Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Neden mi bravo? Türkiye’de yapılan en iyi şarabı yaptıkları ve dünyada ses getirecek bir şarap ürettikleri için mi?
Hayır. 2006 Signium iyi bir şarap ama tarihe geçecek bir şarap değil. Böyle bir şarap daha ülkemizde üretilmedi. Ama zamanla üretilecek. Ben buna inanıyorum. Fakat önce kültürün ve bakış açısının değişmesi lazım. Tüketicilerden önce de üreticiler değiştirmeli bakış açısını.
İşte yazımın başlığı bu anlamda kullanıldı. Bravo Doluca. Neden mi?
Yerleşik kültür ve bakış açısını değiştirmeye başladıkları için.
Nedir mi ülkemizde yerleşik bakış açısı?
Hani “At Martini Debreli Hasan” derler ya!
Kültürümüz biraz öyle. Herkes bol keseden atıyor ve mangalda kül bırakmıyor.
Örneğin lokantacılar. Kendi haklarında söylediklerine bakarsanız her yaptıkları “dünyada tek, bir numara, birinci,  en muhteşem,  en iyi, vs...”
Niye böyleyiz biz?
Naçizane kanımca bunun en önemli sebebi otoriter aile yapısı ve ezberci eğitim sistemi. Varolan kurumlar sorumluluk duygusunun, araştırmacı ve yaptığını sorgulayıcı bir geleneğin gelişmesine pek imkân sağlamıyorlar.
Daha da kötüsü eleştirel ve analitik bakış açısı toplumda güdük kalıyor. Başarının sırrı özeleştiri ve mükemmeli arama değil,  başkasını karalama, sorumluluk kabul etmeme ve kendine methiye düzme olarak görülüyor.
Şarap dünyası da bu durumdan nasibini alıyor tabii. Birçoğunun laflarına bakarsanız Türkiye neredeyse Fransa ile boy ölçüşecek bir ülke.
Halbuki uluslararası pazarda pek esamemiz okunmuyor. Hiçbir Türk şarabı uluslararası bir müzayedede arz-ı endam eylemiyor.
Şarap uzmanlarının yazdıkları dünyada şarapçılık konulu kitaplarda Yunanistan’a bile 5-10 sayfa ayrılırken Türkiye yarım sayfada kalıyor.
Hayır bunun nedeni her türlü başarısızlığımızı dile pelesenk olmuş şekilde açıkladığımız gibi “kendimizi tanıtamamamız” ya da “bizi sevmemeleri” falan değil.
Neden çok basit.  Seviyemiz düşük.
İşte tam bu noktada Doluca ve benden bravo alan proje devreye giriyor.
İçe dönük kültür ve olaya bakış açımızı değiştırmeye dönük bir proje söz konusu.
Doluca yeni bir arayışta...
Bu arayışın simgesi de ilki 2006 milezimi olan Signium adlı kupaj. Açıkça söylenmese bile bu çaba üç önemli gerçeği fark etmenin sonucu.

Doluca hedefi doğru seçmiş
Birinci gerçek şu. Mükemmel bağcılık olmadan iyi şarap olmaz.
İkinci gerçek şu. Cabernet Sauvignon veya Chardonnay gibi pahalı ya da prestijli diye belli sepajlara bel bağlamayacaksın. Eğer bu üzümler ülkemizin teruarlarında iyi sonuç vermiyorsa onlarda ısrar etmekten vazgeçeceksin.
Üçüncü gerçek şu. Varolan ile yetinmeyecek ve kendi kendini aldatmayacaksın. Eğer çıtayı yükseltmek ve kişilikli bir şarap üretmek istiyorsan yaslanacağın bir gelenek ve kopya edeceğin bir stil olmadığını bileceksin. Öte yandan şaşmaz bir ilkeyi benimseyeceksin. Arayış, arayış ve gene arayış.
El yordamıyla ve özeleştiri yaparak, belki bir kaplumbağa gibi yani yavaş yavaş, ama kararlı ve hedefi bilerek ilerleyeceksin. Doluca hedefi doğru seçmiş. “Kendi teruarlarımızı yansıtan, kendine özgü kişiliği olan bir şarap...”
Ciddi bir arayış içine girmişler. “Cabernet hep iyidir” gibi saçma dogmalara bağlanmamışlar, bilinmeze doğru bir yolculuğa çıkmışlar.
Belli ki zevk almışlar bu işten.  Nasıl sevilerek ve göz nuru dökerek pişen bir yemek kendini tabakta belli ederse,  bir şarabı içerken de onun gerisinde yatan tutku ve sevgi de gün ışığı gibi aşikârdır.

Şarapla duygusal bağ oluşuyor
Signium şarabını yudumlarken ve bardakta uzun bir yemek süresince uğradığı değişimi gözlemlerken bu şarabın fabrikasyon değil yaşayan bir ürün olduğunu düşünüyorsunuz. Adeta şarapla aranızda duygusal bir bağ oluşuyor. Oluşuyor çünkü şarap sanki kendisine dikkat etmeniz için adeta size yalvarıyor.
Gerçekten de dikkate şayan çünkü bir formüle indirgenmesi zor bir şarap. Syrah (shiraz) ağırlıklı ama Merlot sanki olgun ve dolgun Syrah’ya zarafet kazandırmış. Ortaya çıkan kupajın son elemanı yüzde onluk Boğazkere üzümü de bileşime damgasını vurmuş ve belli bir derinlik kazandırmış.
Hayır. Mükemmel bir şarap olduğunu ve  denge-derinlik-zarafet açısından varılabilecek en üst noktaya erişildiğini söyleyemem.
Ama yurtdışındaki herhangi bir tadıma göğsüm kabararak götüreceğimi söyleyebilirim.
Dileyelim ki Doluca’nın yeni projesi başlangıç heyecanından hiçbir şey kaybetmeden devam etsin.