Çekim için gittiğimiz Erzurum’da başımıza şu ana kadar hiç yaşamadığımız bir olay geldi
İki günlüğüne Erzurum’dayız. ‘Tadı Damağımda’ programı için ev yemekleri yapan bir lokanta çekmek istiyoruz.
‘Hacı Baba Dönercisi’nin sahibi Recai Bey, bizi Erzurum Evleri’ne götürüyor ve sahibi Siyami Bey’le tanıştırıyor. Beş eski ev, iç içe restore edilmiş. 2 TL’ye gezilebiliyor. Lor dolması ve patates burani gibi yöresel yemekleri yaptıkları yer...
Çekim için konuşuluyor, anlaşılıyor, sonra telefonlaşılıyor. Ertesi gün 19.30 için sözleşiyoruz. Çekim 20.30’da başlayacak. Tabii biz, “Eğer bir değişiklik olursa haber verin” diyerek numaramızı bırakıyoruz.
Ertesi gün bir sürprizle karşılaşıyoruz. 500 kişilik grup varmış ve çekime 23.00’ten önce başlamamız mümkün değilmiş. Ya da ertesi sabah 8’de yapabilirmişiz... Bize telefon edip durumu aynı gün bildirmedikleri için başka bir yeri çekme şansımızı da kaybediyoruz.
İlgilerine ve nezaketlerine teşekkür edip ayrılıyoruz.
Servisi takdir ettim
Şöförümüz Muzaffer, “Sizi benzer bir yere götüreyim” diyor.
Gittiğimiz lokanta gene eski bir Erzurum evinin restore edilmiş hali. Adı, ‘Daşhane’.
Bizi çok iyi karşılıyorlar. İki gündür şahit olduğumuz Erzurum misafirperverliğinin en güzel örneğini sergiliyorlar.
Maalesef o akşam fasıl olduğu için çekim yapmamız mümkün olmuyor, ancak aç karnımızı doyurabiliyoruz.
Bize bahçede güzel bir masa hazırlanıyor. Kesme çorba, yaprak sarma, dana tandır, dana kavurma, salata, su böreği ve mantı geliyor.
Yemeklerden çok servisi takdir ediyorum. İstanbul’un lüks lokantalardaki gibi dikkatli ve titizler. Tabaklarımız ne gereksiz yere değiştiriliyor ne de kirliyken önümüzde kalıyor. Çatal, bıçak ve kaşıklar devamlı değiştiriliyor. Bardaklar tertemiz. Bizimki bahçedeki tek masa olmasına rağmen (herkes içeride fasıl dinliyordu), öksüz evlat muamelesi yapmıyorlar. Abartmadan, devamlı ilgileniyorlar ve herkes elinden geleni yapıyor.
Lavaş, yaprak sarma ve tatlılar güzel
“Yemek nasıl?” diye soracaksınız. Ne yalan söyleyeyim, fazla iz bırakmıyor. Kötü değil ama iz bırakan cinsten de değil.
Gene de 2-3 şey dikkatimi çekiyor. Birincisi tandırda yapılan lavaş. Mis gibi kokuyor ve incecik.
İkincisi, yaprak sarma. Yaprak biraz kalın fakat gerçekten çok lezzetli. İçi biraz macun gibi olmasına rağmen kıtır kıtır yaprakla birbirine yakışıyorlar.
Tatlılarsa iz bırakıyor. Biri tereyağda pişirilmiş ve üzerine ceviz serpilmiş karadut pestili. Diğeri; gene tereyağında pişirilmiş ve üzerine ceviz rendelenmiş kuru kara dut. Son derece hafif ve lezzetliler.
Doğal ve otantik ambiyans, güzel tatlılar ve güleryüzlü, samimi servis dışında, buranın başka bir cazip tarafı da, fiyatları.
Altı kişi tıka basa yedik, doyduk ve 150 TL verdik.
Lokanta içkisiz.
Tunceli’nin Türkbükü’nden ne farkı var?
İkinci sürprizse, bundan tamamen farklı.
Erzincan’dan Elazığ’a gidiyoruz. Tunceli’den geçmek kestirme. “O yol tehlikeli” diyenler oluyor ama dinlemiyoruz. İyi ki de kulak asmamışız.
Tunceli’ye varmadan Pak Köprüsü’nün orada Yükselen Çay Bahçesi diye bir yerde mola veriyoruz.
Enfes bir saç kavurma kokusu var. Aç olsam deneyeceğim...
Ama asıl muhteşem olan, doğa ve insanlar. Arkanızdaki yemyeşil dağlar... Önünüzde akıp giden Munzur Çayı ve tahta köprü... Limonata gibi, aşırı sıcak olmayan ama nem oranı sıfır hava... Dereye atlayıp serin sularda yüzen delikanlılar... Bikinili, kendine güvenleri yürüyüşlerinden belli olan, mağrur ve güzel genç kızlar... Selülitsiz, sımsıkı, dipdiri vücutlar. Çevremde keyifli, güzellikle rakı içip kavurma yiyen aileler...
Daha çok Fransa’nın, İspanya’nın, İtalya’nın kırsalında karşılaştığım ve gıpta ettiğim bu uygar tabloyla Tunceli’de karşılaşıyorum.
Bu arada ekleyeyim...
Közde pişen ve yöresel Munzur Suyu’yla demledikleri çay da nefis!
Peki soracaksınız, “Türkbükü’yle arasında ne fark var?” diye. Söyleyeyim. Ovacık-Gözeler mevkiindeki gibi muhteşem doğa, akar sular ve kırmızı doğal alabalık, Bodrum ve civarında yok. Burada yetiştirme alabalığa 6 TL verirsiniz, Türkbükü’nde saman gibi levrek için servet harcarsınız. Türkbükü’nde bira 30 kağıt, burada aynı bira 3 TL. Türkbükü’nde Serdar Ortaç dinliyorlar, buradaki ezgiler Agre Jihan’ın.
Seçim sizin!