01.03.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
SENEM AYDIN
- ‘Hesapta Aşk’ sizin için nasıl bir deneyim oldu?
İlk filmimden daha farklı bir tecrübe oldu. ‘Çakallarla Dans’ta kemikleşmiş bir kadro vardı, usta oyuncularla çalıştım ve buradakine nazaran küçük bir rolüm vardı. ‘Hesapta Aşk’ın ise genç bir kadrosu var ve ‘Alın bu filmi, sırtlanın’ gibi bir durum söz konusu. İlk defa böyle büyük bir sorumluluğun altına girmenin heyecanı vardı.
İşimizi kolaylaştıran şey, filmdeki beşlinin enerjisinin tutması oldu. Bir kişi uyuşmasaydı, bence bu kadar iyi bir film çıkmazdı.
- Karakteriniz için “Ayakları yere basan, korkusuz bir tip” demişsiniz...
Meriç’in (Aral) oynadığı karakterle karşılaştırdığımızda Didem, daha özgür yetişmiş biri. Annesi hep destek çıkmış. O yüzden daha korkusuz, özgüvenli ve cesur.
- Kendinize benzettiğiniz yanları var mı?
Didem, hayatı ve yaşamayı seven biri. Biraz deli dolu, neşeli bir tip. Çok enerjik. O noktada kendime benzettiğim yanları var.
- Filmdeki gibi sosyal medya üzerinden biriyle tanışıp görüştünüz mü hiç?
Bunun benim adıma çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Hepimiz sosyal medyanın çok içindeyiz, gerçekten bununla yaşıyoruz ama riskli bulduğum bir mecra.
- Gençlerin sosyal medya kullanımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Instagram’ı çok severek kullanıyorum. Fotoğraf çekmeyi de, paylaşmayı da çok seviyorum. Ama zaman zaman ‘Bu kadar çok hayatımı paylaşmalı mıyım?’ noktasında endişe duyuyorum. Bir yandan da ‘Aman ne olacak!’ gibi bir tarafım var. Biraz daha sınırlı ve dikkatli kullanmamız gerektiğini düşünüyorum.
- Rol aldığınız ‘Deliormanlı’ da yakında vizyona girecek...
Evet, sinema filmi konusunda şanslıyım galiba. ‘Deliormanlı’da küçük bir konuk oyunculuğum var. Film, dizilere nazaran oyuncunun daha çok tercih ettiği bir şey. Dizilerde nereye gittiğini bilemediğin bir serüvenin içine atıyorsun kendini. Reytinge göre bir anda her şey değişebiliyor, film öyle değil başı belli, sonu belli.
-‘Mayıs Kraliçesi’nin erken final yapması sizi nasıl etkiledi?
Dördüncü bölümde biten dizi de var, ikinci bölümde biten de... Bir dizi 20 bölüm sürdü mü, “Bayağı gitti” der hale geldik. Eskiden “Falanca oyuncunun dizisi tutmadı”, “Şu kanalda diziler tutmuyor” gibi yorumlar yapılırdı. Artık bir sürü etken var. Çok büyük bir reyting savaşı var, bazı diziler de bu duruma yenik düşüyor. Kendi adıma ‘Tüh tüh, dizim kalktı, ne yapacağım?’ noktasında değilim.
-Yeni proje var mı?
İçime sinen bir proje olursa, neden olmasın? Şu an netleşen bir şey yok.
‘İsimler sıkıntı yaratabiliyor’
- simleriniz konusunda sıkıntı yaşadınız mı hiç?
Ben değil de, Ferhan daha çok yaşıyor. Biz Derya Baykal ve Derya Şensoy olarak ayrışıyoruz ama iki Ferhan Şensoy bazen karışabiliyor. Mesela Ferhan bir telefon görüşmesinde“Ben Ferhan Şensoy” dediğinde, “Şaka yapmayın hanımefendi!” gibi bir cevapla karşılaşabiliyor.
‘Kariyer odaklı ilerliyorum’
- Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Kendimi geliştirecek şeyler yapmaya çalışırım. Resim çiziyorum. Hatta sergi açmak istiyorum. Bir ara buna çok yakındım ama dizi başlayınca ertelendi. Çizdiğim şeyleri insanlar beğeniyor. Biraz cesaret, biraz da zamana ihtiyacım var.
- Aile kurmayı istiyor musunuz?
Herkes ister, ben de isterim. Bunun planlanarak olacağına inanmıyorum. Şu an ‘hemen evleneyim’ gibi bir noktada değilim, daha çok kariyer odaklı ilerliyor hayatım. Ama güzel giden bir ilişkim var.
‘Kilo vermek değil, korumak meşakkatli’
“Kilo vermek değil de, onu korumak daha meşakkatli bir işmiş onu öğrendim. Yediğine dikkat etmediğin sürece istediğin sporu yap, istediğin diyetisyene git hiçbir önemi yok. Ben de yediğime içtiğime dikkat ediyorum, pilates yapıyorum, fırsat buldukça da yürüyüş yapmaya çalışıyorum.”
‘Ferhan’sız bir şey düşünemiyorum’
- Oyunculuk konusunda ailenizin bir yönlendirmesi oldu mu?
Ablam ve abim (Mert Baykal) sinema televizyon okudu, ben illüstrasyon okudum. Oyunculuğun zor bir meslek olduğunu görerek büyüdük ama ailemiz hiçbir zaman “Oyuncu olmayın” demedi. Ama annem şöyle derdi hep: Kolunuzda altın bileziğiniz olsun! Okul bitene kadar gelen teklifleri reddettik zaten. Abimin de küçükken oyunculuk denemesi olmuştu ama o kamera arkasında kalmayı tercih etti. Çok da başarılı olduğunu düşünüyorum.
- Ablanız Ferhan’la kendinizi ‘Ortaoyuncular’ın yeni jenerasyonu’ olarak tanımlıyorsunuz...
Ortaoyuncular adı altında babamın dahil olmadığı bir oyun olmamıştı daha önce. İkinci jenerasyon olarak böyle bir şeye adım attık. Sahip çıkılması gereken bir Ses Tiyatrosu var. Babam bunu yıllardır tek başına yapıyor. Ama biz de buradayız! Bir yandan ona sahip çıkmak, bir yandan da o geleneği devam ettirmek adına yaptığımız bir hamleydi. ‘Pera’daki Hayalet’ oyunu bizim çocuğumuz gibi. Ablam yazdı yönetti, ben dekorunu yaptım. Oyun için şarkılar yazdık. O yüzden yeri çok ayrı. İyi gidiyor, mutluyuz.
- Ferhan’la aranız nasıl?
Aramız hep iyi oldu. Amerika’da beraber okuduk. Bir - iki sene dönem farkından dolayı ayrı kaldık, onun dışında hep beraberiz. Aynı semtte yaşıyoruz; ya o benim evimde, ya ben onun... Ferhan’dan ayrı hiçbir şey düşünemiyorum.