaz ve kırmızı olanları kıymalı. Ama pancar suyu ile renklendirilmiş olanı epey acı.
Zerdeçal ile renklendirileninin ise içi patatesli.
Sadece şekil değil, bildiğimiz mantıdan farklı olan. Bunların hamuru azıcık sirke ile yoğrulmuş.
Ayrıca üstlerine yoğurt dökülmüyor. Yanında sirke ve yoğurt ile sunuluyor. Aslı sirke ile yemekmiş. Ben de öyle yaptım ve özellikle de bol acılı olanına sirkenin çok yakıştığını gördüm.
Bizim mantıdan diğer bir farkı da kıymaya bol soğan konması. Et lezzeti kadar soğan lezzeti de alıyorsunuz. Kıyma dana kıyması olduğu için biraz kuru. Soğan lezzet veriyor. Burayı işleten bir karı koca. Okan ve Melike Sönmez. Nezih bir çift. Hijyene önem verdikleri belli oluyor sağınıza ve solunuza bakınca.
Melike Hanım ayrıca yayla çorbası yapıyor. Bir de benim ilk kez yediğim ‘Nevzine’. Cevizli ve tahinli bir Kayseri tatlısı. Yanında taze ve mevsimlik meyvelerden yapılan bir sosla sunulması Melike Hanım’ın sıra dışı bir şeyler yapmak istediğinin göstergesi.
Bence burası bir lokantadan çok bir kahve. Ama ne alaturka nargile içilip okey oynanacak kahve ne de Nişantaşı tipi piyasaya çıkmak için gidilen kahve. Daha çok kafa dinlemeye gelinecek, rahatlıkla kitabınızı - gazetenizi okuyup paşa gönlünüzün çektiği kadar oyalanabileceğiniz bir yer.
Ama bu arada sakın Hıngal mantının tadına bakmayı unutmayın.
Tel: 216 326 46 35