2 bin yıllık sırrı saklıyor Ürdün Çölleri. Sapasağlam, ama insansız evler, gülkurusu rengindeki kayalara oyulmuş dev binalar, kutsal topraklar, Lut Gölü, Semud Kavmi’nin feci akıbeti, bende yıllardır Ürdün’e karşı dayanılmaz bir çekim gücü yaratıyor
Gece geç vakit varınca merakımızı gidermek için sabahı bekliyor ve ilk iş Madaba’daki St. Georges Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. Madaba mozaik şehri olarak biliniyor. Kilisenin içinde kutsal toprakların 2 milyon parça mozaikten yapılma çok büyük bir haritası var. Kilise 19’uncu yüzyıl Ortodoks kilisesi, ama moza-ikler 5’inci yüzyıldan kalma. Bu haritadan yeri tespit edilerek, İsa’nın vaftiz edildiği Bethanay adlı kalıntılar bulunabilmiş.
Denize, diğer adı ile Lut Gölü’ne girmek de Ürdün ile ilgili meraklarım arasında. 45 dakikalık bir yol ile deniz seviyesinden 462 aşağıda, Gedik Vadisi’ne, dünyanın en alçak yerine Ölü Deniz’e varıyoruz. Burada yüzmek ilginç bir deneyim. Kesinlikle kafayı sokmamanız gerek. Çok tuzlu, sıcak, batmak imkansız, dolayısıyla yüzmek de çok zor. Hiçbir şey yapmadan ölü balık gibi su üstünde kalıyorsunuz. Kumu ve kozmetik malzemeleri çok meşhur. Kumundan yapılan çok özel yüz maskesi ve zayıflatıcı serumlara hücum ediyoruz.
Nihayet kutsal topraklara varıyoruz. Musa’nın gömülü olduğu ve ilk kez kutsal toprakları gördüğü rivayet edilen Nebo Dağı’na çıkıyoruz. Gerçekten tepede durup araziye baktığınızda o kutsal havayı hissediyorsunuz. Tepedeki kilisenin içinde yine yer mozaikleri var. Müthiş manzaralar arasında ilerliyor ve yolda Kerak Kalesi’nde bir saat duruyoruz. Haçlıların 12’nci yüzyılda yaptıkları bir kale. Orta Doğu’nun Grand Kanyon’u diye anılan Mujib Vadisi’nde kısa bir mola verip, ‘Kral Yolu’ üzerinden Petra’ya geliyoruz. Çok uzun, dolu dolu ama yorucu bir gün geçiriyoruz. Tavsiyem Ölü Deniz’de mutlaka bir gece kalmanız ve bizim bir günde yaptıklarımızı iki güne bölmeniz.
Dünyanın yeni yedi harikasından
Otelimiz Petra’nın 7 km dışında Eski Taybeh Köyü terk edildikten sonra kalıntılar değerlendirilerek yapılmış bir otel. Yani otel aslında bir köyden oluşuyor. Ürdün’de yemeği mümkün olduğunca otelde yemeyi tercih ediyoruz. Ürdün mutfağı, lavaş ekmekleri ve şiş kebaplarıyla bizim Adana mutfağına benziyor. Bütün yemekler aşırı baharatlı ancak acı değil. Yerel halkın en sevdiği yemek şvarma; koyun etinden özel terbiye edilerek yapılan ve lavaş ekmeği arasında yenen bir yemek. Bir de ‘Mansaf‘ları var, o da koyun etinin pilavla sunulan şekli. Çayı sadece yemekten sonra, bizdeki kahve niyetine içiyorlar. İçine nane vs. garip otlar atılıyor. Bir küçük bardağa yaklaşık beş kaşık şeker atıyorlar, karıştırıyorlar ve servis yapıyorlar. Benim gibi çay koliklerin, yanında çay götürmesini tavsiye ediyorum.
Petra’da, ‘Kutsal Hazine Avcıları’ filminin çekildiği mekandayız. Petra dünyanın yeni yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor. Tarihi M.Ö 400’lere dayanıyor ve yaklaşık 100 kilometrekare alana yayılıyor. Arap çölünün kenarındaki bu antik şehrin, anfi tiyatrosu, tapınakları, sarayları ve mezarlarının tamamı kaya bloklarının oyulması suretiyle inşa edilmiş. Petra Antik Kenti’ni hakkıyla gezmek, tüm tepelerine tırmanıp, tüm vadilerinde yürümek istiyorsanız 4-5 günü gözden çıkarmak gerekiyor. Şehri ‘şöyle bir gezmek’ bile birkaç güne ancak sığabilir. Antik Yunan ve Roma uygarlıklarının kültüründen, mimarisinden ve sanatından fazlasıyla etkilenmiş. Aslında şöyle de denebilir. Petra; Efes türü klasik bir mimarinin Ihlara Vadisi türü kayalık bir dokuya kazınmış hali. Fakat bir farkla; burada her yer gülkurusu renginde. Antik şehire daracık ve yüksek kayalarla çevrili bir kanyonun içinden, yaklaşık yarım saat yürüyerek varıyorsunuz ve daracık yarıktan gör-düğünüz ilk tapınak muhteşem. Hele hele belli akşam-larda yapılan seremoniyi yakalayabilirseniz, Petra hafızalarınızda hiç unutulmayacak bir anı olarak kala-caktır. Gece kanyonda antik kente yürünen tüm yola mumlar diziyorlar. Yolun bitimindeki ilk tapınağın önüne de yüzlerce mum koyuyorlar. Ziyaretçiler hiç ses çıkar-madan mumlar arasında yürüyerek mabede varıyor ve yerlere oturarak, gününe göre değişen kimi zaman yerel çalgılar ve yerel müzik, kimi zaman da muhteşem bir klasik müzik eserini nefesler kesilmiş olarak dinliyor. Ak-şam yemeğini Restoran Al Quantarah’da yiyoruz. Am-biyansı ve lezzeti güzel, tavsiye ederim. Ürdünlüler ge-nelde şirket, iş sahibi, mavi yakalılar. İşçiler ise hep Mısırlı. Teknik işlerle ise Filistinliler uğraşıyor.
