Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları

Sıcak denizlerin balıkları yavan ve lezzetsiz. Kanımca bu balıklar balık köftesi ya da kokoreci gibi yemeklerde kullanılabilir ama ızgara olarak balıksever insanların önüne gelince hayal kırıklığına yol açıyor

Geçen sene Antalya’yı ziyaret ettiğimde arkadaşlarım beni Balıkçı Urcan’a götürmüşlerdi ve beğenmiştim.
Bu sefer değişik bir yer olsun istedim ve daha önce adını duyduğum Antalya Balık Evi’ni seçtim.
Urcan’ı önerdiğim gibi size burayı da önermek isterdim ama maalesef mümkün değil.
Balık Evi sadece beni değil grubumuzdaki herkesi hayal kırıklığına uğrattı.
Halbuki yemek gayet güzel başlamıştı.
Kaliteli siyah ve yeşil zeytin. Güzel ve taze ekmek.
Bunun dışındaki soğuk mezeler fazla iz bırakmasa bile hiçbir şikayete yol açmadı.
Turpotu, deniz börülcesi, radika ve brokoli tabağı biraz yavandı, sosu eksikti ama en azından önümüze gelen otlar diriydi.

Haberin Devamı

Harika bir rakı mezesi hibeş
Hibeş benim çok sevdiğim bir Antalya mezesi. Yöreye Mısırlılar tarafından getirildiği söylenir. İçinde bol tahin, sarımsak, limon, kırmızı biber ve kimyon var. Benim için harika bir rakı mezesi. Ülkemizin en iyi lokantalarından biri olan Yedimehmet harika bir hibeş yapıyor ve insan yedikçe yiyesi geliyor. Bir gün önce gene Yedi Mehmet’te Hakkı Bey’in hibeşini tatmamış olsaydım Balık Evi’nin hibeşini beğenebilirdim.
Buna karşılık ‘atom’ adlı mezeyi beğendim. Süzme yoğurt, sarımsak, patlıcan ve kuru kırmızı biber. Lezzetli.
Ciddi hayal kırıklığıysa balık ve karides oldu.
Tereyağlı jumbo karides kösele gibiydi önümüze geldiğinde. Karideslerin ayrıca ithal ve dondurulmuş olduğunu tahmin ediyorum.

İyi lağosu lokantalar kapışıyor
Antalyalıların grida dediği lağossa son zamanlarda ağzıma giren en lezzetsiz balıktı. Tahminim, bu yavan balığın sıcak denizlerden, muhtemelen Afrika’dan ithal lağoslardan olması.
Belki bu durum lokantanın kabahati de değil. Ülkemizde artık lağos da pek çıkmıyor. Çıkanı da ‘para peşin kırmızı meşin’ hesabı parayı önden bastıran birkaç lokanta kapışıyor.
Sıcak denizlerin balıkları yavan ve lezzetsiz. Kanımca bu balıklar balık köftesi ya da kokoreci gibi yemeklerde kullanılabilir ama ızgara olarak balıksever insanların önüne gelince hayal kırıklığına yol açıyor.
Dikkatimizi çeken bir başka olumsuz nokta da balıkla gelen yeşilliklerin kart olmasıydı. Antalya gibi her tarafı sera olan ve doğal çiftiklerin de olduğu bir yörede bu kabul edilemez.
Öte yandan Antalya’da her şey kötü gitmedi.
Kaleiçi’nde yeni bir butik otel-lokanta keşfettim.
Marina Restoran.
Genç İtalyan şef, çok hevesli ve güzel mezeler ve hamurişleri hazırlıyor.
İsterseniz onu da haftaya bırakalım.

Haberin Devamı

DÖRT ULUSLARARASI ÖDÜLLÜ TÜRK BEYAZ ŞARABI

Daha önce belirttiğim gibi Umay Çeviker Bey’le birlikte uluslararası yarışmalarda ödüllü ve Master of Wine’lardan yüksek puan almış olan Türk kırmızı şaraplarının tadımını yapıyoruz.
Sonuçları 2-3 hafta içinde açıklayacağım.
Bu arada ödüllü dört Türk beyaz şarabını kör tadımla tattık. Yani şişelerin üzeri kapalı olduğu için ne içtiğimizi bilmiyorduk.
100 üzerinden puan verdik. Her şarap şişelendiği an uluslararası normlara göre 50 puan alıyor. 75-79 vasat. 80-84 iyi. 85-89 çok iyi. 90-94 üstün. 95-100 klasik.
Üstün şarap çıkmadı ama çok iyi çıktı.
Birinci sırayı LA firmasının MON REVE 2010 Chardonnay-Chenin Blanc aldı 88.5 puanla (ben 88 verdim, Umay Bey 89 verdi). İkimizin de bu şarapta en hoşuna giden taraf, gerçek elegans yani zarafeti. Kayısı, şeftali gibi yaz meyvelerinin öne çıktığı, dengeli ve meşesi meyveye çok iyi entegre olmuş bir şarap.
İkinci sırayı 85 puanla 2011 SUVLA Grand Reserve aldı. Marsanne ve Rousanne üzümleri kupajı. İkimiz de bu şarabı yudumlarken öne çıkan sarı elma (golden apple) ve armut aromalarına aldanıp şarabı Chardonnay sandık. Marsanne ağırlıklı Fransız beyaz Hermitage şaraplarında kavrulmuş kuru yemiş aroması ve bitimi olur, bu şarapta yoktu. İkimiz de bu şarabı iyi yapılmış bulduk ama şarapta bir teruar özelliği göremedik. Yani dünyanın her yerinden gelebilecek olan, varyetel özellikleri meşe fıçı lezzetiyle örtülmüş iyi bir şarap olduğunu düşündük.
Kavaklıdere 2010 COTE D’AVANOS 83 puanla üçüncü geldi. İkimiz de aynı puanı verdik. İkimiz de Chardonnay’le Narince üzümlerinin yapısal ve dokusal olarak birbirine benzediğini ve narincenin ideal kupajının, Emir dışında, Semillon olacağını düşündük. Şarap biraz hantal ama dengeli. Portakal ve greyfurt marmeladı gibi cazip bir izlenim bırakıyor. Meşesi henüz şaraba iyi entegre olmamış.
Maalesef KUP Şarapçılık’ın 2010 Epic Chardonnay şarabının meşesi şaraba hiç entegre olmamış. Ben bu şarabı “Marangoz atölyesinden çıkmış” diye tanımladım. Gene de kullanılan üzümlerin kalitesi belli ve şarabın bitimi birçok Türk şarabında olduğu gibi acımsı değil. İkimiz de bu şaraba 81 puan verdik.
Herkesin kalitesini bildiği Kavaklıdere yanında piyasaya yeni üreticilerin çıkması son derece sevindirici.