Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları

İnsan, özellikle de başkalarının gıpta ettiği bir uğraş içindeyse ve de halinden yakınırsa, bu herhalde yakışık almaz.
Benim de şarap konusunda yazarken içinde bulunduğum durum bu. Birçok okuyucumun para ile satın aldığı ya da alamadığı şarapları bedava denemek şansına sahibim ama durumumdan memnun değilim. Neden mi?
Çünkü kötü şarap içmektense ben rakı ya da bira içmeyi tercih ederim.
Bu yüzden de genellikle rakı içiyorum ülkemde!
Bizde kaliteli şarapların bu kadar nadir olmasının 100 tane nedeni olabilir ama  birinci neden o kadar ağır basıyor ki, bunu büyük harflerle yazmanın  faydası var:

Haberin Devamı


KALİTELİ ŞARAP İÇİN KALİTELİ BÖLGE BAĞCILIĞI GEREKİR.

İşin yüzde seksen ya da doksanı bağcılıktadır çünkü. Kaliteli ve bölgenin toprak ve iklim şartlarına uygun üzüm olmadan kaliteli şarap yapamazsınız. İyi üzümden kötü taşımacılık ya da adamsendeci imalat yüzünden kötü şarap elde edebilirsiniz. Ama bunun tersi olmaz. Dünyanın en modern ve graviteye dayalı imalat sistemini kurun, en pahalı meşe fıçılarda şarabı yıllandırın, vasat üzümden kaliteli şarap elde edemezsiniz.
İşin püf noktası burada ama işin zorluğu da burada. Çünkü ülkemizde maalesef  bağların çoğu köylülerin elinde. Köylü üreticinin pek çoğu bu işi sevdiğinden değil para için ve biraz da isteksizce yapıyor. Üzümlerini parayı en çok bastırana satıyor. Ne kadar randımanı artırırsa o kadar para kazanıyor.  Randıman arttıkça da şarap kalitesi düşüyor. Kaybeden tüketici oluyor.
O zaman çözümün iki yolu var. Bir, üretici kendi bağlarına sahip olacak ve miktar yerine kaliteye önem verecek. Kendi bağlarında o bölge ve iklim şartlarına uygun üzümleri mümkün olduğunca organik tarım yaparak yetiştirecek.  Ortaya çıkan şaraplar da uluslararası stilde ve tekdüze şaraplar olmayıp uzmanların “terroir” şarabı dediği, benim dürüst ve şahsiyetli diye adlandırdığım şaraplar olacak.
İkinci çözüm de üretici ile çok yakın bağlantı içine girip onlarla karşılıklı güvene ve akıllı bir teşvik sistemine dayalı ilişkiler kurmak. Yani randımana değil kaliteye prim vermek ve üretimin her aşamasında üretici ile birlikte çalışmak.
Anladığım kadarı ile de Kavaklıdere şaraplarının rotası bu yönde. Yukarıda bahsettiğim her iki yolda da çaba sarf ediyorlar.
İkinci çabanın ürünlerini ben ziyaret ettiğim Uyurca köyünde gördüm. Kalecik Karası üretilen ve Ankara’ya 45 dakika olan bu köyde gördüğüm bağlar ve bağcılık anlayışının gerisinde çok uzun süren cabalar ve mücadeleler yatıyor.
Başarılı olmak için bir yandan batıl inançlar ve kör gelenekler ile mücadele ederken diğer yandan da köy içinde doğru ittifakları kurmak ve başarı örnekleri yaratarak küçük çıkar gruplarının direnişini kırmak gerekiyor. Bunu Türkiye ölçeğine yayarsanız görürsünüz ki bu o kadar karmaşık ve din/ekonomi/siyaset gibi makro güçlerin köy ölçeğinde etkilerini hissettirdiği bir süreç ki bu konuda sosyoloji ve antropoloji alanlarında doktora tezleri yazılmaz ise yazık olur.
Birinci çabanın ürünlerini de Kavaklıdere yavaş yavaş almaya başlıyor. Çok yakında piyasaya çıkacak iki şarabı özellikle okuyucularıma tavsiye etmek isterim.

Haberin Devamı

2006 Cotes D’avanos Sauvignon Blanc
Muhakkak tadın bu şarabı. Şu ana kadar içtiğiniz Sauvignon’lara benzemiyor değil mi? Burada anlaşalım ama hemen bir sonuç çıkarmayalım. Aromaya bakalım. Sadece meyve aroması mı, yoksa hem çiçeksi hem Ege otlarını anımsatan aromalar var mı?  Damaktan kayıp geçiyor mu? Tekdüze bir lezzet mi yoksa siz de benim gibi hayal gücünüzü çalıştırmaya başlıyor musunuz? Bitimde de damakta mineral tatlar kaldığında hemfikir miyiz?
Söylemeselerdi bir Pascal Cotat Mont Damnes ya da Dagueneau Silex Sauvignon içtiğimi sanırdım.
Demek ki Kapadokya’nın volkanik ve ince kumlu toprağında, randımanı düşük tutarak ve fermantasyon sonunda ortaya çıkan ince tortu üstünde elevage yapılarak (elevage sur lie) uluslararası stilde olmayan ama uluslararası çapta şarap üretilebiliyor.
Bu şarap çıtayı iki basamak yükseltiyor.

Haberin Devamı

2006 Pendore Syrah
Kim demiş ülkemizde sadece Yeni Dünya stili “kör gözüm parmağına” ve “aslında şarap değil rakı sevenler” için Syrah ya da Şiraz üretilir diye? Bu şarap basbayağı Fransız stili, örneğin  bir Cote Rotie’yi andırıyor. Zarif ve çok boyutlu. Yemek suresince değişip daha ilginç hale geliyor. Başlangıçta kara orman meyveleri sonra da çikolata kaplı Napolyon kirazı ve tatlı baharat lezzetleri kalıyor damakta.
Dengeli ve genç bir bağ için oldukça derinliği olan, yoğun bir şarap. Evet, belki şarabın yıllandığı küçük meşe fıçılardan gelen tanenler daha şaraba tam entegre olmamış ve belki bir Cote Rotie kadar kompleks değil ama Salihli’deki genç bağlardan zamanla Cote Rotie ve Hermitage’lar ile boy ölçüşecek bir şarap yapılabileceğinin erken müjdecisi bu şarap.
Çıta bir basamak yükseliyor.