Bırakın Amerika’yı, Avrupa’da bile Berkeley’deki gibi harika ve çeşit açısından zengin doğal ürünleri, mevsiminde ve ucuz denebilecek fiyatlara bulabileceğiniz başka yer bilmiyorum!
Bir lokantacı, birlikte çekilen fotoğrafımızı yollamış. Bakıyorum ve bakar bakmaz, ‘sil’ düğmesine basıp çöpe gönderiyorum...
Yorgun, bitkin ve gergin görüyorum kendimi.
İyi görünmememin bir
nedeni; reflümün o sırada beni iyice rahatsız etmesi. Ama tek nedeni o değil.
İstanbul trafiğinden nefret ediyorum. İnsanın ruhunu zehirlediğini düşünüyorum
trafiğin.
Bir de genel havanın ruhumu zehirlediğini düşünüyorum. Hoşgörüsüzlük, katılık ve cahil cesareti her tarafa hakim. İnsanlar korku içinde yaşıyor ve her an patlayacak gibiler.
Bu genel ortam hava kirliliğinden kötü. Sanki biber gazından beter bir gaz havayı zehirlemiş ve hepimiz her an patlamaya hazır barut fıçısı gibiyiz.
Hoşgörü havası her yerde
Öğrencilik yıllarımın göz ağrısı Berkeley’e ayak basar basmaz neşem yerine geliyor. Hava bahar havası. Amerika’da da tabii Obama’yı hâlâ Müslüman sanacak kadar cahil ve havayı kirleten yobazlar var ama Berkeley ve San Francisco sanki bunlardan arınmış.
Bizdeki genel bilinç düzeyinin 40, Amerika’nın genel bilinç düzeyinin 20 sene ilerisinde burası. Hoşgörü havası her yere sinince, ruhu adeta temizleniyor insanın.
Berkeley reflüme iyi geliyor
Demokratik, hoşgörülü, insanların fakir bile olsalar haysiyetleriyle yaşadığı ve sadece insan hayatına değil, hayvan ve doğaya da saygılı bir ortama girince temizlendiğimi hissediyorum.
İnanılmaz bir şey ama bu hava reflüme de iyi geliyor. Perhiz yapmayıp şarap içmeye devam etmeme rağmen!
Buradaki bilinç düzeyi, lokantalara ve süpermarketlere de yansımış. Özellikle Berkeley’de kimse genetiğiyle oynanmış ve raf ömrünü uzatmak için radyasyona tabi tutulmuş gıdaları tüketmek istemiyor.
Her adımbaşı ‘farmer market’ denen ekolojik pazarlar var. Berkeley’e çok yakın El Cerrito ya da Kensington’daki pazarlara gidin. Aynı bizdeki gibi. Yani malların çoğu organik ya da doğal değil. Arayıp bulmak gerekiyor.
Berkeley’deki küçük çiftçilerin mallarını sergilediği pazarları dolaşıyorum. Bunlardan biri Rose caddesi üzerinde. Central Street’te, postaneye yakın başka bir pazar daha var. İlki perşembe, ikincisi cumartesi günleri.
Bunların dışında Monterey Market ve Berkeley Bowl’da da organik sebze-meyve ve tahıl ürünlerinde inanılmaz seçenek var.
Monterey Fish Market da doğal şartlarda, zedelemeden yakalanmış ve taze balık satıyor.
Pavurya mevsimi
Şu sıralar ‘Dungeness crab’ denen iri pavuryanın tam zamanı. 1-1.5 kilo bir pavuryayı 20 dolar civarı alıyoruz. Linda güzel bir aioli hazırlıyor sos olarak. Yanında diri ve canlı bir Saumur Chenin Blanc, roka salata ve köy ekmeği. Al sana bir akşam yemeği.
Köy ekmeği dedim. Buğday dünyanın her yerinde metalaşmış. Altın gibi alınıp satılabiliyor. Eskiden 4 bin olan buğday türü ikiye, üçe inip standartlaşmış. Tabii verimi yüksek, besin değeri düşük buğday türleri her tarafı istila etmiş.
Şimdi hem Avrupa hem Amerika’da buna karşı bir hareket var. Metalaşamayan buğday arayışı. Çok eski ve besin değeri yüksek türler yetiştirilmeye başlandı. İşte bu açılardan bakınca da bilinç düzeyi çok ileri buralarda bize göre diyorum.
Kaliteli buğday kullanan çok iyi iki fırın var. Biri çalışanların hepsinin ortak olduğu Cheese Board. Doğal ekşi mayadan ekmekleri ve bagetleri çok iyi. Benim bir favorim ‘cheese roll’ dedikleri, son derece yoğun kıvamlı ve peynirli böreğe benzettiğim ekmek. Ayrıca dünyanın her yerinden gelen peynirleri de buluyorsunuz burada. Diğer fırınsa yılların ACME fırını. O da harika.
Gastronomik getto
Bir de çok iyi ve doğal otlamış sığır ve başka etleri bulabileceğiniz kasap var. Cafe Rouge içindeki kasap dükkanı. 5 hafta kuru dinlendirilmiş ve Piemontese türü sığırdan elde edilen pirzolaları harika çıktı. Yarın da Black Angus/ Siyah Angus (düz angustan daha lezzetli siyah angus) türü sığırlarından gelen bonfileyi deneyeceğiz.
Yılbaşında hanım pişirdi
bonfileyi. Özel bir sos hazırladı. Sırrını kimseyle paylaşmak
istemiyor!
Amerikalılar ‘gastronomik getto’ diyorlar Berkeley için. Gerçekten de öyle. Bırakın Amerika’yı, Avrupa’da bile burada olduğu gibi harika ve çeşit açısından zengin, doğal ürünleri, mevsiminde ve ucuz denebilecek fiyatlara bulabileceğiniz başka yer bilmiyorum.
Lokantalar için ciddi bir durum bu. Burası San Francisco gibi turistik değil. Yöre halkı oluşturuyor müşteri kesimini. Onları dışarıda yemek yemeye ikna etmek için lokantaların ağzıyla kuş tutması gerekiyor. Öyle de yapıyorlar.
Başka yazılarda da o konuyu ele alırım.