“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” der ya Yahya Kemal... Geçen gün buluştuğum konsolos eşleriyle, biz öyle tepeden değil epeyce içerden baktık... Liderimiz Şili Fahri Konsolosu’nun eşi ve Konsolos Eşleri Birliği’nin Sosyal Komite Başkanı Ebru Sanver’di. İstikametimizse Beyoğlu ve Galata. Ebru Hanım, aralarında Amerikan Başkonsolosu’nun eşi Jan Kilner, Japon Başkonsolosu’nun eşi Yuko Hayashi, Avusturya Başkonsolosu’nun eşi Mary Jenewein, Fransız Başkonsolosu’nun eşi Maria Magro, Güney Kore Başkonsolosu’nun eşi Jin-Kyoung Kim Hong, Hollanda Başkonsolosu Onno Kervers ve eşi Sigrid Kervers’ın da bulunduğu dostlarına Beyoğlu’nun tarihi yerlerini gezdirerek, unutulmaz bir gün yaşattı.
Bütün gün yürümeyi göze alan rahat ayakkabılarını giymiş olan biz kadınlar, sabahın erken sayılacak bir saatinde Galatasaray Lisesi’nin önünde buluşup yola koyulduk. Ebru Sanver unutulmayacak bir tur olmasını istediğinden Beyoğlu Belediyesi’ne başvurup özel yapılara da girmemiz için yardımcı olunmasını istemiş. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan izni verdiği gibi dünyalar tatlısı rehberimiz Serap Erdoğan’ı da aramıza katmıştı.
Avludan açılan kapı
Üç Horan Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi (Surp Yerrortutyun), Santa Maria Kilisesi, Narmanlı Han, Botter Apartmanı, Mevlevihane, Kırım Kilisesi ve Kamondo Han gezimizin keyifli duraklarıydı. Ama size, bu özel gezi için bize kapılarını açan Panayia (Meryem Ana) Rum Ortodoks Kilisesi’ni anlatacağım. İstiklal Caddesi’nin kıvrımlarını bildiğimi düşünürdüm, ara sokaktaki binaları, kiliseleri de...
Buna rağmen yıllardır önünden geçtiğim, avlusunda oturup çay içtiğim Hazzopulo Pasajı’nın yan kapısından varılan böyle bir kilisenin varlığından haberdar değildim. Bugüne kadar İstanbul’da gezdiğim en etkileyici kiliselerden biriydi diyebilirim. Ve Türkiye’deki tek Esmer Meryem Ana ikonası da bu kilisenin içinde.
Rusya’dan getirilmiş
Rehberimizin edinebildiği bilgi ikonanın Ortodoks Rumlar tarafından Rusya’dan (Kaffa) getirildiğiydi. Hz. Meryem’in ‘Tapınağa Takdimine’ ithaf edilen Panayia, Pera Bölgesi’nin en eski Rum kilisesi. 1804’te Sultan III. Selim’in fermanıyla inşaa edilen kilise daha sonra yapılan çeşitli eklerle beş nefli büyük bir bazalika şeklini almış.
Kilise ziyarete açık değil, ancak pazar günleri sabah saatlerinde yapılan ayinlere katılarak ikonayı görmeniz mümkün. Beyoğlu’nda tarihin ve 21’inci yüzyılın iç içe geçmiş hali konsolos eşlerini büyülerken, Galata Mevlevihanesi’nin ruhu, İstiklal Caddesi’nin çılgın kalabalığından sonra hepimize ferah bir yudum su gibi geldi.
Yemeği Ponte’de yedik
Yemeği Beyoğlu İş Merkezi’nin üst katındaki Ponte Restoran’da yedik. İki katlı denize nazır restoran püfür püfür esiyor; Marmara’dan İstanbul Boğazı’na, Haliç’ten Tarihi Yarımada’ya bakıyor. Yolunuz düşerse restoranın sahibi Rasim Orbay Bey’in önerdiği fırında levreği veya Hollanda Konsolosu Kervers’ın, ‘Bu nasıl lezzettir böyle?” dediği şaşlık kebabını yemenizi öneririm. Galatasaray’daki meyhane Avlu’yu da Rasim Bey işletiyormuş. Turumuz Beyoğlu Gençlik Merkezi’ndeki (Şişhane) kahveyle sona erdi. Galata ve Pera katmanlarında taşıdıkları yüzyıllarla, çok özel bölgeleri İstanbul’un...Boş bir gününüzde aynı rotayı takip edin derim.
Parlak cilt için soda
Bu gezideki sohbetlerden öğrendiğim en ilginç şeyse cilt güzelliğine dair oldu. Yüzü arada bir sodayla yıkamak içindeki mineraller dolayısıyla cilde iyi geliyormuş. Daha da ilginci sodayı veya gül suyunu buz kaplarına koyup dondurmakmış. Sabah yüz yıkandıktan sonra buz halindeki sodayı veya gül suyunu yüzde şöyle bir gezdirmek parlak bir cilt görünümü veriyormuş. İçinde kimyasal olmayan bu öneri denemeye değer...