Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Övünülecek bir şey mi yerilecek bir alışkanlık mı bilmem ama benim bir prensibim var. Hiçbir organize tura katılmam. Yurtdışında kendi programımı kendim düzenlerim. Başkalarının benim için düzenlediği programa uymak benim keyfimi kaçırır.
Bunun böyle olmasının bir nedeni de büyük otelleri sevmemem, tatillerimi nerede yemek yeneceği ekseninde planlamam, akşam yemeklerine dört saat falan harcamam ve gittiğim yerlerde bölgeye özgü ürünlerin sergilendiği pazar yerlerini dolaşmaktan hoşlanmam. Organize turlarda bu tip serüvenlere yer yok.
Öte yandan bu tip zevkleri paylaşan arkadaşlar ile seyahatin zevki de başka oluyor. Bottin Gourmand ve Trois Etoiles gibi Fransız gurmelerinin izlediği dergilere yazılar yazan arkadaşım Julien Tort ve Amerikalı eşi Kirsten “Gel Fransa’nın kuzey batısındaki Brötonya’da birkaç gün geçirelim, orada kalacak ev de var” deyince bu teklif cazip geldi. Özellikle de Tort çiftinin 5 yaşında oğulları ve 8 yaşında kızları olduğu için bizim 6 yaşındaki Ceylan’ımızı da yanımıza almakta bir sakınca görmedik.
Paris’ten kalacağımız Cancale şehrine yolculuk 5 saat sürdü. Manş denizi kıyısındaki bu küçük şehir ve etrafındaki St. Malo ve Dinard gibi küçük yerleşimler daha ayak basar basmaz insanın iştahını kabartıyorlar. Bir yandan tertemiz Manş Denizi’nin kendine özgü iyot kokusu, diğer taraftan geleneksel fırınlardan gelen maya ve fırında pişen börek aromaları. Çirkin beton yapılaşmanın olmadığı, yüzyılın başında dikilen ve her biri diğerinden farklı muhteşem gotik evlerin geçen zamana ve standart siteleşmeye meydan okuduğu, medcezir olayından dolayı kumsal plajlarının bir görünüp bir deniz altında kaldığı bu yöre gerçekten Batı dünyasının en şahsiyetli köşelerinden biri.

En lezzetli deniz ürünleri
Cote Emeraude denen Brötonya’nın bu küçük köşesinin en şanslı tarafı da fazla turistik ve popüler olmaması. Kıyı kentleri hala Disneyland haline gelmemiş, yaşamlarını turizme borçlu değiller.
Bir de tabii ki, istiridye yatakları başta olmak üzere, Fransa’nın en lezzetli deniz ürünleri burada. Yöre balıkçıları da sadece iyi havada denize açılan ve işin kolayına kaçıp trol ile avlama yapan “korkak” ve bindikleri dalı kesen dar ufuklu balıkçılar değil. Gerçek denizci insanlar bunlar.
Yörenin deniz ürünlerini tatmak için güzel bir lokantada iki kişilik “plateau de fruits de mer” denilen ve çiğ kabuklulardan oluşan tepsiyi denemek şart.  Biz de böyle yaptık ve daha ilk gece kendimizi Le Coquillage adlı lokantada bulduk.
Le Coquillage Michelin üç yıldızlı şef Olivier Rollinger’nin bistrosu, yani iddiasız ve fiyatları makul olan ikinci lokantası. Tabii iddiasız olmak ve yemek kalitesi bambaşka şeyler. Le Coquillage’da her türlü deniz ürünü inanılmaz taze.  Ayrıca denize sıfır ve Chateau Richeu denen eski bir şatonun içinde olan lokantanın konumu da muhteşem. Bir yandan güneşin batışını ve med-cezir olayını seyrederken diğer yandan Taittenger roze şampanya ve bununla birlikte gelen küçük börek ve kanepeler ile yemeğe başlamanın keyfi başka.

Denizin meyveleri
Ama asıl keyif o inanılmaz tepsi içinde sunulan deniz ürünlerinin zenginliği, çeşitliliği ve tazeliğine tanık olmaz. Yandaki resimden görebileceğiniz gibi içinde 24 istiridye, 20-30 deniz kereviti, sayısız deniz salyangozu ve bizde adı bile bilinmeyen diğer kabuklular, üç farklı kum midyesi çeşidi (kedonya, palourdes), iki ayrı çeşit pavurya bulunan bu tepsiyi sonuna kadar tüketmeyi başarırsanız hediye olarak bundan sonra önünüze o bölgeye özgü ve ülkemize ithal edilen ikinci sınıf ABD ve Kanada ıstakozlarına göre çok daha lezzetli olan bölgenin siyah renkli gerçek kaya ıstakozu ızgara geliyor. Bunu da bitirdikten sonra peynir isteyip istemediğiniz soruluyor ve hayır derseniz önünüze “chariot des desserts” denen ve üç rafına belki 25 çeşit taze pasta ve dondurmanın bulunduğu ayaklı servis masası konuluyor. İçinde neler yok ki? Hepsi günlük meyve tartları,  karamelli ve çikolatalı tartlar, makaronlar, iki çeşit milföy, 5 çeşit dondurma, çikolatalı mus, limonlu profiterol...
Böyle bir akşam yemeğinden sonra insanın canı evde yemek istiyor. Bizde, hanımlar güzellik uykusunda iken, Julien ile yerel pazarların yolunu tutuyor ve aklınıza ne gelirse alıyoruz. 5 santim kalınlığında dana pirzola, yörenin meşhur pre-sale denen kuzu cinsinden kuzu kol, tam mevsiminde olan yerel patatesler, fener, dil ve lagos balıkları, enfes deniz örümceği denen pavurya... Fiyatlar gerçekten inanılmaz cazip.
İkinci günümüzde hem bunları evde pişirip tasarruf yapıyor hem de bir gün sonra gideceğimiz ve Fransa’nın en iyi deniz ürünleri lokantası addedilen Rollinger’nin Maison de Bricourt lokantasından önce işi ağırdan alıyoruz. Haftaya da bu lokantadan bahsedeceğim sevgili okuyucular.
COQUILLAGE:  *   *   *   *   *