1800’lü yıllardan kalma prensiplerle üretilen Barolo ve Barbaresco şaraplarını, birinci sınıf bir aşçının elinden çıkan yemeklerle tatma fırsatı buldum
Hiç güzelim Barolo ve Barbaresco şaraplarını deneme şansınız oldu mu? Benim rustik diye adlandırdığım aromaları, geniz yakan asiditeleri, kırmızı orman meyvesi ağırlıklı damakları ve güçlü tanenleriyle bizim Boğazkere’ye benzettigim olur bu şarapları. Öte yandan doku ve zarafet açısından kırmızı Bourgogne’ları andıran bu şaraplar, özellikle yıllandıkça güzelleşir ve muhteşem aromalar ortaya çıkar.
Pinot Noir’le bir diğer benzerlikleri de şu: Nasıl ki Pinot Noir dünyanın her yerinde yetişse bile en iyi sonucu Fransa’da, Paris’in kuzeyindeki Beaune ve Dijon bölgelerinde veriyorsa, Nebbiolo üzümü de İtalya’daki sisli, soğuk, ıslak iklimi olan Piemonte bölgesini seviyor.
Arada genç şaraplar da içiyorum
Piemonte mutfağı da yöresel şaraplar için biçilmiş kaftan. Yörede, bizim yahni diyebileceğimiz ama şarap sosuyla uzun süre kısık ateşte pişen etler çok seviliyor ve bu yemekler Barolo ve Barbaresco şaraplarıyla çok güzel gidiyor. Ama bir sorun var.
Kırmızı Bourgogne şaraplarını fazla yıllanmadan içseniz bile büyük keyif alma ihtimaliniz fazla. Barolo ve Barbaresco şaraplarıysa en az 20 sene, hatta 30-40 sene yıllanmadan potansiyellerinin pek azını ortaya koyuyor. Özellikle yemekle uyum söz konusuysa genç bir Barolo’nun tıpasını çıkarmak yerine lokantalarda şişe başına ortalama 15-20 euro vererek Barbera ve Dolcetto şaraplarını açtırmayı tercih ediyorum. Gene de fırsat bulunca genç şarapları içmemezlik etmiyorum. Örneğin Marchesi Di Barolo... Fiyat olarak da son derece uygun olan bu şarapları her zaman sevdim. Son Piemonte ziyaretimde üretim yerlerini gezip, güzel şaraplarıyla güzel bir yemek yemek de kısmet oldu.
Kökleri 19’uncu yüzyıl başına uzanan bir yer burası. 1806 senesinde Barolo ve civar köylerin sahibi Falletto Markizi Carlo Tancredi, devrinin ihtişamı ve idari yöndeki başarılarıyla bizim Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa muadili sayılabilecek ‘Güneş Kral’ 14’üncü Louis’nin Maliyet Bakanı Jean-Baptiste Colbert’in soyundan gelen Juliette Colbert’le evleniyor.
İzdivaç sonrası adı Giulia Falletti di Barolo olan çiçeği burnunda 21 yaşındaki gelin, kocasının bağlarıyla yakından ilgileniyor ve Fransa’dan bazı uzmanlar bölgeye geliyor. Daha o zamandan beri Marchesi di Barolo teruara sadık, marangoz şarabı gibi olmayan, dengeli şaraplar üretmeyi amaçlıyor.
Organik üretim yapılıyor
O zamandan bu zamana şatonun ve bağların sahibi değişiyor ama temel prensipler değişmiyor. 1920 senesinde şatoyu satın alan ve günümuzde de elinde tutan Abbona Ailesi aynı felsefeyi benimsiyor. Fermantasyon fiberglass’la insüle edilmiş beton tanklarda yapıldıktan sonra şarap, günümüzde moda olduğu gibi aşırı tütsülenmiş 225 litrelik meşe fıçı ya da ‘barrique’lerde yapılmıyor. Kokusu nötr olan ve binle 10 bin litre arası olabilen botte’lerde yapılıyor. Ama daha da önemli olan bağ ve bağcılık tabii. Üretim organik ve bağlar eski. Verim düşük. Bunun sonucunda ortaya Barolo’nun tipik özelliklerini yansıtan güzel şaraplar çıkıyor.
Birinci sınıf aşçıları var
Bu aşçının adı, Walter. Şarapların halkla ilişkiler sorumlusu ve satış direktörü Alvise Bey, beni davet edince kırmadım tabii. İlk önce bölgenin tipik beyaz üzümü Arneis’in tadına baktık. Asiditesi düşük ama hantal olmayan, diri ve damakta kavrulmuş badem, olgun armut-elma izleri bırakan bu şarabın özellikle kabuklu deniz ürünleri için ideal olduğunu düşünüyorum. Öte yandan yörenin tipik mezelerinden tuna balığı soslu dana carpaccio ile de başarılı uyum sağladı.
Yemek yediğimiz salonun penceresinden seyrettiğimiz bağlarda Barbera üzümünden şarap üretiliyor. Palagal bagin adı. Barolo tepelerinde, yüksek rakımda üretilen bu Barbera gerçekten özel bir şarap. Hantal, meşe baskın ya da agresif olmadan, yoğun ve dolgun, kadife gibi. Truflu ve peynir fondülü yumurtayla harika içiliyor.
İkinci ziyaret için sabırsızlanıyorum
Ana yemekte Barolo sosunda pişmiş dana yahniyle ağır toplar sunuldu. 2007 Barolo (üç ayrı bağın harmanlaması) ve 2008 Barbaresco Serragrilli. Birincisindeki kakao-bitter, çikolata-meyankökü nüansları ve ikincisinin çok katmanlı yapısı ve oldukça meyvemsi, baharatlı bir girişten sonra damakta bıraktığı topraksı, mineralimsi izler ilginçti. Sorun, her ikisinin de çok çok genç, daha doğrusu henüz emekleme dönemindeki bebek gibi olmaları. Son olarak da damağımızı gül kokulu nefis bir nektarla temizledik. Bayağı uygun bir fiyata satılan Marchesi di Barolo’nun Moscato’su. Misket üzümünden. Tavsiye ederim.
Ama Marchesi di Barolo’nun asıl ünlü dijestif’i Chinato. Onu sunmadılar. İyi de oldu. Şimdi ikinci bir ziyaret için güzel bir gerekçem var.