Babası bir dönemin statü sembolü Charles Jourdan ayakkabılarının yaratıcısı olan yabancı damadımızdan öğrendim ki bir erkek için, kadının nasıl ayakkabı giydiği, sandığımızdan çok daha önemliymiş
1970’lerin ikonik markasıydı Charles Jourdan ayakkabıları. Her kadının gardırobunda en az bir çift bulunurdu. Fransa’ya gidenler birkaç çift almadan dönmezdi. Özellikle Champ Elysees’deki mağazaları dillere destandı. Charles Jourdan marka ayakkabı sahibi olmak bir statü sembolüydü. Derken bir bölüm hisseleri İsviçrelilere satıldı, sonra biraz daha... Sonra da tam kontrolü İsviçrelilere geçti. Baba Charles Jourdan’ın ölümüyle oğulları Rene, Charles ve Roland Jourdan son kalan hisseleri de devrettiler. İkinci kuşak Charles Jourdan, 1975’de dillere destan bir düğünle rahmetli Necdet Çobanlı’nın kızı Ayşe Çobanlı’yla evlenmişti. Yıllarca yaşadığı Fransa’da Yves Saint Laurent mağazası da açan, Jimmy Choo ayakkabılarını Amerika’da yaygınlaştıran Ayşe Jourdan Çobanlı, şu anda Dior’un ABD’deki operasyonlarını yönetiyor.
Önce ayağa bakıyor
Ayşe ve Fatoş Çobanlı kardeşler, Galatasaray kulübünün eski yöneticilerinden, FİFA Onursal Kurulu Üyesi babalarını kaybettiler. Cenaze için önceki hafta Türkiye’ye geldiler. Ben de bu sayede 40’lı yaşlardaki herkesin tanıdığı efsanevi ayakkabı markasının eski sahibi Charles Jourdan’la tanışma imkanı buldum. Charles Jourdan’la karşılaşıp da ayakkabı konuşmamak olmazdı. Çok sevdiği Necdet Çobanlı’dan, 1970’lerde Necdet Çobanlı’nın kızı Ayşe’yi ziyaret ettiği Ecole International De Geneve okulundaki ilk karşılaşmalarından söz etti. “O gün Necdet Bey’in beyefendiliği yanı sıra Ayşe’nin ayakkabılarına dikkat etmiştim. Ayağında çok güzel, feminen bir ayakkabı vardı” deyince konuya girdim. “Bir kadının ilginizi çekmesinde ayakkabılarının rolü nedir?”
Tehlikeli rota
Charles Jourdan, sadece kendisi için değil gusto sahibi bütün erkeklerde geliştiğini düşündüğü bir rotadan bahsetti:
“Karşımdaki kadının önce ayakkabılarına bakarım. Ayakkabıları güzelse gözüm bacaklarına kayar, sonra yüzüne bakarım.”
Peki ya ayakkabılar kötüyse? “Gözüm ayakkabıdan doğrudan yüze geçer, yüz bana hitap eden bir güzellikse bacaklarına, sonra ayakkabılarına tekrar bakarım.” Eyvah ki eyvah rota tehlikeli, ayakkabı sandığımızdan önemli. “Peki, ne tarz ayakkabı giymeli?” Kesinlikle topuklu diyor, kesinlikle. Bunun teknik açıklamasını da yapıyor: “Topuklu ayakkabıda kaslar gerildiğinden bilekler çok daha ince, bacaklar çok daha uzun görünüyor. Düz ayakkabıdaysa kaslar kendini saldığından bilekler olduğundan daha kalın, bacaklarsa kısa görünüyor, düzleşiyor, kadındaki yuvarlak hatlar azalıyor.”
Carla Bruni de isterdi!
Jourdan’a göre, topuklu giymemenin bir bahanesi de yok artık. Zira artık platform topuklar var ve onun deyimiyle ‘for everybody’. “Stiletto en iyisi olsa da hiç olmazsa bunlar giyilmeli. Uzun ve çok inceyseniz yine anlarım ama kısa boylu bir kadın asla düz topuk giymemeli” diyor. “Carla Bruni’ye ne demeli! Sürekli babetle” diyorum. “Topuklu ayakkabı seksi gösterir. Sarkozy kısa boylu olduğu için düz ayakkabı tercih ediyor. Eminim o da topuklu giymek isterdi yoksa” diyor. “Nasıl vazgeçtiniz böyle bir markadan” diyorum. “Biraz da kendimizi yaşamayı seçtik” diyor.
Ayşe-Charles Jourdan çifti, Türkiye’ye yerleşebilir. Sohbetten anladığım bu, çiftin arkasında Dior’un tepe yöneticiliği ve Charles Jourdan gibi bir marka söz konusu. Hislerim doğru çıkar ve yerleşirlerse bir şeyler üretmeden oturacaklarını zannetmiyorum Türkiye’de. Hele bir gelsinler o zaman göreceğiz.
YENi BiR ‘NEFES’ PEŞiNDE
10 yıl öncesine kadar sanat camiasında adı kuş resimleriyle özdeşleşen, sonrasında Ferman adlı serisini tamamlayan ressam Burhan Yıldırım, 12 yıl aranın ardından yeni bir sergi açtı. Geçen süreçte sanatı ve hayatı yeniden sorgulayan Yıldırım’ın ‘Nefes’ adlı sergisindeki eserleri, birbirinden çarpıcı. Ressam, 2008 yılında çıktığı ‘ölüm’ temalı iç yolculuğundan aramıza 200 civarında eserle dönmüş. Sergi, Beyoğlu’ndaki Karşı Sanat Galerisi’nde görülebilir.