Üç gün kaldığım Cenova’dan 2.5 kilo fazlayla döndüm. Rehberimiz Maria’yla hemen hemen aynı şeyleri yedim. Ama aldığım kilodan onun payına gram bile düşmedi
İtalya...İçinde herkese hitap eden farklı bölgeleri olan ülke. Kültür arayanlar için Roma, gastronomiden hoşlananlar için Toskana, alışveriş için Milano, sanat için Venedik, opera için Verona akla gelen büyülü şehirlerden. Ancak klasik İtalya’nın dışında hem tarih, hem deniz turizminin bir arada bulunduğu Cenova da hiç fena değilmiş. Geçen hafta bir grup gazeteci, Türk Hava Yolları’nın yurt dışındaki 39’uncu hat açılışının tanıtım toplantısına katılmak için Cenova’ya gittik. Cenova ve yakınındaki eski balıkçı kasabalarından Portofino, San Fruttuoso ve tipik renkli evleriyle Camogli hem denizi, hem de zengin mutfağıyla bizi yoldan çıkardı. Klasik bir İtalyan mönüsü beş çeşitten oluşuyor. Önce ‘antipasti’ dedikleri antreler geliyor. Bu tabakta ya ‘mozzarella pomodoro’ (mozarella peyniri ve domates) ya da ‘proscuitto melone’ (kavunlu prosciutto) oluyor. Arkasından tabii çeşitli soslar eşliğinde ‘prima piatti’ olarak pasta, yani makarna geliyor. Arkasından balık ya da et. Ve tabii tatlı. İtalya’da tatlı olarak ‘gelato’ yani dondurma çeşitleri çok popüler. Üç saati bulan yemekler espresso ile bitiyor.
Üç gün boyunca etrafımda dönen filmde mönü hep aynıydı. Cenova’da kaldığım üç günde 2.5 kilo alınca survivor mağlubu Nihat Doğan’ın özlemiyle döndüm ülkeme. Gezi boyunca kilo alma durumuna öyle bir taktım ki sonunda İtalyan rehberimizi Maria olaya el koydu. Bu arada şehirde bir kuşağın adı erkeklerde Giorgio, Luigi, Franco, kadınlardaysa Maria, Carla, Paola, Francesca neredeyse.
Sabah kahvaltı yapmıyorlar
İtalyanlar şehirli şehirli yaşıyorlar. Öyle sabah kalkıp tarlaya gidecekmiş gibi ballı, tereyağlı, yumurtalı kahvaltı yapmıyorlar bizler gibi. Sabah sabah şehir insanı ne efor harcıyor ki böyle güçlü kahvaltıları yükleyip duruyoruz bünyeye hakikaten. İtalyanlar olayı çözmüş. Sabah kahvaltısı yok. Bir kahve bir de ‘biscotti’ dedikleri basit büskivi. Bu arada Cenova’da kahvenizi kafede oturarak içerseniz üç euro, ayakta içerseniz 0.80 euro ödüyorsunuz. Niye böyle diye sorunca, ‘Sizde böyle değil mi?’ diye şaşkın şaşkın baktılar. İtalyanlar da ‘ayakta bir tek espresso atayım’ durumu var yani. Ha bir de İtalyanlar cappucino’yu alsa öğleden sonra keyfi için içmiyor!
Neyse kahvaltı etmiyorlar. Alın size buradan günün öteki öğünlerine aktarılacak ilave 500-600 kalori. Bunu akşam ve öğlen öğünlerinde tepe tepe kullanıyorlar. Araştırmacı gazeteciliğimin ikinci bulgusu porsiyonlara dair oldu.
Porsiyonları çok küçük
Üç gün boyunca kilosunda hiçbir değişiklik olmayan Maria’yla aynı şeyleri yememe karşın, ‘Ben neden aldım kiloları?’ diye bakınca porsiyonlar çıktı karşıma. Evet beş porsiyon yiyorlar. Ama kesinlikle porsiyonları çok küçük. Ben gelen her porsiyonu bu artık ana öğündür diye silip süpürürken Maria tabağındakilerin yarısını, o da yavaş yavaş yiyordu. Böyle olunca onda tutmayan kilolar bana kondu haliyle. Yemeklerden fırsat bulduğumuz zamanlarda kentin büyülü güzelliği ‘vicoli’ adı verilen tarihi bölgenin dar sokaklarını gezdik özellikle. Cenova’yı adımlarken ortaçağdaymış gibi hissediyorsunuz.