* Trabzon’da Ziganalar’ın bir tepesindeki manastır harabesi Sümela, gezinin en büyüleyici mekanı. Göğe yükselen yemyeşil dağların tepesinde, masal diyarlarındaki şatolar gibi.
* Milattan sonra 365-395 yılları arasında inşa edilmiş; kilise içinde yaratılışın hikayesini anlatan Meryem-İsa figürleri ve muazzam freskler yer alıyor. Fakat belli, zaman içinde o kadar bakımsız ve başıboş bırakılmış ki, duvarlar ‘Ali Ayşe’yi seviyor’ tü-revi yazılarla dolu. Türkçe de değil sadece, türlü dillerde versiyonları mevcut ne yazık ki.
* Yapının dış cephesinde kimi yerler o kadar yeni ve el değmemiş duruyor ki, “Kim restore etti burayı?” diye sordum.
“Rizeli müteahhitler” cevabı gelince, “Yuh” dedim. Allah’tan içerilere dokunmamışlar.
* Emin değilim ama ilk kez 8-10 yıl önce Sümela’ya yolum düştüğünde, inşaat vardı, çok bakımsız ve kimsesizdi. Artık biletli giriş yapılmış, bilgilendirici formlar hazırlanmış, bekçiler görev başında. Yurt dışındaki müzelerin benzerlerinden çok uzak olsa da, dış tarafa bir kafe de açılmış.
O derin vadilere ve ormana bakarak, içinize derin derin oksijen çekerek bir Karadeniz çayı ya da kahve yudumlamak paha biçilmez gerçekten.
* Tuvalete gittiğinizde ise korkunç gerçekle karşılaşıyorsunuz...
Bu devirde, hele de turistin akın akın geldiği bu mekana, sadece alaturka tuvalet yapmayı uygun görmüşler!
Acaba evinize hela mı yaptığınızı sandınız, neyin kafası bu?
Bu devirde bu zihniyeti alkışlıyorum, bravo!
SICAK SU, KALORİFER VE İNTERNETLİ YAYLA EVLERİ
Karadeniz’e gelindi mi yaylada kalınacak, işin şenlikli kısmı bu!
Otobüsle bol virajlı, yemyeşil yollardan yüksek rakımlı dağlara tırmanılıyor. Öyle bir tırmanma ki, uçaktaki gibi kulaklar uğulduyor.
* Nasıl bir yerde kalacağımızı bilmediğim için; gitmeden önce kurbağadır, sürüngendir ortamda ne gibi sürprizler var Jolly Tur yetkililerine sordum. Öyle şeyler yokmuş, olsa olsa ayı olurmuş! Şaka değil; ayılar sürpriz yapabiliyormuş.
* Yaylaların çoğu turizme açıldığı için, otel bol. Dağın başı demeyin; hepsinde 24 saat sıcak su, kalorifer, hatta internet var. Fakat öyle kötü binalar yapılmış ki, o cennetin içinde o çirkin yapılaşmayı görmek çok ama çok üzücü. Burayı düzenleyecek bir yasa şart, yoksa beton dikerek mahvedecekler.
* Turizme açılmadığı için bakir kalan yaylalar da var ama araç çıkışı zor, sadece yerli halk gidebiliyor.
* İlk gece kaldığım Zigana Dağları’ndaki Zitaş Tesisleri bu betonlaşmaya karşı, iki katlı ahşap evler yapmayı uygun görmüş.
* Oda balkonları uçsuz bucaksız ormana bakıyor, otur saatlerce izle. O kadar şaheser.
* Metrelerce yüksekten akan şelalenin sesiyle uykuya dalıp, sabah oksijenden gözü dönmüş halde, kuş cıvıltıları arasında uyanıp mıhlamaya ekmek banıyorsunuz. Yaylada kalmak başlı başına bir keyifmiş meğer.
BUNLARI UNUTMAYIN...
* Kazaziye ve telkari işlerine mutlaka bakın. Trabzon Ayasofya Müzesi’nin tam karşısındaki Saray Gümüş’te inci boncuktan tespihe envai çeşit ürün bulabilirsiniz. İşin inceliklerini ve ürünlerin nasıl yapıldığını da hızlandırılmış bir sunumla anlatıyorlar.
* Kenevir ipinden yapılan Rize beziyle sağlıklı giysiler üretiliyor. İç çamaşırı, bornoz, havlu, masa örtüsü ne ararsanız var.
* Sürmene’den geçerken bıçak almayı unutmayın. Niyetim kötü değil, sadece Türkiye’nin en iyi bıçak üreticileri burada diye dedim.
Av bıçağı, mutfak bıçağı, çeşit çeşit.
* Zigana geçidine birkaç kilometre kala Hamsiköy’ü gördün mü, dur! Üzerine fındık ve tarçın dökülmüş sütlaçtan yemelisin; meşhur Hamsiköy sütlacı. Adının hamsi olduğuna bakmayın ‘Hamse’ Arapça beş anlamına geliyor; yan yana konuşlanmış beş köyden alıyor adını.
* Hayatımda ilk kez Laz Böreği gördüm ve yedim. Bırakın muhallebinin üzerine konulan incecik iki-üç yufkadan adını aldığını, bunun bir tatlı olduğunu bile bilmiyordum. Karadenizliler gerçekten şakacıymış.
* Fırtına Vadisi’nde yemek molası, her programda var zaten. Tereyağda alabalık, fasulye turşusu, karalahana sarması... Hepsi müthiş. Arada tulum çalanlar, horon tepenler, turistlere her tür yöresel tadı sunuyor.
* Demet Akbağ ve Erdal Özyağcılar’ın oynadığı ‘Sevdaluk’ dizisinin
seti de çekim alanı. Şenyuva Pansiyon denilen yer, aslında bir ev. Derenin
kenarında nasıl güzel bir ev ama!
Yanı başındaki Şenyuva Köprüsü’nde hatıra fotosu çekmeyeni dövüyorlar. Arada dedikoduyu da kaptım; bölge halkı Erdal Özyağcılar’ı hiç sevmemiş niyeyse!
YARIN: *Çay fabrikasından haberler *Batum nasıl bir yer?