CaddeRüzgârın şehri: CHICAGO

Rüzgârın şehri: CHICAGO

08.01.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gene hızlı, gene koşturarak bir gezi... Kendimi rüzgârın şehrinde sokaklara bıraktım. Ne güzel şehir.... New York'un "büyük şehir" havası hissediliyor; ama daha bir huzurlu. İşte Chicago; rüzgârıyla, şık mağazalarıyla, gökdelenleriyle "orta batı"nın yıldızı...

Rüzgârın şehri: CHICAGO

fturkmenoglu@milliyet.com.tr Şimdi Chicago'dayım. Kaldırımda yürüyorum, misal sağımdaki bina, sakızcıların gökdeleni, girişi ne kadar da imkanlı. Şehrin tam içinde. Yürüme yolunda, benim tam yanımda... İstanbul'un gökdelenlerini sevmiyorum; bence hiçbiri gerçek değil. Şehrin içinde değiller. Girmek zor, yolu zor, kendini görüp kapısını nerede olduğunu kestirmek zor. Gökdelenler İstanbul'da var, evet; ama aslında yoklar. Havaalanından şehre trenle inip oteli bulmayı çalışırken tam da bunları düşündüm. İnternetten ayırttığım "bir oda bir gece 99 dolar"lık Sheraton odama yerleştim. Asrın alışverişi! Manzara mükemmel, otel beklentilerimin çok üzerinde. O "ağaç-metal dengesi" düşünülerek gerçekleştirilmiş dekorasyonlardan; odada bolca çay-kahve, internet bağlantılı bir ince ekran tv ve bütün Chicago önümde...Çantaları fırlatıp, televizyonu kurcaladım. Film kanallarından birinde, Sandra Bullock'lu "While You Were Sleeping (Sen Uyurken)" başlıyordu. Seyretmiştim, ama sadece kabaca konusunu hatırlıyordum. Film meğer Chicago'da geçiyormuş; en güzel şehir manzaralarını görmeye başlayınca, TV'yi kapatamadım. "Aa, bu cadde" falan deyip otelden yolumu buldum. "Hah, buraya da mutlaka gideyim" dedim. Derken bütün filmi seyrettim. Adam uyandı, Sandra gerçek aşkını açıkladı ve film "mutlu son"la noktalandı. Önce film seyrettim Şansıma, hava gayet ılık. Gönlümce dolaşıyorum, Oak Street'de bir aşağı - bir yukarı turluyorum, "Pizzeria Uno"ya gidip meşhur Chicago usulü "deep dish" pizzalardan yiyorum; Her şey fevkalade. Sorun yok, rahatsızlık yok. Gazetelerimi okuyorum, notlarımı alıyorum, şovlar seyrediyorum; İstanbul karmaşasında trafikten ötürü es geçtiğim bir sürü filmi görebiliyorum. "Hadi, gezinin daha çok tadını çıkart" diyorum kendime; "at haberleri bir kenara, bırak İstanbul'u günde beş kere aramayı..." Gelin görün ki yolda bir cümle Türkçe kulağıma çalınıyor; gene kanım çekiyor. İnsan bu kadarcık günde özler mi? İnsan bir İstanbul'u bu kadar sever mi? Hava güzeldi, her zaman olmaz! THY ile direkt uçmak varken, KLM'le gittim. Çünkü sabah çok erken İstanbul'dan uçuyor, Amsterdam aktarmasında çok kısa bekleniyor. Dolayısıyla varış saati de çok uygun oluyor, gün kazanılıyor. Uçağın konforu ve servisten de çok memnun kaldım. Harika filmler izledim; hatta Hint filmleri ve bağımsız filmler bile. Bilet fiyatları çok değişken, www.klm.com'dan kontrol edebilirsiniz. Nasıl gidilir? Yürümeye çok hazırlıklı olun. Kışın, özellikle de rüzgâra yakalanırsanız, inanılmaz soğuk oluyor. Bol bol yürüyün. Fotoğraf çekiyorsanız, makineniz hep yanınızda olsun. Üstten geçen metrosuyla, göl manzarasıyla, gökdelenleriyle; gecesiyle, gündüzüyle çok çekici bir şehir. Nehrin güneyinde kalan caddelerde birçok sokak sanatçısına rastlayacaksanız; tabii hava müsaitse. Kaçırmayın; biz bir kukla gösterisi seyrettik, acayip bir şeydi. Bir de Macy's'in vitrini nefes kesici. Adamlar çok ciddi sanat yapmışlar. "Navy Pier", Chicago'nun ciddi gezi noktası. Lokantalar, barlar, dükkanlar ve bolca rüzgâr var. Bir de "Imax" sineması var; üç boyutlu film izlemek keyifli oluyor. "House of Blues" diye bir yer var. Biraz turistik gerçi, ama gospel'li brunch'ları çok meşhur. Gerçekten caz dinlemek için Andy's'i öneririm. Giriş ücretleri geceye göre değişiyor. www.andysjazzclub.com Hiç gece çıkmadım, halim yoktu; ama çok eğlenceli yerler varmış. Excalibur ve Rednofive'ın adını çok duydum. Bir şov izlemekte fayda var. Apollo Tiyatrosu'ndaki "Baby wants candy" çok eğlenceli. Bir de "The Nut Tapper" diye bir şov gördüm. Fındıkkıran'ı "tap-dance"le birleştirmişler. İçine biraz da flamenko ezgileri katmışlar. Bilet fiyatları 20 dolar'dı. Ama çok sayıda şov var, internet veya şehre gidince "Where" dergisinden öğrenilebilir. River North'da "Cafe Iberico" diye bir İspanyol lokantası var; yıkılıyor. Çin Mahallesi, New York kadar büyük değil, ama çok keyifli. Çok güzel ve ucuz "gerçek" Çin yemekleri yedim. "Newberry Library", 1887'den beri açık bir kütüphane. Walton Sokağı üzerinde. Chicago Botanik Bahçesi'ni mutlaka görün. Metroyla yarım saatte ulaşılıyor. Tabii Chicago Cultural Center'a mutlaka uğrayacaksınız. Tepeden şehri seyretmek için de Hancock binası sizi bekliyor. Chicago'da çok müze var. Herhangi bir müzenin girişinden "citypass" almanız çok akıllıca olur. 50 dolar'a altı müzeye birden girebilirsiniz. Bir tek müzeye gidecekseniz, bu müze "Field Museum" olmalı. Ne yapılır?

Yazarlar