Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları

Askerlik arkadaşım Fatih Savcısı Mithat İlbeyoğlu öğrencilik yıllarında kuruya çok talim etmiş. “Ben bu İspir fasulyede pek bir özellik bulmadım. Seni bir Süleymaniye’ye götüreyim kuru fasulye için”, diyor. Ama topu bana atmayı da ihmal etmiyor: “uzman sensin tabii, sen daha iyi bilirsin.”
Mithat hâlâ iyi futbol oynuyor. Topu geri atıyorum. “ben öğrencilik yıllarında siyah havyar ve şampanyaya talim ederdim. Sen daha iyi bilirsin.”
Mithat kuzu sevmiyor ama iyi dana etinin iyisinden anlıyor. Dana kavurmayı nasıl bulduğunu soruyorum.
“Eh işte, diyor. Biraz kuru.”
Benim fikrimin aynısının tıpkısı bu.
Fatih’te Kömür Lokantası’ndayız.
Burası tanınan bir esnaf lokantası.
Ama bizim ziyaret ettiğimiz gün herhalde formda değiller.
Yanımda eşim ve kendisiyle ilk kez tanıştığım ama yemek analizlerine çok değer verdiğim bir okuyucum da var. Ona dönüyorum:
“Alper kömür çorbasını nasıl buldun?” Sevim Gökyıldız Hanım’ın Esnaf Lokantaları kitabında bu çorbanın tarifi var. Ağzım sulanmıştı ve denemek istedim. Ama işin doğrusu hayal kırıklığına uğramış durumdayım.
“Lezzetler yeterince yoğun ve belirgin değil”, diyor Alper ve ekliyor: “Fatih’teki Paçacı Mahmud’un yaptığı gibi manda yoğurdu ile terbiye edilse daha iyi olurdu”
Bugün benim fazla çalışmama gerek yok. Bizim hanım da, Mithat’ın aksine, kuzu sever ve ona Elbasan Tava söylemişiz. Hanıma soruyorum fikrini.
“Bu kuzu değil, dana eti”, diyor.
Tadıyorum. İstanbul’un bazı esnaf lokantalarında güzel yapılan ama farklı ve en mükemmel örneğini İzmir’de Adil Müftüoğlu’nda bulduğum Elbasan Tava burada “eh işte.”
Garsona soruyoruz. Evet, dana eti.
Halbuki aşağıda tezgâhtan seçerken bize kuzu eti olduğunu söylemişlerdi!
Sorun belki şu. Hiçbir şey kötü değil. Ama hiçbir öğün sıra dışı da değil.
Örneğin zeytinyağlı tabağı. Enginar fena değil ama sanki zeytinyağı ile pişmemiş. Yaprak sarma fazla pişmiş. Ayşekadın yeşil fasulye biraz kart. Beyaz lahana sarma ve patlıcan tava daha iyiler. Yoğurtlu semizotunun da semizotusu çok az.
Benim patlıcan ezme üstü tepsi kebap zararsız. Dört kişi 100’e belki pahalı değil ama bir esnaf lokantası olarak ucuz da değil.
Benden dostane söylemesi. Şöhret onları biraz gevşetmiş gibi. Sanki heyecanlarını azıcık kaybetmişler.

Şöhretten etkilenmemiş

Buna karşılık buraya yürüyerek 10 dakika mesafede olan Fatih Karadeniz pidecisi öyle ünden-şöhretten etkilenmemiş.
Yıllardır yaptıkları gibi aynı endüstriyel olmayan un, salamurada bir ay bekleyen aynı Trabzon peyniri ve aynı tereyağı ile pide yapıyorlar. Taş fırınlarında odun ateşi yanıyor ve pide mis gibi hafif is kokarak önünüze geliyor. Altı iyice kıtır pişmiş (bundan hoşlanmayanlar var ama ben seviyorum).
Pidenin üstüne de vakfıkebir tereyağından bir parça ekliyorlar.
Ben ek tereyağı rica ediyorum ve tabii ki hem peynirli hem de kıymalıya yumurta kırdırıyorum. Bir de bu kadar güzel bir pide ile kırmızı şarap içebilsem keyfim tam olacak ama burada sadece ayran ve meşrubat var.
O zaman onlara tek önerim bu kadar leziz pide için biraz uğraşıp tam yağlı ve şanlarına layık bir ayran bulundurmak lokantada.
Önce pide sonra esnaf lokantası falan derken karnımız doymasına doyuyor ama Fatih’e de her zaman gelinmiyor.
“Tatlıya var mısınız arkadaşlar”, diyorum. “Size bir Fatih Sarma ısmarlayayım. Hafiftir”.
Alper mırın kırın ediyor.
Meğer onun aklında başka bir plan varmış.
Beni Fatih’teki başka bir tatlıcıya götürmek istiyor.
Adı Adana Tatlıcısı (Tel: 524 6039)

Sadece iki ürünleri var

Ana caddede ama öyle bir dükkân ki önünden yüz kez geçsem gene dikkatimi çekmez. Sadece iki ürünleri var.
Burma ve taş kadayıf. Taş kadayıf dediklerini önce saca döküyorlar, sonra da yağda kızarıyor. Taş kadayıf güzel, burma şahane. Tatlıların şerbeti iyi ayarlanmış. Belli ki katkı maddesi kullanmıyorlar. Kullandıkları yağı yakmamışlar.
Oturacak yer yok burada. Peçeteye sarıp iki lokmada bitiriyorsunuz. Tabii dikkat etseniz bile parmaklarınız azıcık şerbetleniyor ve susuyorsunuz. Hepimiz su istiyoruz.
Yokmuş. Nedenini soruyorum.
“Abi hep biz kazanacak değiliz. Biraz da başkaları kazansın”, şeklinde geliyor cevap.
“Hak eden kazansın”, diyorum. İçimden geçen diğer düşünceyi ise kendime saklıyorum: “Maalesef bizim ülkede genellikle tersi oluyor.”
Bu arada Fatih mucizeleri devam ediyor.
Bir dahaki sefere de sarma tatlısını deneriz.

Haberin Devamı

KÖMÜR LOKANTASI: * * * * *
Tel:212 631 4004
FATİH KARADENİZ PİDECİSİ: * * * * *
Tel: 212 523 9775