Neden bahsediyor bu adam diyeceksiniz herhalde.
Bordeaux ile öbür gün rövanş maçını oynuyoruz. Ben bu yazıyı kaleme alırken bu akşamki ilk maçın sonucunu bilmiyorum.
Bordeaux saygı duyulması gereken, sağlam bir futbol takımı. Yıldızlardan çok takım oyununa dayalı bir ekip.
Buranın şarapları da herkesin bildiği gibi dünyanın en ünlü şarapları. Tek rakipleri gene Fransa’da olan Bourgogne bölgesi.
Cimbom ile Sarı Kanarya gibi bu ikisi. Ezeli rekabet. Biri ağzı ile kuş tutsa bile diğeri ona “aferin” demez. Ama için için birbirlerinin değerini teslim eder ve tek başlarına kalsalar “büyük” olamayacaklarını bilirler.
İpeksi doku ve zarafet
Hatırlıyor musunuz Souness’in Kadıköy’de GS bayrağını sahanın ortasına dikişini? Bordeaux’ya bir lokantaya Bourgogne şarabı götürmek bunun gibi bir şeydir. Bu işi Bordeaux şarapçılığının göbeğinde, Medoc’ta, herkesin şarabını kendi getirdiği Lion d’Or adlı bir bistroda birlikte yemeğe gittiğimiz bir Amerikalı şarap ithalcisi arkadaşım yaptı.
Linç edilmekten zor kurtulduk! Vallahi Cimbom’un bir zaferi sonrası Fenerbahçe semtinde GS forması ile dolaşıp postu kurtardım ama Bordeaux’da resmen dayak yiyorduk. Ama Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Adamlar futbolu bizler kadar bilmese bile şarap yapmayı biliyor.
1864, 1870, 1929, 45, 47, 61, ve 70 ve 71 de yapılmış bazı öyle kırmızı şaraplar vardır ki Bordeaux’da akıllara durgunluk verir.
Ben 15 yıl önce ve bir grup yemeği olduğu için herkese yarım kadeh düşen 1870 Lafite açıldığı zaman odayı dolduran gül kokusunu ve şarabın o tarifi zor ipeksi dokusu ve zarafetini hâlâ dün gibi hatırlıyorum.
Futbol-şarap bağlantısı
Ancak cevaplanması zor olan soru şu: Acaba günümüzün, özellikle de 80 sonrasının Bordeaux’ları aynı başarıyı tekrarlayabilecek mi? Efsane devam edecek mi?
Bu konuda ahkâm kesmek kolay, çünkü sorunun cevabı verildiği zaman ahkâm kesenlerin hiçbiri hayatta olmayacak. Kimse yanıldıklarını yüzlerine vurmayacak. Genel kanı efsanenin devam etmeyeceği yönünde.
Nedeni basit: Şarap dünyası da futbol dünyası gibi. Gelişme istikametini tayin eden uzmanların düşündükleri değil müşterinin davranışı.
Futbolda seyirci ‘Hatice değil netice’ diyor. Bir - iki maç kötü gitse haklı - haksız fatura antrenöre çıkıyor. Gömlek değiştirilir gibi antrenör değişiyor. Bir takım kazandığı sürece de, ciddi eleştirmenler istedikleri kadar bazı eksiklere dikkat çeksin, ne taraftar ne yönetici onlara kulak veriyor.
Şarap dünyasında da benzer şeyler oluyor. Yanlış anlaşılmasın yurt dışından bahsediyorum.
Şarap tüketicisi hemen zevk veren ve taneni yumuşak şarap istiyor. Şarap eleştirmenleri daha piyasaya çıkar çıkmaz şarapları notluyor ve Robert Parker gibi (daha önceki yazılarımda tanıttığım) bir şarap dünyasının imparatorundan yüksek not alan ihya, düşük alan ziyan oluyor.
Bu konudaki etkili ve yetkili dergiler reklam aldıkları ölçüde belli şaraplara yer veriyor ve onları yüksek puan ile ödüllendiriyor.
Şarap üreticisi ne yapsın? Bordeaux kırmızı şarapları tanenli ve teruarı yansıttıkları zaman en azından bir 10 sene tıpanın açılmaması gereken şaraplar.
Ama geleneğe uygun şarap yapsa adam iflas edecek. Belki 50 sene sonra değeri anlaşılacak ama bugünü kurtarmaya yetmeyecek.
Şarap transferleri
Michel Rolland gibi ‘uluslararası’ stilde şarap yapan süper önologlar tutuluyor. Bağcılık o kadar önemli değil. Biyodinamik tarım pahalı. Verim varsın yüksek olsun. Meşe tadı baskın şaraplar yaparız kimse anlamaz. Üretimde bazı manipülasyonlar ile tanenleri yumuşatmak ve kısa sürede zevk verecek şaraplar üretmek mümkün.
Ama o zaman uzun dönem feda ediliyor tabii. Güzel şaraplar yapılıyor ama muhteşem şaraplar giderek azalmaya başlıyor.
1964 ve 1970 Ausone gibi şaraplar pek yapılmıyor artık Bordeaux’da. Bu şarapları yapan Pascal Delbeck ülkeyi terkediyor. Kendi şatosu BelAir’i de Petrus’ün sahibi Moueix ailesine satıyor.
Öte yandan giderek ambalajlamaya önem vermiye başlıyor Şato sahipleri. O derecede ki Şato Rollan de By sahibi Jean Guyon Escada ile anlaşıyor. Ürettiği dört şarabı ‘Bacchus Box’ dediği ve Alman modacı Escada’nın dizayn ettiği şık çantalarda sergiliyor.
Önolog olarak da Güney İtalya’dan ve Amalfi kıyısındaki Montevetrano adlı Robert Parker’ın çok hoşuna giden şarabı yapan Ricardo Cottarella’yı Fransaya getirtiyor.
Futbol dünyası gibi şarap dünyası da globalleşiyor. Bir zamanlar mükemmelliyetçiliğin kalesi olan Bordeaux modernleşme kisvesi altında kolaycılığa kaçıyor.
Ancak asıl büyüklük hata yapmamak değil hatadan dönmektir.
2005 sonrasında Bordeaux’da olan bu. İyiye gidişin ciddi emareleri var. Gelecek yazımda kısaca bundan bahsedip tavsiyelerde bulunacağım.