Tüm dükkanlar turiste yüksek bedel söylüyor. Bir şeyin fiyatını sorduğunuzda önce fiyat söylüyorlar, hemen sonra “Sen ne vereceksin” diyorlar. Mutlaka pazarlık edin.
Arap çöllerinde
Ertesi gün tekrar antik şehire gidiyor, hafızalarımıza bu enteresan beldeyi iyice yerleştiriyoruz. Öğleden sonra Musa Vadisi’ne yola çıkıyoruz. Bir saat sonra çöle varıyoruz. Doğal park olarak adlandırılan çöl bölgesinde, garip turuncu sarı sivri kayalar ve kırmızı kumdan oluşan tabiat şaheserinin içinde 4x4 ciplerle geziyoruz.
Güneşin iyice alçaldığı ve gölgelerin uzadığı saatte kumlarda yürüyor, kayalara tırmanıyoruz. Güneşin batışı ve doğuşu muhteşem. Fotoğrafçılar için harika saatler. Akşam bir Bedevi kampında, çadırlarda yatıyoruz. Kampta tuvalet ve akan su var. Yemekler açık büfe ve oldukça zengin. Çölde bundan iyisi can sağlığı. Akşam yemek sonrası yerel şarkılar dinliyoruz.
Sabah 8’de bizi doğal parkın ana kapısına arabamıza teslim ediyorlar. Bu bölgedeki kaya oluşumları da nefes kesecek kadar güzel. 3.5-4 saat yol giderek Amman’a geri dönü-yoruz. Şehrin ortasında bulunan Roma antik tiyatrosunu ve Amman Kalesi’ni görüyor ve Kral Abdullah Camii‘ni ziyaret ediyoruz.
45 km yol giderek Jerash Antik Kenti’ne varıyoruz. Jerash İtalya’nın dışında en iyi muhafaza edilmiş Roma kenti kalıntısı olarak kabul ediliyor. Jerash’ı gördükten sonra Efes Harabeleri’nin ne kadar küçük olduğu fikrine kapılıyorsunuz.
Oradan 20 km mesafedeki Ajloun’a geçiyoruz. Araplar’ın haçlılara karşı kurdukları kaleyi (Salahaddin) geziyoruz. Yorgun ve çöllerde gece-lediğimiz için toz toprak içinde Amman’a dönüp kendimizi otele atıyoruz. Maalesef bu yorgunluk üzerine kaldığımız Best Western Dove Otel çok kötü çıkıyor.
Yüzde 90’ı çöl olan Ürdün, Kızıl Deniz sahilleri, antik kentleri ve Lut Gölü ile gerçekten seyahat severler için bir cennet. Bizim gibi 5 gün değil en az 8 gün kalınması gereken, dinin, tarihin, kültürün ve doğanın çok iyi mozaiklendiği, gizemini çokça hissedeceğiniz farklı yerlerden biri, görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Kerak Kalesi, 12.yüzyılda Haçlılar inşa etmiş.
AJANDA
1'inci gün: THY ile 19:00-21:20 İstanbul-Amman, Madaba şehrine varış, Mariam Otel’de konaklama.
2'inci gün: Amman Madaba şehir turu, Ölü Deniz (Lut Gölü), Kerak ve Petra’ya varış. Taybet Zaman Otel’de konaklama (toplam 250 km).
3'inci gün: Tam gün Petra, Sofitell Taybet Zaman Otel’de konaklama.
4'inci gün: Yarım gün Petra, üç saatlik 4x4 ciplerle Rum Vadisi çöl bölgesinde yolculuk. Bedevi köyleri gezisi, çölde Bedevi çadırlarında konaklama.
5'inci gün: Amman’a dönüş Jerash Roma Kenti gezisi. Best Western Dove Otel’de konaklama.
6'inci gün: 6:40-9:00 THY ile Amman-İstanbul.
Maliyet: 10 kişilik bir tur için kişi başı maliyet 692 $ + uçak Tur şirketi: Jules Verne Travel & Event Tel : +90-0212-266 6363, Fax: +90-212-266 98 30 - Büyükdere Caddesi No: 112 Esentepe, Şişli - Istanbul TURKEY http://www.julesverne.com.tr
Gece Beduin çadırında kalıyoruz.